Yılmaz Güney’in Yeşilçam sinemasına başkaldırısı: Seyyit Han filmi

seyyit_han1968 yılında çekilen, ağalık düzeninin zorbaca ve kurnazca oyunlarını, halkın bu ağalık sistemindeki yerini, kadının toplumda gördüğü baskıyı gösteren, insanın içine işleyen müzikleri ve akıldan çıkmayacak sahneleriyle unutulmaz bir film Seyyit Han.

-Keje. Mürşit kardeşinden istemişim seni, lakin vermemiş.
-Sen bir şahansın Seyyit Han ben bir küçük serçeyim. Al kanadın altına götür beni.
-Benim kanadım kırıktır. Arkadaş bacısını kaçıramam. Mürşit seni dul bırakmamdan korkar, düşmanımın çokluğundan çekinir. Keje. Beklersen giderim ben.
-Nere gidersin? Yırtıcı kuşun ömrü az olur Seyyid, yiğidim seni vururlar benim elim boş kalır. Al götür beni.
-Olmaz. Mürşit doğru der. Gül dalına bülbül konar bilirim. Gitmem lazım bilirim. Düşmanım çoktur bilirim. Sağ kalırsam dönerim Keje hapislere düşsem bekler misin? Uzaklarda kalsam yolumu gözler misin?
-Ben ince bir dalım Seyyidim. Kurumazsam beklerim. Üstümde ki toprak çiçek açsa gene beklerim. Üstümde bir karış ot bitse gene beklerim.
-Ben gidiyorum Keje. Al bu kurşun sende kalsın seni, sana emanet ediyorum.

1968 yılında çekilen, ağalık düzeninin zorbaca ve kurnazca oyunlarını, halkın bu ağalık sistemindeki yerini, kadının toplumda gördüğü baskıyı gösteren, insanın içine işleyen müzikleri ve akıldan çıkmayacak sahneleriyle unutulmaz bir film Seyyit Han.

-Kavlimiz böyle miydi Keje? Üzerimize bir karış toprak düşse de bekleyecektik. Boynun bükük gözün yaşlı durursun Keje. Bu işte senin rızan var mıdır? Doğruyu demelisin Keje. Ben bütün acılara senin için katlanmışım koca dağları senin için aşmışım. Yenmeyecek sözleri senin için yemişim. Bana doğruyu demelisin.
-Ne diyim Seyyit Han? Ne diyim? Ağzım var dilim yok benim. Ben bir kardeşin tek bacısıyım ailemin namusuyum var git kendine başkasını bul. Allah kılıcını keskin yolunu açık eylesin var git bizim vaktimiz geçmiş dalımız kurumuştur Ne diyim?
-Bu laflar senin ağzının lafları mıdır Keje?
-Benimdir.
-Yüreğin de aynı mıdır?
-Aynıdır.

Çekiminden bir yıl sonra ilk kez düzenlenen Adana Altın Koza Film Festivali‘nde, Yılmaz Güney en iyi erkek oyuncu seçilmiş; Nedim Otyam en iyi müzik, Gani Turanlı ise en iyi görüntü yönetmeni ödüllerini almıştır. Film ise en iyi 3’üncü film seçilmiştir.

-Bu da ilaç mıdır?
-İlaçtır.
-Baş ağrısına iyi gelir mi?
-Bütün ağrılara iyi gelir, Emmi(Hidayet).
Hidayet kutuyu açar, kutudaki kurşunlar dökülür.

-Senin beklemen hayır değildir, Haydar efendi.
-Ben efendi değilim, bey’im. Bey oğluyum. Haydar Bey’im.
-Ben ne bey’im ne bey oğluyum. Lakin Seyyit Han’ım.
-Seni bildiğimiz içinidir ki, ayağıyla bize gelin gelen kızı kendimize avrat etmemişiz.
-İnsan kendi kurduyla yaşar Haydar Efendi.
-Ben Bey’im.
-Essahtan Bey olsaydın, bey oğlu olsaydın gönlü başkasında bir kıza talib olmazdın, çekilirdin aradan.
-Çekileceğim. Yalnız, bir şartım var. Seninle yarışacağız. Keje için. Her kim daha yiğitse Keje onun olacak.
-Keje nerede?
-Emin bir yerdedir.
-Dalda bir kuş var, Seyyit Han, görür müsün?
-Görürüm.
-O kuşu iki gözünün arasından vurursan.
-O küçük bir serçedir. Bense bir Seyyit Han’ım.
-Sen çok adamın canına kıymışsın. Bir serçeye mi acırsın?
-Bir adam ki benim canıma kastı vardır, bir adam ki benim ekmeğimde gözü vardır, bir adam ki benim namusuma bakar, ben kıyarım onun canına. O ise küçük bir serçedir, kendine kuru bir dal arar.
-Serçeyi gözünden vururum Seyyit Han. İğne deliğinden kurşun geçiririm. Çaresiz yarışacağız.
-Ne istersin?
-Orada bir sepet var Seyyit Han, görür müsün?
-Görürüm.
-Üstünde bir çiçek durur. Onu da görür müsün?
-Görürüm.
-Sarısından vurur musun? Vurursan Keje senindir. Vuramazsan benimdir… Ne oldu, Seyyit Han? Gözün kesmez mi yoksa?

5 Haziran 1968’de, yurt dışı izni için Sansür’e yollanan film, gerekçe gösterilmeden geri çevrilir. Filmin prodüktörü Abdurahman Keskiner, Ankara’ya giderek, yasak nedenini sözlü olarak öğrenir. Sansür kurulu, Keje adını Türk adı değil diye Seyyit Han’ı, sakıncalı görür. Sansür ayrıca düğün sahnelerinde, gelin alayının önünde taşınan püsküllü bayrağı da sakıncalı bulur. Sansür’e göre köylünün elinde sancak olmaz, sancak ancak alaylarda taşınır.

Film 15 Eylül 1968’de Manhaime ve 15 Haziran 1968’de Lukano Şenliklerine çağrılı olduğu için prodüktör, Sansür’e takılan bölümleri çıkartıp 26 Temmuz 1968’de ikinci kez yollar. Bu seferde Sansür, köyü ve köylünün kıyafetlerinin daha modern gösterilmesi gerektiğini öne sürerek yine yurt dışı çıkışına izin vermez.

Yılmaz Güney, Sansür’ün geri çevirmelerinin olduğu dönemde askerde olduğundan prodüktörü ona vekâlet etmektedir. O da sansür kararının durdurulması için Danıştay’a başvurur ve savunmasını: “Keje’nin Kürt adı olduğunu söyleyerek yurttaşlarımızı küçümseyen Sansür kurulu, B.M.M.’ne bile giren Hamidoları, Hassoları galiba unutuyor. Güneydoğu Anadolu köyleri Keje adlarıyla doludur. Çukurova’da her köyün ayrı sancağı vardır. Anlaşılan Sansür’ü meydana getiren kişiler, Türk gelenek ve göreneklerinden habersizdirler. Bunlar düğünlerde, bayramlarda ortaya çıkar, Hükümet ilgililerinin gözleri önünde dalgalanırlar. Beğenmedikleri köye gelince… Köyü biz kurmadık. Gümrük ve Tekel Bakanı İbrahim Tekin’in doğup büyüdüğü yerdir… Gerçekleri değiştirip, nasıl modern bir köy haline sokabilirdik? Köylü kıyafetleri şalvarlı, poturlu, serpuşludur. Hikâyenin geçtiği devirde, pantolonlu, şapkalı köylü var mıydı acaba?” şeklinde yapsa da filmin sansür kurulundan geçmesini sağlayamaz.

Yılmaz Güney filmin önemini ise şöyle açıklar: “Seyyit Han, yönetmen olarak bütün sorumluluğunu yüklendiğim ilk çalışmam, unutulmaz anılarımı içeren ilk göz ağrımdır. Sanat hayatımın bir döneminin sonu, yeni bir döneminin ilk adımıdır. Bu yüzden özel bir önem taşır. 
Seyyit Han, 1968 başlarında, daha önceki birikimlerin de etkisiyle, ‘Yeşilçam‘ kurallarına, özellikle de ‘Çirkin Kral Yılmaz Güney’e karşı başkaldırının adıdır. Fakat, görevini başarıyla gerçekleştirdiğini söyleyemeyiz. İşletmelerin, ‘Çirkin Kral‘ şartlanmalarının, ‘Yeşilçam’ baskılarının altında, o günün kaçınılmaz gibi görünen kaçınılmaz uzlaşmaları içine girmemiz, filmin değerinden büyük şeyler götürmüştür. O zaman da bunun bilincindeydim. Fakat durum tahlillerindeki yanılgımız, bizi eksik ve sakat etkilerle dolu bir film yapmaya götürdü.”

Her ne kadar Güney, filmin görevini başarıyla gerçekleştirmediğini düşünse de; Seyyit Han ile birlikte içerik ve teknik yönden Yeşilçam kurallarının dışına çıkılmış, toplum için sanat yapmanın yolu açılarak, Türkiye sinemasında bir devrim yapılmıştır.

Kaynak: Seyyit Han, Yılmaz Güney, Güney Yayınları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir