Yazmak Ya da Yaşamak – Jorge Semprun

?Yazmak ya da Yaşamak?, Buchenwald toplama kampı eksenli, ancak 1937?den, 1960?lara bir İspanyol komünistinin siyasi mücadelesini gözler önüne seren bir anı-roman.
1923 doğumlu Jorge Semprun, İspanyol İç Savaşı?nın çıkmasının ardından ailesi ile birlikte Fransa?ya iltica etmek zorunda kalır. Fransa?da feslefe okurken Marksizm?e olan ilgisi artar ve Alman işgali sırasında Komünist Parti saflarında direnişe katılır. 1943?te yakalanarak Buchenwald toplama kampına gönderilir. 1945 yılının baharında ise, Almanya?nın yenilgisinin kesinleştiği günlerde, kamptan sağ kurtulmayı başarmış çok az kişiden biridir. Toplama kampında yaşadıkları, uzun yıllar peşini bırakmayacak ve romanlarında önemli bir yer tutacaktır. Ancak ilk romanını yazması için uzunca süre geçmesi gerekmiştir. Toplama kampı ve İspanyol iç Savaşı?ndan İkinci Dünya Savaşı?nın bitimine kadar geçen süre, onu ölümle burun buruna yaşamak zorunda bırakmıştır. Kendi ifadesiyle, ölümden dönmüş biridir, bir hortlaktır. Bu yüzden yaşamaya devam edebilmek için, bu yılların anılarından uzak durmaya karar verir. Semprun, yazmak ile yaşamak arasındaki ikilemi uzun yıllar yaşayacaktır:

?Burada daha çok özetlenmiş sayılabilecek bir öyküsünü verdiğim dönüş aylarının sonuda, Ascona?da, tessin?in kış güneşi altında, yazmaya boşuna uğraştığım kitabı yarıda bırakmak kararı almıştım. Boşuna sözcüğü yazmayı başaramadığım anlamına gelmiyor; bunu ancak çok yüksek bir bedel ödeyerek yapabildiğim anlamına geliyor. Bir bakıma kendi hayatım, hayatta kalışım pahasına, çünkü yazmak beni durmadan ölümcül bir deneyimin çoraklığına sürüklüyor?

Gücümü gözümde büyütmüştüm. Yaşama geri dönebileceğimi, günlük yaşamın akışı içinde Buchenwald yıllarını unutabileceğimi, dostluklarımda ve konuşmalarımda onları göz ardı edebileceğimi, bununla birlikte gönlümde yatan yazma tasarısını da gerçekleştirebilceğimi sanmıştım. Bu bile bile düşülmüş şizofreniyi ?idare edebileceğimi? düşünecek kadar kendimi beğenmiştim. Fakat anlaşılıyordu ki yazmak, bir bakıma, yaşamayı reddetmek demekti.

Böylece Ascona?da, kış güneşi altında, yazının öldürücü diline yaşamın gürültülü sessizliğini yeğledim. Bu kesin ve kökensel seçimi yaptım, çünkü tutunabilecek tek yoldu. Unutmayı seçtim; yaşadığım kamp deneyimindeki dayanılmaz dehşet ?ve elbette cesaret ve direngenlik- üzerine kurulu olankendi kimliğime fazla ödün vermeden, bütün savaş hilelerini, amansızca bir istemli bellek yitimi stratejisini, uygulamaya koydum.?

Semprun yazmaktan vazgeçse de, bu süre boyunca İspanya Komünist Partisi?nin Franko diktatörlüğüne karşı yürüttüğü yer altı faaliyetlerine katılır ve üst düzey sorumluluklar alır. İlk romanı Büyük Yolculuk 1963?te çıkar ancak. Bu roman, Semprun?un hayatında bir kırılma noktasıdır. Semprun?un, hem İspanya Komünist Partisi?nin hem de Avrupa solunun ?60?larda yaşadığı dönüşümden etkilenmemesi düşünülemezdi. 1964?te partiden atılır ve tüm Avrupa solu ile birlikte önce Sovyetler?den sonra sosyalizmden soğur.

1988?de İspanya?da Kültür Bakanlığı da yapan Semprun?un yaşamı, dürüst ve eleştirel bir anlatımla aynı zamanda 20. yüzyılın bireysel bir tarihini de oluşturuyor. On yıllar süren mücadelenin sonunda, bu kuşaktan pek çok devrimcinin siyasi yaşamlarını anti-komünist bir çizgede noktalamaları hem üzücü, hem de üzerinde düşünmeye değer bir konu olsa gerek.

En azından, Semprun?un komünizm ütoyasından hâlâ sempati ile bahsetmesi ve tarihsel gerçekliği ortaya koyma konusundaki titizliği, başarıyla kurgulanmış bu romanı okunur kılıyor.
Efe Duyan, 28/11/2008 tarihli İnternet Günlük Sol Gazetesi
http://haber.sol.org.tr/okumaodasi/6779.html

“Jorge Semprun, 2. Dünya Savaşı sırasında İngiliz Buckmaster direniş örgütlerinden birinin üyesiyken tutsak düşüp Buchenwald Toplama Kampı’na gönderilir. Daha sonra kamptaki İspanyol komünistlerinin yöneticilerinden olan yazar, 11 Nisan 1945’te General Patton’ın birlikleri tarafından özgürlüğüne kavuşturulur. Bir karabasanlar rapsodisi gibi akıp giden bu roman, Semprun’un yaşamı yeniden kabullenmek için nasıl bir on beş yıl gözler önüne seriyor. Kampa gönderildiğinde genç bir şair olan Semprun, toplama kamplarını tanımayanların bilemeyeceği bir şeyi keşfediyor: Kendi ölümünü yaşamak. Ne tuhaftır ki, Buchenwld’de bir insanlık dramı yaşanırken Goethe’nin kenti Weimar oradan ancak birkaç kilometre uzaktaydı. Binlerce sahne ve binlerce öyküyle örülmüş anlatım, ölüm üzerine yazılmış bu kitabı son derece canlı kılıyor. Anıların ya da yaşananların belgesi değildir Yazmak ya da Yaşamak, yüzyılımızın usta bir kaleminden gerçek bir sanat yapıtıdır.” Arka kapak yazısı

Yazmak ya da Yaşamak
Yazar: Jorge Semprun
Yayınevi: Can Yayınları
Çeviren: İsmet Birkan
Sayfa Sayısı: 320 sayfa

10 Aralık 1923 yılında doğan Jorge Semprun, 1937 yılında ailesiyle birlikte Fransa’ya iltica etti. Burada hukuk eğitimi gördü. FKP üyesi oldu. Direniş hareketine katıldı. Buchenwald Toplama Kampı’na gönderildi (1943), oradan dönüşünde İspanyol Komünist Partisi’nin faaliyetlerine katıldı, bu partiden 1964’te ihraç edildi. Bu sıralarda ilk iki büyük romanı, Büyük Yolculuk ile l’Évanouissement (1967) yayınlandı. Bu romanlarında, toplama kamplarının dünyasını, geriye dönüşlerle imgesel bir gerçeklikle, işkence hakkında meta-psikolojik düşünce düzeyine erişen bir üslupla anlattı. Unesco’da çevirmenlik yaptı, Alain Resnais, Costa-Gavras, Yves Bousset gibi yönetmenlere senaryolar, diyaloglar yazdı. 1988’de İspanyol hükümetince kültür bakanı olarak atandı. La Deuxeime Mort de Ramón Mercader, Montand, La vie continue, La montagne blanche gibi romanların da yazarı olan Jorge Semprun, Yazmak ya da Yaşamak’ta, toplama kamplarıyla ilgili anılarını, düşüncelerini son derece etkileyici bir üslupla yazmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir