Zararlı Kitaplar – Zafer Köse

komploÖRNEĞİN, BİR ÖNGÖRÜ

Temmuz 2015’in bu son günlerinde birçok kişinin “olamaz” diyeceği bazı gelişmeler, kısa süre sonra çoğu kişinin tahmini haline gelebilir. Örneğin, AKP, Tayyip Erdoğan’ı dışlayarak yoluna devam etmeyi tercih edebilir.

Geçtiğimiz yıllar boyunca liderle özdeşleşme yaşanan bu kesimde, böyle bir değişim akla yatkın bulunmayabilir. İyi de, lider hayranlığı ve özdeşleşme, iktidar çarkının dönmesi ile açıklanamaz mı? İktidar olanaklarından faydalanmaya yarayan bu özdeşlik durumu, aynı olanakları kısıtlar hale gelince pekala hızla bozulabilir.

Tayyip Erdoğan’la mesafeli bir AKP daha “faydalı” olacaksa, oradaki birçok kişinin “görüş” değiştirmesi, pek şaşırtıcı olmayacaktır.

Aslında bu öngörünün doğru çıkıp çıkmaması değil konumuz.
Böyle bir şey gerçekleşirse, yapılacak yorumları tahmin etmeye çalışalım. ABD’nin dış politika değişikliğinden, Cemaat’in etkisinden, çeşitli boyutlardaki komplolardan söz edilecektir mutlaka.

Elbette doğru yorumlar olacaktır bunlar. Ama bu “doğru” sözler, her zamanki gibi, asıl gerçeğin önüne geçecektir: Bu sonucu yaratanın halk tepkisi olduğu üzerinde pek durulmayacaktır.

Daha önceki örneklerden biliyoruz bunu.

ÖRNEĞİN, BİR YORUM

Toplumsal gelişmelerin biz fanilerin göremeyeceği ve anlayamayacağı mekanizmalarla ilerlediğini anlatmayı pek seven yazarlar var. İşleri, açık veya örtülü biçimde komplo teorileri geliştirmek.

BOP dahil, Amerika’nın Orta Doğu ile ilgili projelerinin yürümediği ortaya çıktı. Demek ki, iddia edildiği gibi, uzaklarda bir yerde masa başında oturanların kolayca yönlendireceği biçimde olmuyor bu işler.

2013 başlarından itibaren Amerika’nın politika değişikliğine gitmeye başladığını, bizim gibi uzman olmayanlar da görebiliyordu. Tayyip Erdoğan’ın tek adam yönetim anlayışının o günlerde daha da belirginleşmesi, Amerika’nın tutumundaki bu değişiklikle açıklanamaz mı? “Yeni dönemde de ancak benimle devam edebilirsiniz!” mesajını vermek için çırpınma değil miydi o söylemler? “Kimin kaç çocuk yapacağından rakının ne zaman ne kadar içileceğine kadar, burada hayatın nasıl yaşanacağına ben karar veririm; Türkiye ile ilgili uygulamalarda değişiklik yapsanız da benimle devam etmek zorundasınız!”

Ne var ki, halkı dikkate almayan ve siyaseti siyasetçiler arası bir iş gibi gören yaklaşımlar, halk barikatına tosluyorlar. Gezi Parkı, Haziran İsyanı…

İKİ EĞİLİM

“Aynı gemideyiz” masalıyla uyutulmamış olan herkes bilir ki, herhangi bir durum toplumun tamamı için “faydalı” veya “zararlı” diye nitelenemez. Bir kesim için faydalı olan, genellikle diğer kesim için zararlı olur.

Siyasal analizlerle ilgili veriler çok karmaşık olabilir. Çok çeşitli tahminler ve açıklamalar söz konusudur. Ama galiba, bütün bunlar temel olarak iki ana eğilime dayanıyor:

1- Halk belirleyici bir özne değildir. Karışmayın, oturun oturduğunuz yerde!

2- İnsanlar yaşadıkları hayata müdahale edebilirler.

Bir yerden sonra, bu ikisi arasındaki tartışma, durum tespitine yönelik olmaktan çıkıyor; birer tercih ifade eder hale geliyor. Toplumsal bir işlev yerine getiriyor.

Başka birçok özelliğine ek olarak, her yazı ve her kitap, bilerek veya bilmeyerek bu iki işlevden birini desteklemiyor mu? Kurmaca ürünler, şiirler bile! Elbette araştırma-inceleme türü çalışmalar için durum daha açık.

Başta komplo teorisi niteliğinde olanlar, birçok yazarın ve kitabın işi düşünce muğlaklığı yaratmak, yılgınlık yaymak, kanaatleri yönlendirmek, yalanı büyütmek…

Bunca öğretmenin, gazetecinin, politikacının, köşe yazarının, popçunun koro halinde kitap okumayı övmesinden de mi şüphelenmeyeceğiz? Piyasadaki kitapların çoğu zararlı. Halka zararlı!

Zafer Köse
zaferxkose@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir