Site icon insanokur

Ah Biz Ödlek Aydınlar – Aziz Nesin

Türkiye’nin toplumsal topografyasını vermeye çalışırken, bu işi kendi insanlarımla alay ederek, onları gülünçleştirerek, yererek yaptım elbet, çok da kızdım onlara. Ama bütün bunların hepsinden daha çok, hepsinden daha üstün bir duyguyla sevdim onları. Her ne yazdımsa, halkımı gerçekten, özden severek yazdım.

“İnsanları sevmek” diye çok klişe bir söz var. Dış anlamıyla beğenmiyorum, doğru bulmuyorum bu sözü. Çünkü, insanlan sevmek, halkı sevmek deyince, onları olduğu gibi, şimdiki durumlarıyla mı seveceğiz? Yani kötü olanlara kızmadan, kötülükleri hoş görerek mi seveceğiz? Hayır, ben kızarak seviyorum, ama kızmamın kökünde sevgi var. Bugünkü durumu beğenmediğim için kızıyorum. Ama öykülerime aldığım insanlan çok sevdiğim için de, dunumlanmn değişmesini istiyor ve buna çalışıyorum.

Ben bir gülmece yazarıyım. Kızmadan, öfkelenmeden, her an öfke üstünde olmadan, durmadan öfkesi bilenmeden nasıl gülmece yapılabilir? Ve o kızdığın insanlan sevmeden nasıl sanat yapılabilir? Yaşadığım çağda yurdumun toplumsal topografyasını çizmeye çalıştığım öykülerim, ikisi de aynı duygu kaynağından gelen kızgınlığımın ve sevgimin ürünleridir, demek yanlış olmaz sanırım.

“Sevilene karşı duyulan öfke…” adlı bölümden…
(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Künyesi
Ah Biz Ödlek Aydınlar
Aziz Nesin
Nesin Yayınları / Öykü Dizisi
Editör : Ali Nesin
2009

“Aydın olmak, ayrıştırmak ve sadeleştirmektir. İyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırt etmek için safları netleştirmek önemlidir. Nazım bunu ?Putları Kırıyoruz? kampanyası ile yapmıştır; Nesin ise TYS ve Aydınlar Dilekçesi ile… Aydın geçinen pek çok kişiyi ortaya çıkarmayı başarmıştır. Aslında Aziz Nesin?in bütün mücadelesi bir anlamda ?aydın?ı yeniden tanımlama çabasıdır.
Aziz Nesin, aydın ile emekçi sınıf arasında bir açının olmadığını, aksine sınıfın aydınlarına, ama daha da önemlisi, ayaklarını yere basabilmek ve ilerici olabilmek için aydınların işçi sınıfına ihtiyaç duyduğunu düşünmüştür. Aziz Nesin halk ile aydın arasındaki en ileri ve vefalı örneklerden birini vermiştir. Halkını sevdiği kadar, halk tarafından da sevilmiştir.Bunda eserlerini yazarken hep ön planda olan halkına seslenme, onlarla iletişim kurma, onları ileriye taşıma kaygısının etkisi bulunmaktadır.”
Nesin, 1985’te yayımlanan deneme türü bu kitabının önsözünde “Göçe göçe Batı’ya gelmişiz. Avrupa’ya pençemizi atıp bir parçasına tutunmuşuz. Bu yüzden işimize gelince Avrupalı, işimize gelince Asyalı oluveriyoruz. Son konağımıza konalı sekiz-dokuz yüzyıldan beri de
göçebelikten kurtulamamışız” diyordu.
Türkçede «fiil»ler, «isim»lerden daha zengindir. Niçin? Binlerce yıldan beri göçen insanlar hep devini içinde (hareket halinde) olduklarından, zorunlu olarak, deviniyi anlatan «fiil»ler üretmişlerdir. Türkçe’de «isim»lerin de pekçoğu «fiil» kökünden üretilmiştir.
Düşünmek için durmak, durağan olmak, yavaşlık gerekir. İnsan koşarken, hız ve hızlı devini içindeyken düşünemez ya da iyi ve yoğun düşünemez.
Yerleşik toplumların dillerinde «isim»ler «fiil»lerden daha zengindir. «Fiil»lerin çoğu da «isim»lerden üretilmiştir.

Aziz Nesin Üzerine Tezler
“Aydının teorik üretkenliği ile toplumsal alana dönük pratiği birbirini tamamlar. Türkiye örneği ise aydının teorik (bilimsel, sanatsal, felsefi vs.) üretkenliği ile değil, toplumsal alanı dönüştürme kararlılığı ile tanımlandığı bir deneyim olarak özgün, eksikli ve bir o kadar da değerlidir. Diğer taraftan Avrupa aydını olağan zamanlarda, toplumsal mücadeleden ve siyasal alandan kaçmayı ?tercih etmiştir?. Teorik üretkenliğini ve gelişkinliğini toplumsal mücadeleler ile buluşturmayı beceremeyecek kadar basiretsiz, çoğu zaman isteksizdir. Bunda, Avrupa topraklarının nesnelliği elbette önemli bir rol oynamıştır. Avrupa aydını ancak kitle hareketlerinin ivme kazandığı dönemlerde özne olmaya gayret etmiştir.

Türkiye aydını ise çoğu örnekte nesnelliği kıran, hatta yer yer onu kuran öznedir. İttihat ve Terakki, Kadro Hareketi; sonrasında Nazım Hikmet, Aziz Nesin… Bu örneklerin toplumsal tarihimize koydukları damga ne kadar da belirgindir! İşte Türkiye?de aydın hareketi gücünü buradan, bu belirginlikten almaktadır ve bu anlamda şanslıdır. Türkiye aydını köksüz ve etkisiz değildir.

İşte Aziz Nesin?i büyük yapan ve gerçek bir aydın kılan, her şeyden önce, yukarıda saydığımız hatalara savrulmamış ve kendi gücünün bilincinde bir özne olmayı başarmış olmasıdır. Aziz Nesin, eksikleriyle fazlalarıyla, doğrularıyla yanlışlarıyla gerçek bir aydındır. Nesin?in yaşamında fazlalar, doğrular her zaman ağır basmıştır, bunun için ayrıca önemlidir; Nesin bunun için güzeldir.

Öznellik ve İrade
Her şeyden önce Aziz Nesin, özne olduğunun bilincindedir ve özne olmanın sorumluluğu ile hareket etmektedir. Bu sorumluluğun elbette nesnel bir temeli bulunuyor: Bir şeyler değişmelidir! Aziz Nesin bu inancını hiç yitirmemiş ve her zaman elini taşın altına sokmaktan çekinmemiştir. Diğerlerini beklememiş, bir şeyler değiştirilecekse, bundan her şeyden önce kendisinin sorumlu olduğuna inanmıştır. Bazılarının cesaretsizliğini, kaypaklığını görmüş ama umursamamıştır. Bu örneklerden kendisine geride durmak için mazeret üretmemiştir. Oysa bu, topraklarımızda çok yaygın bir alışkanlıktır: Aydının korkaklığı bulaşıcıdır. Aziz Nesin, Türkiye aydını için de en etkili ilaçlardan biridir!

Özne olmak cesur olmayı gerektirir. Aziz Nesin?in yaşamında, öncülüğün ve öncü olmak için gereken cesaretin sayısız örneği bulunuyor. Markopaşa ve Aydınlar Dilekçesi, bu büyük aydınımızın ve Türkiye?de aydınlanma tarihinin en parlak adımlarından bu ikisi -bir diğeri Nazım?ın örgütlediği ?Putları Kırıyoruz? kampanyasıdır ve etkileri bugüne ulaşmaktadır- Aziz Nesin?in inisiyatifi ve cesareti olmadan örgütlenemeyecek deneyimlerdir.

Aziz Nesin, sürekli kendi çapını zorlayan işlerin ve sorumlulukların altına girmiş ve çoğu örnekte hakkını vermiştir. Örneğin 60 bin tiraja sahip olan ve Türkiye?de yayıncılık tarihinin en çok satan, bunun ötesinde en etkili faaliyetlerinden birisi olarak anılan Markopaşa?yı neredeyse bütünüyle kendi enerjisi ile çıkartırken yalnızca 31 yaşındadır ve ismi henüz pek duyulmamış bir yazardır. Türkiye tarihinin en karanlık zamanlarında, 12 Eylül cuntasına karşı Aydınlar Dilekçesi?ni örgütleyenlerden biri olarak öne çıkmıştır. Aziz Nesin?in mücadelesi, iradenin kurucu ve alan açıcı niteliğinin örneğidir.

Nesin etkinlik alanını genişletmiş, genişlettikçe daha büyük işlere girişmiştir. Popüler bir yazar olmayı başaran Nesin, etki alanının kendisine bir güç sunduğunu görmüş ve bu gücü kullanmayı hiç reddetmemiştir. Bu gücü hiçbir zaman kötüye kullanmamıştır. Bu ahlakın diğer örneği Nazım?dır ve Türkiye tarihinde bir bireyin tek başına pek çok siyasi örgütten daha etkili, güçlü ve iradeli olduğu üçüncü bir örnek daha yoktur.

Aziz Nesin bir aydının sahip olabileceği en geniş etkinlik alanına sahiptir. Bir aydının, tek başına, elinden daha fazlasının gelebileceğini düşünmek, evet çok zor. Ancak burada bir takım sorunlar da karşımıza çıkıyor. Bu güç, iradenin bu boyutu ve fazla özgüven, sarhoş edici de olabilmektedir. Özellikle de ayaklarını yere basmaya zorlayan bir zemin, örneğin bir örgüt yoksa aydının arkasında… Hayır, Aziz Nesin hiçbir zaman sahip olduğu gücün ve özgüvenin esiri olmadı, ipleri elinden kaçırmadı. Aziz Nesin?in mütevazı olmanın sınırlarını zorladığı örnekler aranırsa bulunabilir. Kendisi gerçekten de dünyanın belki de en büyük mizah yazarı, Türkiye?nin en etkili aydınıdır. Bir aydından, bunun farkında olmasını ama dile getirmemesini beklemek de haksızlıktır. Başkalarının emeğine duyduğu kadar, kendi emeğine de haklı olarak saygı göstermiş ve saygı beklemiştir.

Aziz Nesin kendisini eylemiyle kurmuş ve eyleminin sonuçları ile kendi çapını genişletmiştir. Aydının bir tanımı da budur.

Nesin hiç yaşlanmamıştır; kitaplarını yayımlatmaya 40?lı yaşlarında başlamış, Türkiye Yazarlar Sendikası?nı (TYS) 60 yaşında kurmuş, Aydınlar Dilekçesi?ni örgütlerken 70?lere merdiven dayamış ve 80 yaşına doğru gericiliğe karşı bir kongre örgütlemek için koşturmuştur.

Aydının zamanla sorunu vardır!

Aydın ?başlatandır?. Markopaşa, TYS, Aydınlar Dilekçesi, Şeytan Ayetleri… Bütün bunlar birer ?ilk?tir ve pek çok mücadele, kazanım, Nesin?in açtığı yoldan akmıştır. Başlatan olmak bir onurdur, ancak bir sınırı daha doğrusu bir yasayı da içeriyor bu tanım. Aydın başlatandır ama son noktayı koyacak olan değil… Nesin bu sınırı görmüş ve bu yasa ona acı vermiş, hatta onu yer yer umutsuzluğa itmiştir. Anlamak mümkün… Başlattığınız bir mücadelenin somut çıktısına dokunamamak, açtığınız yolun sonunu görememek kolay değil.

Aydın olmak biraz da o yolun izini sürmektir.

Aydın olmak, ayrıştırmak ve sadeleştirmektir. Bu eylem her şeyden önce kendi varoluş zeminine, yani aydınlara yönelir. İyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırt etmek için safları netleştirmek önemlidir. Nazım bunu ?Putları Kırıyoruz? kampanyası ile yapmıştır; Nesin ise TYS ve Aydınlar Dilekçesi ile… Aydın geçinen pek çok kişiyi ortaya çıkarmayı başarmıştır. Aslında Aziz Nesin?in bütün mücadelesi bir anlamda ?aydın?ı yeniden tanımlama çabasıdır ya da daha doğru bir ifadeyle mücadelesinin kaçınılmaz sonucu bu olmuştur.

Ne güzel ki, Aziz Nesin çıtayı yükseltmiştir! Bugün aydın olmayı okur yazarlığa indirgeyerek entelektüel bir edim olarak tanımlayan ve kendilerine bol gelen bu tanımı daraltmaya çalışanlara inat, Aziz Nesin?in eylemi ortadadır.

Taraf Tutmak
Aydını aydın yapan bağımsızlığıdır.

Ancak bağımsızlık, bugün bazılarının anladığı anlamda ?tarafsızlık? değildir. Bağımsızlığı tanımlayan değerler; özgüven, öznellik, bilimsellik ve egemen ideolojiden koşulsuz uzaklıktır. Yaygın görüşün aksine taraf tutmak, aydın olmanın değil, bağımsız olabilmenin de koşuludur.

Aziz Nesin işçi sınıfından, emekçilerden taraftır. Taraf olmanın ötesinde bu sınıfın bir parçasıdır da! Aziz Nesin?in çocukluğu, gençliği ve orta yaşlılığı ekmek kavgasıyla geçmiştir. Aziz Nesin rahat edecek kadar para kazanmaya ancak 40?lı yaşlarının sonlarında başlamış. İhtiyacından fazlası kendisine yük olmuş, borç ödeme çabasını körüklemiştir. Savurganlığı emeğe saygısızlık olarak görmüştür. Aziz Nesin gündelik hayatında hep bir emekçidir, sınıf atlamayı reddetmiş ve düzenin en büyük silahı olan paraya ve piyasa ilişkilerinin acımasız gerçeklerine teslim olmamıştır.

Gerek Düşün Yayınevi?ni kurarken, gerekse Nesin Edebiyat Yıllığı?nı çıkarırken onu motive eden hem inat hem de piyasa ilişkilerinden ve burjuva ideolojisinin etkilerinden bağımsızlık çabasıdır.

Mücadelesinde de kalkış noktası, borçlu olduğu sınıfa karşı sonsuz sorumluluk bilincidir. Aziz Nesin bu anlamda vefalı ve tutarlıdır. Aydın ile emekçi sınıf arasında bir açının olmadığını, aksine sınıfın aydınlarına, ama daha da önemlisi, ayaklarını yere basabilmek ve ilerici olabilmek için aydınların işçi sınıfına ihtiyaç duyduğunu düşünmüştür. Aziz Nesin halk ile aydın arasındaki en ileri ve vefalı örneklerden birini vermiştir. Halkını sevdiği kadar, halk tarafından da sevilmiştir. Bunda eserlerini yazarken hep ön planda olan halkına seslenme, onlarla iletişim kurma, onları ileriye taşıma kaygısının etkisi bulunmaktadır.

Bu anlamda Aziz Nesin bir ilktir. Türkiye?nin taviz vermeden popüler, hem de çok popüler olmayı başarmış; gerçek anlamda ilk, pek çok anlamda tek aydını, yazarıdır. Popüler olmanın belirli sonuçları elbette vardır. Nesin?in yer yer aşırıya kaçan popülizmi, popülaritesinin hem nedeni ama daha çok sonucudur. Ancak Nesin?in popülizmi her zaman ?taraflı? ve ilkeli bir popülizmdir. Bu çerçevede önemli olan, ilkelerinden, doğrularından taviz vermeyen sosyalist bir aydının popüler olabileceğini kanıtlamış olmasıdır. Halkın ve geniş kitlelerin, kendiliğindenliğin sınırları dahilinde muhafazakar, yer yer gerici ve dar penceresine rağmen; aydınlığa, eşitlikçiliğe, ilericiliğe açık olduğunu göstermiştir. ?Halk bizi anlamaz!? inancı üzerinden elitizmlerini gerekçelendirmeye çalışanlara; halk tarafından benimsenmek gerekçesiyle ilkeleri ve doğruları bir kenara koyarak muhafazakarlığa savrulanlara bir yanıttır Aziz Nesin. ” (*) SineGöz Film Atölyesi

Ah Biz Ödlek Aydınlar
İçindekiler:
1983 Yılında Türkiye’de Yazarın Durumu
Adam İki Yaşında
Ah Biz Ödlek Aydınlar
Atatürk Okulu Yapmalıyız
Aziz Nesin’den Mektup (Önsöz)
Aziz Nesin’in Dünya Gençlerine Mektubu
?Bay Ganü?nün Yaratıcısı
Bir Mektup
Bir Uzak Ülkeden En Yakın Duygularla Japon Okurlarıma (Önsöz)
Çağımızın İnsanı ve Politika
Çinli Okurlarımla ?Zübük? Üzerine Söyleşi (Önsöz)
Çocukluk Arkadaşlarım Istanbul Şehir Tiyatroları
Çok Sevgili Bulgar Okurlarım (Önsöz)
Çok Sevgili İranlı Okurlarıma! (Önsöz)
Çok Sevgili Vietnamlı Okurlarım (Önsöz)
Değerli Suriyeli Okurlarım (Önsöz)
?Deniz? Okurlarına! (Önsöz)
Dönem Dönem Dil Sorunları
Düşün Akrabamız Yannis Ritsos
Ey Güzel Yetmiş Yaşım, Merhaba!
Filistinliler İçin Birleşmiş Milletler (Önsöz)
Gönderilene Ulaşamayacak Mektup
Heykel Yerine
Hükümet Desteği
İnsanın Pırlantası
İranlı Okurlarımla Söyleşi (Önsöz)
Kaçıncı Dünya Savaşındayız?
Karl Marx’ın Yanlışları
Korku Üstüne (Haluk Gerger) (Önsöz)
Modern Emperyalizm
Neruda, Austrias, Allende ve Şilili Sanatçılar
Otuzbeşinci Yılındayız
Ödenmeyen Borç
Ödül Konuşması
Özbekçe Kitaba Önsöz (Önsöz)
Özeleştiri
Picasso Bana Neyi Öğretti
Sanat Dallarının Kopuşması ve Nasıl Bütünleşebileceği
Sanat Eğitiminin Yığınsallaşması ve Sanatın Demokratikleşmesi
Satranç Üstüne Bilgisizce Bir Söyleşi
Sayım Suyum Yok
Sayın ve Sevgili Eston Okurlarına (Önsöz)
Sayın ve Sevgili Özbek Okurlarıma (Önsöz)
Sevgili Yunan Okurlarım İçin (Önsöz)
Sevgili Yunanlı Okurlarım (Önsöz)
Sevgili ve Dost Çinli Okurlarım (Önsöz)
Sevilene Karşı Duyulan Öfke (Önsöz)
Sovyet Yazarlar Birliği Yedinci Kurultayı ile İlk Kurultayda Yakup Kadri’nin Konuşması
Sovyetler Birliği’ndeki Sayın ve Sevgili Okurlarım (Önsöz)
Şarlo Öldü, Yaşasın Şarlo
Tatilde ne Okurmuşum?
Televizyon ve Edebiyat
Törensiz Bir Anma
Türkiye’de Fikir Gazeteciliği ve Sorunları
Ukraynaca Kitaba Önsöz (Önsöz)
Yetmişlik Aziz Nesin’den Kırklık Hosteni’ye (Önsöz)
Zincirinden Halkaları Kopmuş
Zoşçenko Olayından Alınacak Ders

Exit mobile version