“Yerli Olmak” ve “Yaratıcı Düşünce” Geriliminde Cemil Meriç – Müslüm Kabadayı

?Eylemli bilinç taşıma?ya dair Türkiye düşünce tarihinde kendine özgülüğüyle öne çıkan kişilerden biridir Cemil Meriç. Onun yaşam öyküsü, önemli durak ve sıçramalarıyla ele alındığında görülmektedir ki, bir yere, bir düşünceye, ideolojiye bağlanmakla, bu bağlanma üzerinden yaşamı sorgulayan ve derinlikli bir düşünme sistematiği oluşturma çabasında olan Cemil Meriç vardır.
Onun yapıtlarıyla ilgili inceleme ve değerlendirme, hatta çok önemsediği bütünsel bakışa ulaşma çabasına sadık kalmak üzere günümüzle ilgilim saptama ve geleceğe dair çıkarsamalar yapmaya çalışmayacağız bu kısa yazımızda. Ancak, onun her yazısına sindiğini düşündüğümüz ?yerli olmak?la ?yaratıcı düşünce? insanı olarak tekamül etmek konusu üzerinden, ülkemiz düşünce dünyasının bazı özelliklerine siyaseten nasıl yaklaşmak gerektiğine dair özlü değerlendirme yapmak istiyoruz. ?Son tahlilde kitaptan başka dost yoktur. Tekrar dünyaya gelsem belli bir param olsun,okuyup yazayım. Üniversite kütüphanesine girsem bir ay kalsam, zeytin ekmekle yaşasam. (?) Pasif kalamıyorum kitapla. Derhal diyaloga giriyorum.? (1) diyen Cemil Meriç, bir bakıma okuduğu kitaplarla yaptığı savaştan sağlam çıkardığı verilerle sürekli entelektüel faaliyet yürüten bir düşünce insanıdır. Yaşadığı dönemdeki Türkiye toplumunun kültürel ve siyasal dokusuna dair değerlendirmelerinde ise, aynı savaşı başarıyla veremediğini de belirtmeliyiz.
Öncelikle ?yerli olmak? kavramı üzerinde durmak istiyoruz. NASA tarafından Mono Gölü?nde bugüne kadar örneğine rastlanılmayan arsenikle büyüyen ve çoğalan bakterinin bulunmasıyla, bilimsel çalışmalarda bugüne kadar ileri sürülen bir organizmanın oluşması için sülfür, azot, hidrojen, karbon ve fosfatın varlığının şart olduğu tezi değişmiş oldu. Farklı formatta bir canlının oluşabileceği, böylece evrende başka canlı formatlarının da bulunabileceği fikri güçlendi. Bu, insan türünün biyolojik evrim sürecinin de başka açılardan değerlendirilmesini gündeme getirebilir; ancak şu bilinmektedir ki insanın kültürel evrimi o kadar eski değildir. Özellikle neolitik dönemle başlatılır. Dolayısıyla bugünkü bilgilerimizle Afrika merkezli insan türünün ortaya çıkışı ve buradan Dünya?nın başka coğrafyalarına dağılımı gerçeği dikkate alındığında, biyolojik evrimle kültürel evrim arasındaki ilişki ayrıca ele alınması gereken bir başlık teşkil etmektedir. Konumuzla bağlantısını şöyle kurabiliriz; aslında Dünya?nın hangi bölgesinde olursa olsun, insanın kültürel evriminde ortak noktalar önem kazanmaktadır. Bu ?ortak nokta?nın ateşleyici iki temel faktörü de ?ihtiyaç? ve ?merak?tır. Kültür alanından çok farklı örneklerle zenginleştirilebileceği gibi burada beslenmeyle somutlamak uygun düşer; insan türü, bitki ve hayvanlardan elde ettiği besin maddelerinden yemek yaparken, besleyicilik ve tat özelliklerini, Dünya?nın her yerinde birincil unsur olarak değerlendirmiştir. Eğlence ve yas törenlerinde söz, müzik ve danstan yararlanma Dünya?nın her tarafında ortak bir yöntemdir. İnançlardaki soyutlama ve ritüellerin icrasında da benzerlikler görülür. Hatta, Ortadoğu coğrafyasında gelişmiş olan Musevilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet?in kaynaklarının Sümer inanç sisteminde bulunduğu, metinler üzerinden karşılaştırmalı olarak ortaya konmaktadır. Uygulamada 12 havariyle 12 imam ilişkilendirmesi, yine Yezidilik?le Alevilik?teki hizmet görevlerindeki ortak motifler, kültürel evrimimizin ana damarlarını da ele vermektedir. Dolayısıyla ?yerli olma?dan kasıt, başka coğrafyalarda insan türünün gelişimi ve doğanın olanaklarının zenginleştirilmesi için yapılan bilimsel e teknolojik çalışmalardan kopuk olmak, yine başka halklardan insanların geliştirdiği felsefi-siyasi düşünceleri ?kökü dışarıda görmek? değildir. Ülkemizde emperyalist-kapitalist sistemin ideolojisinden en çok etkilenen ya da ona bağlı olanlar tarafından ne yazık ki bu ?kökü dışarıda? kavramı, ülkemizin bağımsızlığı ve halkımızın özgürlüğü için düşünce ve eylem geliştirenler için suçlama aracı olarak kullanılmıştır. Oysa, basit bir karşılaştırma ile bu kavramı bugün de kullanan çevrelere şunu sormak yeterlidir: ?Asya?dayken Şaman, Budist, Manihaist inançları bulunan Türklerin batıya gelenleri, örneğin Hazarlar Yahudiliği benimsemekle, Karahanlılar İslamiyet?e geçmekle ?kökü dışarıda? mı oldular?
?Yerli olmak?, insan türünün kültürel evrimine yaşadığı coğrafyadan katkıda bulunmak olarak algılandığında, sanat ve siyasette önemli bir zincir olarak söyleyegeldiğimiz ?yerelden ulusala, ulusaldan evrensele? halkaları sağlamlaşabilir. İşte tam bu noktada Cemil Meriç?in düşünsel çalışmaları önem kazanıyor. O; felsefe, ideoloji, siyaset, edebiyat, sanat alanlarında değerlendirmeler yaparken, en çok ?özgücüne dayanmak? olarak tarif edebileceğimiz bir yaklaşım sergiler. Bir bakıma, her halkın ya da insanın, özellikle aydın ve sanatçıların yaratıcılıklarını beslendiği coğrafya düzleminde güçlendirerek, diğer yaratıcılıklarla insanlık düzleminde kendini var edebileceğinin altını çizer. Bunu, bir devrimci edebiyatçının söylediği, ?Bir gün bize bir cennet armağan etmeye kalkarlarsa, bunu biz kendimiz yaratmalıyız diyerek reddederiz?” görüşüyle ifade edilebilir. Cemil Meriç ise şöyle ifade ediyor: ?İnsanlık büyük bir aile, biz de bu ailede kendimize düşen şerefli mevkii almak zorundayız.? (2)
Antakya Lisesi?nde okuduğu yıllarda Marksizmle tanışan ve o yaşlardaki algısıyla savunduğu düşünceler nedeniyle bir süre gözetim altında da kalan Cemil Meriç, üniversite öğrenciliğinde ve Fransızca öğretmenliğinde geliştirdiği dil bilinciyle Avrupa kaynaklarını yakından takip etmiş, özellikle Fransız düşün ve edebiyat dünyasını çok ciddi okumalar yaparak hazmetmiştir. Marksist yöntemi, düşün ve edebiyat dünyasında parçalı olarak kullanmakla birlikte, saptamalarındaki isabet çok önemlidir. Örneğin, Fransız edebiyatını Balzac?ı merkeze alarak değerlendirmesi çok yerinde iken; Avrupa?yı, daha genişleterek Batı?yı bir bütün olarak bir cepheye, Doğu?yu ve özellikle de İslam?ın egemen olduğu coğrafyayı, daha da darlaştırarak Türkiye?yi diğer cepheye koyma çabası, onun toplum biçimlerine ve sınıfsal analizlere dayanmayan değerlendirmeler yapmasına neden olmuştur. İşte bu noktada Cemil Meriç?te ?yerli olmak?, ?Batı-Doğu uygarlığı? çatışması ekseninde olguları irdeleyip başka coğrafyalarda insanın zulümden, sömürüden ve gerilikten kurtarılmasına yönelik ideolojik, siyasi ve sosyal mücadeleleri bir bütünlük içinde görmesine engel olmuştur. Zaman zaman yazılarında Marksizmin Batı?da yarattığı ?eşitlik? atmosferiyle İslamiyet?in ?adalet? iklimini ortaklaştırmaya çalıştığı görülse de, böyle bir sentez oluşturma çabasının zorluğunu, o da görmüştür. Doğrusu, onun bu çabasını, Kurtuluş Savaşı yıllarında Ankara?da Dr. Nâzım Resmor göstermiştir. Halk İştiriyakun Partisi?nin ve Yeşil Ordu?nun kurucularından olan, 1. Meclis?te Tokat milletvekilliği ve çok kısa süre İçişleri Bakanlığı yapan Dr. Nâzım?ın bu çabasını şöyle gösterdiği anlatılır: ?Bir gün Tokat Milletvekili Nazım, Hacıbayram yakınlarında yeni açtıkları kulübe birçok kimseleri çağırdı. Kapıda karşılayıcı Şeyh Servet?ti. ‘Mecliste bir grup yapalım. Memleketin buna ihtiyacı var. Komünistlik, İslam esaslarına uygundur. Ebubekir komünisttir. Müslüman olduktan sonra bütün varını yoksullara dağıttı’ diyordu.? (3) Böylesine ?yerli olma?ya çalışan Dr. Nâzım, ne yazık ki 1921 yılında yargılanıp hapse atılacak, 1935 yılında ?Özleteli? soyadıyla ölene kadar da sessizliğe gömülecektir. Demek oluyor ki toplumsal olgular, sınıflar savaşı ve bu savaştaki güçle doğrudan ilişkili bulunduğundan, Türkiye?de egemen güç haline gelen burjuvazi, eşitlik arayanların kitle gücü olmadığından yararlanarak onları tasfiye edebilmiştir. Bu tasfiye sürecinde Müslüman din adamlarının önemli bir kısmı da Mustafa Kemal ekibiyle birlikte davranmıştır.
Cemil Meriç?in, yazımızın başlığıyla bağlantılı olarak, güncel gelişmelerle de ilişkilendirerek, bir konuşmasında dile getirdiği düşünceyi çok önemsemeliyiz. TRT?de yaptığı ve Nâzım Hikmet adının da TRT?de ilk kez geçmesine vesile olduğu Nobel ödülleriyle ilgili konuşmada şunları dile getirir: ?Mükafatlar konusunda bendeniz son derece şüpheliyim. Hakikatte armağanlar cılız kabiliyetleri, yaşatmaya memur birer yardımcıdırlar. Yani birer koltuk değnekleridirler. Şimdiye kadar hiçbir ?deha?, armağanlar sayesinde insanlığa kendini kabul ettirmemiştir. ?Deha? her şeyden evvel uzun bir sabırdır, mücadeledir, kavgadır, fetihtir. Kaldı ki Nobel?in edebiyat mükafatı, kendi aile fertlerine ihsanından ibarettir. Gerçi arada bir uzak iklimlere kadar ihsanlarını rayegan etmek cömertliğini gösterir. Fakat kendi anlayacağı, kendi dünyasını güzelleştiren, kendi manevi ikliminde yetişen insanlar nail olabilir bu mükafatlara. (?) Hülasa edelim: Edebiyatçının, ?fikir adamı?nın, herhangi bir ?kurulu düzen?den, herhangi bir ?müessese?den, herhangi bir ?otorite?den isteyeceği tek şey vardır; hürriyet içinde kendini ifade etmesine ses çıkarılmaması? Hakikatte mükafat bir ?kanât? değildir, fikir adamı için? bir zincirdir. Biz bu zincirden tamamen müstağniyiz.? (4)
Nobel edebiyat, barış gibi ödüllerinin verildiği kişiler nedeniyle son yıllarda ne denli tartışıldığını akılda tutarak, Cemil Meriç?in konuya esastan yaklaştığını görüyoruz. Ödül mekanizmasının ülkemizde düzenlenenler de dikkate alındığında ne denli şaibeli olduğu artık bilinmektedir. Bunun, bir fikir adamı için ?zincir? olduğunu vurgulayan Cemil Meriç?in, Nobel ödüllerinin veriliş amacına yönelik ?kendi manevi iklimi?nde yetişen insanların seçilmesine işaret etmesi de çok önemlidir. ?ABD ve Avrupalı emperyalistlerin politikalarına hizmet etmek? olarak bugüne uyarlayabiliriz bu ?kendi manevi iklimi? deyimini. Türkçede minare şerefesine ?balkon? denmediğini bilemeyecek kadar dili kötü kullanan birine bu ödülün verilmesini de bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
Ödül mekanizması dahil, kültür ve sanat alanının da doğrudan ideolojik ve siyasi bağlamda değerlendirildiğinin, özellikle CIA tarafından ideolojik hegemonya kurmak için bu alanda öne çıkan kimi sanatçıları, edebiyatçıları da ajanlaştırdığının ortada olduğu biliniyor. George Orwell, Arthur Koestler, Ignazio Silone, Andre Malraux, İgor Stravinski yanında başka hangi isimlerin bu amaçla kullanıldığını merak edenler, http://en.wikipedia.org/wiki/Association_for_Cultural_Freedom adlı siteyi inceleyebilirler.
?Yerli olmak?, işte tam da bu noktada ?yurtsever olmak? anlamına geliyor. Cemil Meriç?in bu çaba içinde de düşünce üretmeye çalıştığını söyleyebiliriz.

 Müslüm Kabadayı

Notlar
(1) Cemil Meriç Bütün Eserleri 5: Sosyoloji Notları ve Konferanslar, İletişim Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 1997, s.400
(2) Cemil Meriç, a.g.e, s. 383
(3) Falih Rıfkı Atay, Çankaya, s,258
(4) Cemil Meriç, a.g.e., s.383-384

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir