??bir sanat eserinin meziyetini nihai ve kesin olarak belirleyen şey, onun içeriğinin değeridir.? (1)

İnsanın yazılı tarihi insanın son beş bin yılını kapsıyor. Oysa yazılı olmayan tarih milyonlarca yıl önce başlıyor. İnsanın öbür türlere göre daha gelişkin olmasını Gordon Childe şöyle açıklıyor? ??eller ve beyin. Bedenlerimizi taşımak yükünden kurtulduktan sonra ön ayaklarımız, şaşılacak kadar çeşitli incelikte ve kesin hareketleri yapabilecek zarif araçlar olma yönünde geliştiler. Elleri denetlemek ve gözlerle ve öteki duyu organları tarafından dış dünyadan alınan izlenimlerle eller arasında bağıntı kurmak için, özellikle karmaşık bir sinir sistemine ve görülmemiş derecede büyük ve karmaşık bir beyine sahip olduk.? (2) İnsanın dikelmesiyle beraber özgürleşen eller ve karmaşık yapısıyla beyin. İnsanın insanlaşma süreci bu iki organla başlıyor. Alet yapıyor. Doğaya egemen olmak istiyor. İnsan, uzun savaşımlar veriyor. Doğayı anlamaya, öğrenmeye başlıyor. Bu süreç milyonlarca yıl böyle sürüyor. Doğaya egemen olan insan, yaşamı güzelleştirmek için çabalıyor. Sanat bu güzelleştirme çabasının bir parçası. Sanat, en basit anlamıyla insanın yaşamı güzelleştirme, anlamlandırma etkinliğidir.

Şiir de insanın, yaşamı güzelleme, anlamlandırma savaşımının önemli öğelerinden biridir. İnsanın savaşımı bugün de sürüyor. Dünyayı güzelleme savaşımı.

Burjuva, sanatı? şiiri işlevsiz kılmak için her gün yeni yöntemler kullanıyor. İnsanı tarihsel köklerinden koparmaya çalışıyor. Oysa insanın sırtında milyonlarca yılın kültürel birikimi var. İnsanlığı ayakta tutan bu birikimleridir. Afşar Timuçin insanı şöyle niteler. ? Gerçekçi olmak, öyleyse, insan bilgisini hem tarihsel, hem toplumsal konumu içinde doğru olarak kavramakla olasıdır. Tarihsel olmayan toplum, toplumsal olmayan tarih olmadığı gibi tarihsel-toplumsal olmayan insan bilgisi de yoktur. Her nesne insan eliyle yapılmış ya da en azından insan eli değmiş bir şey olarak belli bir değer taşır, bu değer ancak tarih ve toplum düzeyinde kavranılabilecek bir değerdir.? (3) Bu birikimler reddediliyor. İnsan tarihi olmayan, düşü olmayan bir varlığa dönüştürülmek isteniyor. İnsanı ele aldığımızda, insan, dünü, bugünü ve yarını olandır. Burjuvazi ise dünü ve yarını reddediyor. İnsan, yalnızca bugünü ve anı yaşayan bir nesneye dönüştürülmek isteniyor. Yani milyonlarca yıllık birikim tek kalemde siliniyor. İnsanlığın dikelmesinden bir kez daha söz ediyoruz. Neden mi. Bu milyonlarca kez yazıldı çizildi denebilir. Doğru. İnsanlığın en zor dönemlerinde, insanın ayağa kalkışı, insanlık tarihi bir kez daha anımsanmalı. Heyecanlı bir süreç. İnsanın üzerindeki karamsarlığını silkip atan bir süreç. İnsan yarın yeni bir güne doğacak? bulutlara, güneşe, rüzgara, yağmura yoldaşlık edecek? mevsimler yine dönecek? yaz sonbahara evrilecek? okul zilleri çalacak çocuklar yine bahçede top oynayacak? hepsi yarın olacak? insan yine düşlerine sarılacak? karamsarlığı söküp atacak?

Burjuva sanatı? şiiri köklerinden koparmak için çabalıyor demiştik. Estetik olmayan yapıtlar estetikmiş gibi sunuluyor. Bu sunuşu Cengiz Gündoğdu, Sanatta Star Sistemi yazısında şöyle açıklıyor? ?Şimdi soru şu. Star sisteminin bir zararı var mı? Elbette var. Sisteme göre sanat eseri bir mal. Sistem, malına müşteri arar. İşte bu noktada kaliteye önem vermez. Ama burda bir çelişki yok mu? Kalitesiz bir mal nasıl satılır? Estetik bilinç, insanda kendiliğinden oluşmaz. Hele estetik bilincin sürekli dumura uğratıldığı Türkiye?de. Star sistemi, işte böyle bir pazarda müşteri arar. Orda kral var. Estetik bilinci geliştireceğim diye kralı ürkütmeye gelmez. Yoksa mal satılmaz. Burada şu bilinmeli. Her starın eseri kalitesiz olur demiyorum. Star sistemi kendi kuralları içinde kaliteye önem vermez.? (4) Burjuvazi sanatta starlar yaratarak bilinci dumuru uğrattı. Yapıtlar değil, piyasa için mal üretti. Star sistemi, yayıncısıyla, eleştirmeniyle, dergileriyle, gazeteleriyle insanın üzerine çöreklendi. İnsani değerleri yerle bir etti. Estetik ölçüt olarak çok satarlığı gösterdi. Bugünlerde yine çok satar kitaplar yazan bir yazarın, ?yapıtı piyasaya çıktı?. Bu yazar bol ödüllü bir yazar. Kitap ?piyasaya? çıkmadan, tanıtım başladı. Dergiler, gazeteler, televizyonlar söyleşiler derken, bu çok satar kitap ve yazarı gündeme oturdu. Ne diyelim? Pazar ola?

Star sisteminde estetiğin bir öneminin olmadığını görüyoruz. Kagan ise estetik için şöyle diyor? ?? estetik, gerçekliğin insanlar tarafından özümlenmesinin bilimi olarak tanımlanabilir.? (5) Estetik, yaşamı anlama bilimidir. Burjuvazinin neden estetik beğeniyi parçaladığı şimdi daha iyi anlaşılabilir. Çünkü burjuvazi anlaşılır bir dünya istemiyor. Taşlar yerine oturmamalı. Sanatı da, yaşamın, dünyanın anlaşılmaması için kullanıyor. Sözgelimi estetik bilinci olan bir işçiyi ele alalım. Bu işçi şunu sorar? asgari ücret neden bu kadar düşük. Burjuva şairi buna yanıt vermez. Ya da çeşitli gerekçeler uydurur. Bilerek ya da bilmeyerek asgari ücret adıyla yapılan yasal sömürüden söz etmez.

Günümüze geldikte şiir bitti deniyor. Evet şiir bitti. Ama burjuva edebiyatının şiiri bitti. Şairi tükendi. Şair bize dışardan melankolik, gizemli diye gösterilmeye çalışıldı. Şair de kendine öyle bir hava kattı. Gazetelere, dergilere poz veren şair sayısı az değildir. Biz bunlara pozcu şairlerde diyebiliriz. Şair kendi karamsar, öznel dünyasını nesnelmiş gibi sunuyor. ?Piyasa şairleri? bize gerçekliği anlaşılmaz bir dille aktarıyorlar daha doğrusu aktarmıyorlar. Şiir kimsenin anlamadığı bir ucubeye dönüşüyor. Şiir, yaşamın gerçekliğinden kopuyor. Şiirle yaşam arasına gizemler, anlamsızlıklar sıkışıyor. Şiir öylece olduğu yerde kalıyor. Bu arada gerçekliğin üzeri örtülüyor.

Sanatın amacı, burjuvazini yaptığı gibi gerçekliği örtmek değildir. Afşar Timuçin?in dediği gibi ?? sanat ve düşünce yapıtlarının başlıca amacı dünyamıza açıklıklar getirmek, bir başka deyişle dünyamızla ilgili şeyleri apaçık kılmaktır.? (6) Sanat, dünyayı, yaşamı açıklamalıdır. Burjuva şairi için tükendi demiştik. Öbür yandan toplumcu şaire ise daha çok iş düşüyor. O kapitalizmin paçavraya dönüştürdüğü insanı yeniden ayağa kaldırmakla yükümlüdür. İnsan neden bu duruma düştü, nasıl düştü, nasıl düzelir, bunları sormakla? bunları yanıtlamakla yükümlüdür. Estetik bilinci olan işçinin sorusunu yanıtlamalıdır. Asgari ücreti yanıtlarken, yasal sömürü açımlanmalı, sistemle, kapitalistle olan tüm ilişkiler gün yüzüne çıkarmalıdır. Şair gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinden tut ta, asgari ücrete değin tüm konularla ilgilenmelidir. T.S. Eliot bu konuda şöyle diyor? ?Büyük şair dediğimiz adamlar çoğunlukla geniş ilgi alanları olan kimselerdir.?(7) Biz Eliot?un kullandığı ?adamlar? kelimesi yerine ?insanlar? kelimesini kullanarak devam edelim. Şair dünyasını genişletmelidir. Olaylara çok yönlü bakabilmelidir. Olayları değerlendirirken, milyonlara bakabilmelidir. Şairin işi göründüğü gibi pek kolay değildir. Siz sokakta her gün gördüğünüz, artık alıştığınız birine dilenci deyip geçebilirsiniz. Şair hiçbir şeye alışma lüksü olmayan, o dilenciye bir kez daha bakandır. Dilenci somutunda kalmayıp, dilendireni bulmakla sorumludur şair. Mayakovski şair için, işçi der. Hem de yirmi dört saat çalışan bir işçi. Şairin çalışma saati, çalışma süresi, çalışma mekanı yoktur. O her yer de çalışmaya hazır bir işçidir.

Toplumcu sanat, burjuvazice sansürlenmiş, halka ulaştırılması engellenmiştir. Çünkü toplumcu sanat sorunsalı olan sanattır. Bu sanat, aile kurumunu? özel mülkiyeti? devleti? emek sömürüsünü? irdeler. Toplumcu sanat anlayışı, insanı sarsan, uyandıran bir anlayıştır. Bu yüzden, halktan yana olan toplumcu sanat, halka ulaşamamış, etkisi kırılmıştır. Bu güne geldikte? şair diye insanlara sunulanlar ne kadarı şairdir bilinmez ama bir kırk kuşağı yok sayılır türk edebiyatında. Adı anılmayan birçok şair var bu ülkede. Sözgelimi A.Kadir bu ülkede adından söz edilmeyen şairlerdendir. Biz A.Kadir?i bundan on yıl önceye kadar tanımıyorduk. A.Kadir yokmuş gibi davranıldı bu ülkede.

Şiir, günlük yaşamda gözden kaçanları, alışıldık şeyleri gün yüzüne çıkarandır. İnsana insanı izletir. Şiir, günlük dili kullanır ama günlük yaşamın dışına çıkar. Bir başka deyimle günlük yaşamı aşar. Somuttan soyuta çıkar. Hem somutu gösterir şiir, hem soyutu. Şiir somutta kalsa burjuvazi için tehlikesizdir. Ama şiir soyutlama yapar tehlike burada başlar. Bugün sokağa baktım da çocuklar oyun oynuyor. Güzel. Ama hepsini pencerelerden gözetleyen birileri var. İşte şair burada devreye giriyor? başlıyor sormaya? insanlar neden çocuklarını güvenle sokağa bırakamıyor? Sokaklar neden tehlikeli? Nasıl düzelir sokaklar? şair durmaksızın soran sorgulayandır. Bunun için tehlikelidir şairler. Nasıl sorusunu sorarlar? neden? niçin?

Şair, sorularla dünyayı anlaşılır kılmaya çalışır. Bu arada insani olan değerleri öne çıkarır. Lukasc bunun toplumcu gerçekçilik için bir gereklilik olduğunu düşünür. ??toplumcu gerçekliğin belirgin özelliği de yeni bir toplum düzeni kurmak için gerekli olan insan niteliklerini bulup çıkarma amacını gütmesidir.? (8) Şairin, insanı metaya dönüştürüldüğü sisteme karşı, insani değerlerle kurulu yeni bir insan ve yeni bir dünya düşü olmalıdır. İnsan metaya indirgense de şair bu durumun değişeceğini bilir. Lukacs?la devam edelim. ??gerçeklik dural ve değişmez bir şey değildir; araştıran için tükenmez bir özü vardır gerçekliğin. Gerçeklik bir değişim halindedir ve bu değişim görmesini bilen göze belirli fakat hiçbir zaman basit olmayan bir doğrultu gösterir.? (9) Bugünün insanı bir gün gidecek. Yerine insani değerlerle donatılmış yeni bir insan gelecektir. Şair geleceğin insanını tasarlarken bu günü iyi okuyabilmelidir. Lukacs şöyle devam eder? ? Devrimci işçi sınıfının çağdaş toplumda oynadığı rolü söylemek istiyorum? bu sınıf hesaba katılmadıkça çağdaş toplum hiçbir zaman tam olarak yansıtılamaz.? (10) Şair toplumun devrimci sınıfını görmeli ve göstermelidir. Toplumun ilerici damarına sırt çeviren şairin gelişimi durur. Şairin bilincinde, sınıflar arasındaki çelişkiler, sınıfların toplumsal konumları yerli yerine oturtmalıdır.

Kapitalizm, insanı insan yapan iki organa kan akışını durdurdu. İnsanlığın gelişimi duraksadı. Şair, bilinç yitimine uğrayan el ile beyne yeniden kan pompalayacak, insanı diriltecektir. İnsan geleceğe yine gülümseyecektir.

Mustafa Özmen 

Notlar
1) Plehanov, Sanat ve Toplumsal Hayat, çev:Selim Mimoğlu, Sosyal Yayınları, İstanbul,1987 s.39

2) Gordon Childe, Tarihte Neler Oldu, Çev: Mete Tunçay-Alaeddin Şenel, Alan Yayıncılık, İstanbul, 1998 s.12
3) Afşar Timuçin, Gerçekçi Düşüncenin Kaynakları, De Yayınevi, İstanbul, 1984 s.20
4) Cengiz Gündoğdu, Ekmek, İnsancıl Yayınları, İstanbul, 2006 s.21-22
5) M. Kagan, Estetik ve Sanat Dersleri, Çev: Aziz Çalışlar, İmge Kitabevi, Ankara, 1993 s.15
6) Afşar Timuçin, a.g.e s.17
7) T. S. Eliot, Şiir Sanatı, Hazırlayanlar: Yaşar Nabi Nayır-Salih Bolat, Varlık Yayınları, İstanbul, 2003 s.318
8) Georg Lukacs, Çağdaş Gerçekçiliğin Anlamı, çev: Cevat Çapan, Payel Yayınları, İstanbul, 2000 s.106
9) Georg Lukacs, a.g.e, s.110
10) Georg Lukacs, a.g.e, s.111

Previous Story

Bir Şiirle Kanatlanmak – Duran Aydın

Next Story

Doğumunun 75, Ölümünün 28. Yılında Adanadaşımız Yılmaz Güney – Duran Aydın

Latest from Afşar Timuçin

Sait Faik’in Dünyası – Afşar Timuçin

Edebiyatımızın yapı taşlarını düşündüğümüzde ilk akla gelen kişilerden biri de Sait Faik’dir. Öykü sanatının bu büyük ustası gerçek bir insancı ve kılı kırk yaran

Platon’un bilgelik ahlakı

Platon Dion’a yazdığı bir mektubunda şöyle der: “Bence bugünün tüm devletleri istisnasız kötü yönetiliyor. Siyasal ve bireysel adaletin tüm biçimlerini felsefeyle belirlemek gerekir.” Platon’a

Filozoflara Göre Aşk Nedir?

AŞK (fr. amour\ alm. Liebe’, ing. love). Bir kişiye ya da bir nesneye tutkuyla yönelme. Aşk sevginin tutkulu biçimidir. Filozoflar aşka çeşitli yorumlar getirirken aşk çeşitleri de belirlemişlerdir: evlat
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ