Zeka Testini geliştiren Alfred Binet “Bu canavarca karamsarlığa karşı çıkmalıyız.”

zeka_tesiIQ Testi
Genetik deterministler tarafından özellikle IQ testi alanında sıklıkla yanlış kullanılan bir kavramdır kalıtım. Britanya’da Hans Eysenck ve ABD’de Richard Herrnstein ve Arthur Jensen adlı psikologlar, zekânın büyük ölçüde kalıtımsal olduğu düşüncesini geliştirmişlerdi. Aynı zamanda, siyahların ortalama IQ’sunun beyazlardan, İrlanda’daki İrlandalılarınkinin de İngiltere’deki İngilizlerden genetik olarak daha düşük olduğunu savundular. Eysenck görünüşe bakılırsa, siyahların ve İrlandalıların “düşük IQ” genleri nedeniyle seçmeli üretildiklerine inanmaktadır. Aslına bakılırsa IQ testlerinin içsel olarak kusurlu oldukları kanıtlanmıştır. Boy ya da kilo gibi, “zekâ” için de bir ölçü birimi yoktur. IQ keyfi kabullere dayanan hayali bir kavramdır.

IQ testi, yüzyılın başlarında, Alfred Binet’nin öğrenme güçlüğü çeken çocukları tespit etmek için basit bir test oluşturmasıyla başladı. Binet’ye göre bu test, zorlukları tespit etmenin bir aracıydı, ardından bu zorlukların “zihinsel ortopedi” sayesinde çaresi bulunabilecekti. Bunun bir tür “değişmez” zekânın ölçüsü olduğuna kesinlikle inanmadı ve böyle fikirler ileri sürmeye niyetlenenlere Binet’nin yanıtı çok sertti. “Bu canavarca karamsarlığa karşı çıkmalı ve tepki göstermeliyiz.”

Binet’nin testinin temeli oldukça basitti. daha büyük yaştaki çocuklar, daha küçüklerin yapamadığı zihinsel işleri yapabilirlerdi. Böylece her yaş grubuna uygun düşen testleri bir araya getirdi- daha parlak ya da daha az yetenekli olanlara buna göre karar verilebilirdi. Çocukların zorluklarla karşı karşıya geldikleri noktalarda tedavi edici bir harekete girişilecekti. Ne var ki, başkalarının elinde bu sistem farklı sonuçlara varmak için kullanıldı. Binet’nin ölümüyle birlikte öjenik taraftarları determinist mesajlarını pekiştirme fırsat buldular. Zekâ, artık kalıtım sayesinde aktarılan ve toplumsal sınıf ve ırksal kökene dayanan doğuştan gelen ve değişmez bir şey olarak düşünülüyordu. Stanford-Binet testlerini ABD’ye getiren Lewis Terman’e göre düşük zekâ, “güneybatılı İspanyol-Yerli ve Meksikalı aileler ve zenciler arasında çok yaygın ve ortak bir şeydir. Kalın kafalılıklarının ırksal olduğu ya da en azından geldikleri aile soyunda doğuştan olduğu görülmektedir.Bu grubun çocukları özel sınıflara ayrılmalıdır… Bunlar soyutlamalara hâkim değildirler, ama çoğu durumda verimli işçiler haline getirilmeleri mümkündür. Görülmedik ölçüde doğurganlıklarından ötürü öjenik açıdan ciddi bir sorun teşkil ediyorlarsa da, şu anda toplumu onların üremelerine izin vermemek gerektiğine inandırmak mümkün değildir.”

ABD eğitim camiasının teste ilişkin havası buydu. Testin bilimsel kapsamını genişletmek için yeni bir numara da yapılmıştı. Yetişkinler için de standartlar saptanıyor ve yaş ile akıl yaşı arasında bir oran getiriliyordu. “zekâ bölümü” ya da IQ.

Binet’nin testlerini Britanya’da tercüme eden ve bu testlerin şampiyonluğunu Amerikalı meslektaşlarından daha saplantılı biçimde yapan kişi İngiliz psikolog Sir Cyril Lodowic Burt idi. Tahmini çalışmalara dayanarak erkeklerin kadınlardan daha zeki olduklarını iddia ediyordu.

Aynı beyefendi, Hıristiyanların Yahudilerden, İngilizlerin İrlandalılardan, üst sınıftan İngilizlerin alt sınıftan İngilizlerden vs. daha zeki olduklarına dair elinde çok güçlü kanıtlar olduğunu da iddia ediyordu. Burt’un kendisi de, tesadüfe bakın ki, üst sınıfa mensup Hıristiyan bir İngiliz erkeği idi! Bu şekilde, kurbanlarının “aşağı” olmalarına dayanarak, zalimler zulmü, zengin ve güçlü olanlar ayrıcalıklarını aklarlar.

1971’de ölene dek 65 yıl boyunca Burt, insanlığa hizmetlerinden ötürü şövalyeliği hak ederek, öjenik ve IQ testleri üzerinde çalışmayı sürdürdü. Dillere düşmüş “on bir yıllık” eğitim sisteminin kurulmasına yardımcı oldu, bu sistem çocukları “modern orta” okullar ve gramer okulları arasında ayırıp tecrit ediyordu. Burt bunu şöyle açıklıyordu:

“Kapasite şüphesiz içeriği sınırlamalıdır. Bir litrelik bir sürahinin bir litreden fazla süt alması imkânsızdır- aynı şekilde bir çocuğun eğitimsel başarısını eğitilme kapasitesinin izin verdiğinden daha yükseğe çıkarmak da imkânsızdır.”

Böylece toplumun sınıfsal niteliğini pekiştirmek için Binet’nin testleri tanınmayacak hale getirildi. Birileri kömür çıkarmak ve su taşımak için, birileri de toplumu yönetmek için doğmuşlardı. Testler tedavi etmek için değil, tecrit etmek için kullanılıyordu. IQ testi nasıl değiştirilirse değiştirilsin, tüm testler aynı kökene sahiptir. her şeyin ona dayandırılarak hükme bağlandığı bir alameti farika olarak, önyargıya dayalı bir “zekâ”. Ne var ki bu testler sonuçları tayin eden kültürel ve toplumsal şablonların ezici ağırlığı altındadırlar. Okul başarısına bağlıdırlar ve bunun sonuçlarını yansıtırlar. Bununla birlikte, bu kaba şekliyle “zekâ”yı ölçme ya da saptamanın mümkün olduğu düşüncesi temelden yanlıştır. Her şeyden önce zekâ nedir? Nasıl ölçülebilir? Zekâ, ağırlık ya da boy gibi bir şey değildir. Burt’un iddia ettiği gibi sabit değil esnek bir şeydir. İnsan beyninin potansiyeli sınırsızdır. Bir insanın bu potansiyeli kullanmasına izin vermek toplumun görevidir. Çevresel olgular potansiyeli büyük ölçüde sınırlandırabilir ya da onu zenginleştirebilir. Çocukları kötü toplumsal koşullarda yetiştirirsek, onların, tüm ihtiyaçları karşılanarak yetişen çocuklarla karşılaştırıldığında dezavantajlı olacakları açıktır. Toplumsal arka plan son derece önemlidir. Çevreyi değiştirirseniz çocuğu da değiştirirsiniz. Biyolojik deterministlerin aksi iddialarına rağmen zekâ değişmez ya da genetik olarak önceden belirlenmiş bir şey değildir.

“Zekâ”yı istatistiksel olarak bir çan eğrisi grafiğiyle gösterme saplantısı, toplumsal uyuma zorlama girişimidir. Normun dışındakilerin “anormal” olduğu ve tedaviye ihtiyaç duydukları söylenir. Ardından da, sınıfımızı, ırkımızı ve yaşamımızı belirleyen şeyin genetik olduğu. Ama gerçekte, genotiplerimiz değişmez olsa da fenotipimiz sürekli olarak değişir. Bir kolu ya da bacağı kaybetmek geri dönüşsüz bir şeydir ama kalıtsal değildir. Wilson hastalığı kalıtsaldır ama ilaçlar sayesinde geri dönüşsüz bir şey olmaktan çıkar. “Şüphesiz”, diyor Rose, Kamin ve Lewontin, “fenotip de doğumdan yetişkinliğe kadar genotipten lineer olarak gelişmez. Çocuğun «zekâsı, «litrelik sürahinin¬ muntazaman doldurulmasını andırırcasına, yetişkin olduğunda sahip olduğu zekânın belli bir küçük bir yüzdesinden ibaret değildir.”

IQ’nun genetik temeline payanda bulmaya dönük çılgınca çabaları, Burt’u kayıtlarını ve verilerini sistematik bir şekilde tahrif etme noktasına götürdü. Birbirinden ayrılmış tek yumurta ikizleriyle yürüttüğü meşhur IQ araştırmaları, ayrılmış çiftlerin çevreleri arasında hiçbir bağıntı olmadığı şeklindeki inanılmaz iddiasıyla sonuçlandı. Ona göre, her şey ikizlerin genleriyle belirlenmişti. Burt genetik deterministlerin idolüydü ve onun çalışmaları davalarını daha da ileri götürmek için onlara bir cephane sunmuştu. 1978’de Amerikalı psikolog D. D. Dorfman, bu saygın bilimci ve İngiliz beyefendisinin sonuçları uydurduğunu kesin bir biçimde kanıtladı. Onun bir sahtekâr olarak teşhir edilmesinden sonra, taraftarları, bilimsel dikkatsizliğinden ötürü Burt’u azarlayarak yön değiştirmek zorunda kaldılar! Burt’un çalışması Piltdown Adamının IQ eşdeğeriydi. Ama yine de –çok göze batan tutarsızlıklarla geçen on beş yıla rağmen– onun araştırmaları, zamanında bilimsel camia tarafından IQ’nun kalıtsallığının kanıtı olarak selamlanmıştı. Burt’un ölümüne rağmen aynı camia, sınıfsal bakış açılarının köşe taşı olarak kendi gerici felsefelerine hâlâ sımsıkı sarılmış durumdalar.

Britanya’da, Amerika’da ve Danimarka’da birbirinden ayrılmış tek yumurta ikizlerini kapsayan daha yeni araştırmalar hiçbir anlamda IQ’nun kalıtsallığını kanıtlamıyorlar. Bu çalışmalar Rose, Kamin ve Lewontin tarafından inandırıcı bir biçimde yanıtlanmıştır. Ya sonuçları?

IQ’nun kalıtsallığının gerçekte ne olduğunu bilmiyoruz. Veriler, herhangi bir popülasyonda IQ’nun genetik değişiminin makul bir değerlendirilişini hesaplamamıza izin vermiyor. Tüm bildiğimiz, kalıtsallığın sıfır ya da %50 olabileceğidir. Aslında bunu incelemeye dönük araştırma çabalarının muazzam hevesine rağmen, IQ’nun kalıtsallığı sorununun söz konusu konularla ilişkisi yoktur. Deterministlerin kalıtsallığın kanıtlanmasına atfettikleri büyük önem, kalıtsallığın değiştirilmezlik anlamına geldiği şeklindeki yanlış inanışlarının bir sonucudur.

Ne IQ için ne de başka bir kişisel özellik için genlerin organizmayı belirlediği söylenemez. Bir insanın ebeveynlerinden kalıtsal olarak devraldığı genler ile insanın boyu, kilosu, metabolik hızı, hastalığı, sağlığı ya da diğer sıradan organik nitelikleri arasında bire-bir bir çakışma yoktur0 her organizma yaşamın her aşamasında genler ile çevre arasındaki etkileşimin eşsiz bir ürünüdür.

Aklın İsyanı
Alan Woods – Ted Grant
Tarih Bilinci Yayınları

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

‘Facebook’a çocuğunuzun fotoğrafını koyarken dikkat’

Next Story

Yas – M. Şehmus Güzel

Latest from Bilim

Go toTop