“Neden Yunus’un Türkçe’sini koruyamadık? Koruyup geliştiremedik? Neden Türkçe’si varken başka dillerden sözler alıp dilimize doldurduk ve dilimizi tanınmaz hale getirdik?” demiş Radikal köşeyazarlarından Namık Kemal Bey, Ziya Gökalp’e öykünerekten.

Maksat tabii cahil halkın önyargılarını okşayıp prim yapmak, o belli. Ama ben gene ciddiye aldım, dersimi çalıştım. Yunus Emre’ye atfedilen toplam 426 adet şiiri internette bir yerde bulup indirdim (bunların çoğu orijinal değildir, çakmadır, ama şimdilik farketmesin). Concordance programına takıp kelime listesi çıkardım, çekimli sözcükleri ayıkladım. Kaç kelime çıktı dersiniz? 1991 kelime! “Yunus Emre Türkçesi’nin” yazıya yansıyan kelime hazinesi demek ki buymuş.

O devrin Türkçe yazan diğer yazarlarını, Garibname’yi, Süheyl ü Nevbahar’ı, Manyasizade’nin Gülistan tercümesini saysanız da buna yakın bir liste çıkar, bilemedin üç dört bin kelime içinde döner olay. Türkçe henüz yazı dili olarak çok tazedir, donanımsızdır; daha zengin ifade yelpazesine gerek duyanlar yazıyı Arapça veya Farsça yazarlar.

Arapça ve Farsça kökenli kelime oranını da saydım, yüzde 37 buldum. Aceb, akıl, Allah, aşık, aşk, can, cihan, çare, derd, derviş, dost, dünya, düşman… gibi en sık kullanılan kelimelerin bir kısmı buna dahil. Dikkat ederseniz bunların pek çoğu Yunus’tan önceki bir-iki kuşak içinde Türkçe’ye girmiş “yeni” kelimelerdir. Yani, heyhat, “Yunus Emre Türkçesi” oldukça avangard bir dildir. Bir bütün olarak dönemin derviş edebiyatında sanki yabancı kökenli kelimeleri sürekli tekrarlayarak halkı alıştırmaya dönük bir gayret sezilir, ya da bana öyle geliyor.

“Yunus’un Türkçesini” koruyaydık ah, kimbilir Wittgenstein’ın eserleri Türkçe’ye ne güzel çevrilirdi! Füzyon mutfağı menüleri, Adli Tıp raporları, at yarışı tahminleri ve OEM hardware katalogları ne kadar harika yazılırdı!

Kasko sigorta sözleşmesi hele, ne şiirsel dururdu: “Çün ki kaza ettin vargıl/jandarmaya haber vergil/şerbet içüp esrik isen/çerağ gibi derdin yangıl.”

Sevan Nişanyan
23 Haziran 2009
“Yunus Emre Türkçesi” adlı yazı
Kelimebaz
Propaganda Yayınları

Previous Story

Ölmüş olması gereken bir marjinal kelime: Varoş

Next Story

Ağrı diye dağ adı olur mu? Neyin ağrısı, kimin sancısı?

Latest from farkettiren yazılar

Milgram deneyi, itaatkarlık ve faşizm

Sosyal psikoloji dendiğinde ilk akla gelen isimlerden biri Stanley Milgram. Erken sayılabilecek bir yaşta hayatını kaybetmesine rağmen toplum davranışını anlamımızı kolaylaştıran pek çok deneye
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ