Aslan Asker Şvayk – Yaroslav Haşek

Aslan Asker ŞvaykMizah ustası Yaroslav Haşek’in, Aslan Asker Şvayk adlı romanı I.Dünya savaşının hemen ardından yazmış ve savaşı, tüm acımasızlıkları ve saçmalıklarıyla yerden yere vuran bir yergi başyapıtıdır.
Savaşa karşı absürd bir manifesto niteliği taşıyan, Yaroslav Haşek’in savaş çığırtkanlığını, militarizmi, devlet buyurganlığını gözünün yaşına bakmadan eleştirdiği kara mizah klasiği olan Aslan Asker Şvayk Celal Üster’in çevirisiyle ilk kez eksiksiz olarak Can Yayınları tarafından yayınlandı.
Aslan Asker Şvayk (The Good Soldier Svejk), yayınlandığı günden beri dünya edebiyatının klasikleri arasında bulunuyor. Bu yergi başyapıtı, aslında belirli bir olay örgüsünden çok, bir tipin, Şvayk tipinin çevresinde dönüyor. Şvayk, her işe maydanoz olur, başına dertler alır, ortalığı birbirine katar ve orduda komutanlar ondan hep yaka silker. O bir baş belasıdır. Herkes onun katıksız bir alık, boşboğaz, geveze bir emir eri olduğunu söyler. Sakarlıkta üstüne yoktur. Ama zaman zaman öyle şeyler yapar, söyler ki, ağzınız açık kalır. Kimse onun yeni bir Don Kişot olduğunu sezmediğini söylemesin; Şvayk?ın evrenselliği buradadır. Dünyanın başka yergi sembollerine benzer ve en az onlar kadar ölümsüzdür: Belki bir Nasrettin Hoca, bir Keloğlan, bir Don Kişot’tur. Ama yine de kendine özgüdür.
Aslan Asker Şvayk, Avusturya İmparatoru Franz Joseph?in yeğeni Arşidük Franz Ferdinand?ın öldürülmesiyle başlar. Prag?da kendi halinde yaşayan Şvayk sağda solda bu olaylarla ilgili yorumlar yapınca merkeze alınır ve boşboğazlığı yüzünden bir daha kurtulamaz. Orduya alınırken, belki yırtarım diye, özürlü numarası çeker ve tekerlekli sandalyesiyle gider askerlik şubesine. Ama elbette ordu bunu yemez.


( * ) “Yaroslav Haşek’in kara mizah klasiği Aslan Asker Şvayk’ı unutulmazdır. Çünkü Haşek, Avrupa’nın haritasını değiştiren, insanlık tarihinde büyük travmalara sebep olan Birinci Dünya Savaşı’nı, savaşın anlamsızlığını ince bir alaycılıkla ve ustalıkla yerden yere vurur. Roman gücünü, sırrı kişiliğinde saklı kahramanı Şvayk’tan alır kuşkuşuz. O, ordunun zannettiği gibi ahmağın teki değildir. Bilakis onu tanıyan anlar; o, savaş çığırtkanlığıyla dalga geçen, Çek kültürünü bir duvar gibi Avusturya ve Almanya’nın önüne ören kuvvetli bir direnişçidir.

Türkçeye ilk kez 1980’lerin başında çevrilen Aslan Asker Şvayk ilk kez tam metin olarak Celâl Üster çevirisiyle Türkçede. Şvayk’a her şeyiyle kavuşmuşken bu başyapıtı ve Şvayk’ı bir de çevirmenine sorduk.

Aslan Asker Şvayk’ın sizde ayrı bir yeri olduğunu biliyoruz, bu kitabı çevirmek sizin için ne demekti?
Her şeyden önce yıllar öncesine geri dönmek demekti. Az değil. 1963 kışına. Arena Tiyatrosu’nda Genco Erkal’dan ‘Aslan Asker Şvayk’ı seyrettiğimde on altı yaşındaydım. O günlerden bu günlere Şvayk’ın bendeki etkisi azalmadı. Belki biraz Keloğlan’a da benzeyen Şvayk karakteri bana her zaman yakın geldi. Charlie Chaplin’in ‘küçük adam’ diye tanımladığı Şarlo ile Şvayk arasında da hep bir yakınlık kurmuşumdur. Çek yazar Yaroslav Haşek’in Şvayk’ı için bir çeşit ‘Orta Avrupa Şarlo’su’ dense yeridir. İki karakterin de Birinci Dünya Savaşı yıllarında yaratılmış olması bir rastlantı mıdır, bilmem. Bu iki karakterde de, ‘küçük adam’ın, allak bullak olan dünya karşısında, tüm düzenekleri ve aygıtlarıyla üstüne gelen egemen düzen karşısında ince alaya, humour’a sığınışı vardır.
Prag’da bir yandan soysuz hilkat garibelerini millete soylu köpekler diye yutturmakla, bir yandan da dizlerindeki romatizma ağrılarıyla uğraşırken kendini birden dünyanın yeniden paylaşıldığı bir savaşın göbeğinde bulan Şvayk, edilgin bir direnişi seçer. Yergi ustası Haşek, aslında hiç de göründüğü kadar ahmak olmayan Şvayk aracılığıyla, militarizmin, savaş çığırtkanlığının, bürokrasinin, devlet buyurganlığının saçmalığını, gülünçlüğünü gözler önüne serer.

Şvayk Türkiye’de ilk kez 1963 yılında sahneye çıktı ve daha sonra dört ayrı tiyatro tarafından da sahnelendi. Siz bu oyunlardan birkaçını izleyebildiniz mi?
Evet, ‘Aslan Asker Şvayk’ın 1963’te Asaf Çiyiltepe’nin Arena Tiyatrosu’nda sahnelenişi, bence, tiyatromuzun izleyen dönemde yaşayacağı Altın Çağ’ın başlangıcıydı. Genco Erkal’ın 1970’lerin başında Dostlar Tiyatrosu’nda sahnelediği ‘Şvayk’ı da izledim. Brecht’in ‘Şvayk Hitler’e Karşı’sını, hem Ergin Orbey’in sahnelemesiyle Şehir Tiyatroları Üsküdar Sahnesi’nde, hem de Başar Sabuncu sahnelemesiyle Şan Tiyatrosu’nda seyrettim. 2001’de de Yücel Erten, Harbiye Muhsin Ertuğrul’da sahneye koydu, ne yazık ki onu kaçırdım. Yanılmıyorsam, Birinci Dünya Savaşı versiyonu 2003’te Antalya Devlet Tiyatrosu’nda Ayşenil Şamlıoğlu tarafından sahnelendi.
Bunlar ‘Şvayk’ın yalnızca belli başlı oynanışları. Kuşkusuz, daha birçok sahnelemesi oldu. Diyeceğim, Aslan Asker Şvayk, özgün biçimi olan romanıyla değil, ama sahne uyarlamalarıyla 1960’lardan günümüze hayatımızın bir parçası oldu. Yarım yüzyıla yaklaşan bir zaman akışında, farklı kuşaklar ‘Şvayk’la tanıştı.

Size göre en başarılı Şvayk tiplemesi ve oyunu hangisiydi?
Her şeyden önce iki uyarlamayı birbirinden ayırmalıyız. Biri, Fransız yazar Charles Apotheloz’un, Haşek’in romanını temel alarak sahneye uyarladığı ‘Aslan Asker Şvayk’. Öbürü, Brecht’in, Haşek’in romanından yola çıkarak İkinci Dünya Savaşı dönemine uyarladığı ‘Şvayk Hitler’e Karşı’. Açıkçası, benim gönlümdeki Şvayk, Genco Erkal’ın Arena’da oynadığı Şvayk’tır. Bu rol, Genco Erkal’ı da Genco Erkal yapan rollerin başında gelir. Kuşkusuz, Şener Şen de Şvayk’a bambaşka tatlar, apayrı yorumlar getirdi. Ama yalnız başrolleriyle değil, tüm özellikleriyle baktığımda, benim ‘Şvayk’ım Arena Tiyatrosu’nun o müthiş ekibinden seyrettiğim ‘Şvayk’tır.

Şvayk’ın 60’lardan itibaren tiyatroda ilgi görmeye başladı ancak romanı tam metin olarak okumamız bugünü buldu. Roman olarak biraz ihmal etmiş olabilir miyiz Aslan Asker Şvayk’ı?
Evet, demin de dediğim gibi, Aslan Asker Şvayk Türkiye’de romanından çok, romandan uyarlanan oyunlarıyla tanınır. Haşek’in romanının bir çevirisi yirmi-yirmi beş yıl kadar önce yayımlanmıştı. Ancak bu çeviride romanın nerdeyse üçte bir oranında kısaltıldığını ve Türkçesinin bayağı kötü olduğunu söylemek zorundayım. İsteyen olursa, örnekleyebilirim. Ona bakarsanız, İlahi Komedya, Don Quijote gibi klasikler bile özgün dillerinden ve eksiksiz olarak daha yeni çevrildiler Türkçeye. Kaldı ki, benim çevirimin de çok önemli bir kusuru var. Aslan Asker Şvayk’ın metnini eksiksiz çevirdim, ama Çekçe aslından değil İngilizceden çevirdim. Dilerim, bir gün çok iyi bir Türkçeyle Çekçesinden çevrilir.
Ama hemen söyleyeyim, gündelik konuşma dilinin, zaman zaman da argonun ağır bastığı bu romanı dilimize aktarmaya çalışırken, Türkçesini söylemenin yollarını ararken, Türkçenin tadını da çıkardım.

Romanın da geçtiği Birinci Dünya Savaşı döneminde insanlık ve Avrupa büyük travmalar atlattı. Bu dönemi Şvayk üzerinden anlatır mısınız?
Bugün baktığımızda, İkinci Dünya Savaşı’nın Birinci Dünya Savaşı’ndan daha iyi anımsandığını, belleklerde daha güçlü yer ettiğini görüyoruz. Hem daha yakın bir zamanda gerçekleştiğinden, hem o korkunç soykırımdan dolayı, hem de günümüzün büyük zalimi ABD’nin tüm dünyaya belki de ilk kez meydan okuduğu o iki atom bombası yüzünden. Ama Birinci Dünya Savaşı’nın, insanlığı kana bulayan ilk büyük paylaşım savaşı olduğunu unutmayalım.
Dört yıl süren kanlı savaşlarda altmış beş milyon asker seferber edildi; bozguna uğrayan İttifak Devletleri dört milyon, zafer kazanan İtilaf Devletleri beş milyon kayıp verdi. Avrupa’nın haritası değişti. Bizim haritamız da. Osmanlı Devleti yeryüzünden silindi. Kurtuluş Savaşı kazanılmasaydı, şu anda büyük olasılıkla farklı uyruklarda olacaktık. Haşek’in Aslan Asker Şvayk romanı, bu ilk evrensel boğazlaşmayı Orta Avrupa cephesinden anlatan, ama bu öykünün bağrından Şvayk gibi evrensel bir karakter yaratan bir yapıt.
Yalnız, şunu vurgulamakta yarar var: Aslan Asker Şvayk, Birinci Dünya Savaşı ortamında militarizmi, bürokrasiyi eleştiren bir yergi romanı. Gerçi her yergiden bir başyapıt çıkmaz. Ama Haşek’in karakter yaratmadaki ustalığı, diyaloglarının doğallığı, gözlem gücünün derinliği ortaya bir başyapıt çıkarmış, romanı kalıcı kılmış. Bence, ‘Şvayk’, bir modern klasik.
Bir özelliği daha var Aslan Asker Şvayk’ın. Haşek’in romanında, Şvayk’ın serüvenlerinde, Çek ulusunun o dönemdeki dil ve kültür direnişini de izleriz. Alman dili ve kültürünün ağır bastığı o dönemde, Haşek, hep Çekçe yazmayı yeğlemiş. Aslan Asker Şvayk, Avusturya imparatorluğunun, Habsburgların dayattığı dil ve kültüre karşı bir başkaldırı aynı zamanda. Avusturya ve Alman buyurganlığına karşı Çek kültürünün benzersiz bir kafa tutuşu. Haşek’in o ince alaycılığıyla elbette.

Can Kitabevi’nde Yosef Lada’nın Aslan Aşker Şvayk için çizdiği resimlerden oluşan bir sergi açıldı. Sergi fikri nasıl oluştu?
Yaroslav Haşek, tüm dünyada Aslan Asker Şvayk romanıyla tanınır, ama onun yazdığı çok sayıda öykü de vardır. Yalnızca 1909 yılında altmış beş öykü yazmış, bu öykülerin çoğu Lada’nın yönettiği ‘Karikaturi’ dergisinde yayımlanmıştır. Lada, Haşek’in yakın dostudur. Gazetelere karikatürler çizmiş, ilüstrasyonlar yapmıştır. Çek halkı, onu, konuşan kara kedi ‘Mikeş’in resimli serüvenleri ve kartpostallardaki Noel resimleriyle tanır. Tiyatro ve sinema için sahne ve kostüm tasarımları da gerçekleştirmiş, sonra çeşitli Çek masallarını, kendi yazdığı masalları resimlemiştir. Aslan Asker Şvayk romanı için de yüz elli kadar çizim yapmış, Şvayk karakteri romanın ilk basımlarında yer alan bu çizimlerle tanınmıştır.
Biz de kitapta Lada’nın çizimlerine yer verdik. Can Kitabevi’nde bu resimlerden oluşan küçük bir de sergi açtık. Sergi, mart ayının ortalarına kadar sürecek. Lada’nın resimlerinin sergilendiği salonda yarın Aslan Asker Şvayk üstüne bir söyleşi var. Şvayk’ı Türkiye’ye tanıtan Genco Erkal ve Arena Tiyatrosu’ndaki ilk ‘Aslan Asker Şvayk’ta hem oynamış, hem de oyunun kostümlerini gerçekleştirmiş olan ressam Mehmet Güleryüz katılıyor; bir de ben.”
( * ) Burcu Aktaş, Radikal Gazetesi, Kitap Eki, 17/02/2006

Kitaptan bir bölüm:

?Heyet başkanı, “Namussuz herif!” diye kükredi Şvayk’a. “Sen ne biçim adamsın be!” Şvayk masum bir çocuğun tertemiz bakışlarıyla baktı. Heyetteki kurmay doktor, Şvayk’ın burnunun dibine geldi. “Ulan çakal!” dedi. “Çabuk söyle, şu anda ne düşünüyorsun?” “Komutanım ben hiç düşünmem ki.” Hekimlerden biri, kılıcını şakırdatarak, “Uyuz köpek!” diye bağırdı. “Hiç düşünmezmiş! Söyle ulan, itin dölü, neden hiç düşünmezmişsin bakalım!” “Askerlerin görev başında düşünmeleri yasaktır da ondan, komutanım.

Yıllar önce 91.Piyade Alayı’nda yaptım askerliğimi. Bir yüzbaşımız vardı; hep derdi ki:”Askerin düşünmesi gerekmez. Üstleri onun yerine düşünür. Asker düşünmeye başladı mı, asker olmaktan çıkar, başıbozuğun teki olur. Düşün, düşün, boktur işin?” Heyet başkanı, “Kapa çeneni!” diye öfkeyle sözünü kesti Şvayk’ın. “Biz adamın ciğerini okuruz. Ne mal olduğunu bilmiyoruz mu sanıyorsun? Gerzek ayağını yatıp bizi uyutacağını sanıyor domuz. Açıkgözsün sen, tilki gibi kurnazsın, aşağılık serserinin tekisin, anladın mı? “Anladım komutanım.” “Kes! Ben sana kapa çeneni demedim mi? Sağır mısın?” “Evet komutanım. Kapa çeneni dediniz bana.” “Öyleyse kes sesini, bok herif! Ben sus dedim mi, dilini kesip oturacaksın! Anlaşıldı mı?” “Anlaşıldı komutanım. Dilimi kesip oturacağım.” Hekimler bir süre birbirlerine baktıktan sonra başçavuşu çağırdılar. Kurmay doktor, Şvayk’ı göstererek, “Al bu herifi, nöbetçi amirliğine götür,” dedi. “Biz raporumuzu yazana kadar orada bekleyin. Garnizonda aklını başına getirirler bu hıyarın. Bir haltı yok, yanağından kan damlıyor adamın. Numara yapıyor. Aklı sıra üstleriyle taşak geçecek, soytarı. Şaklabanlık etmeye gelmiş buraya. Garnizonda, savaş neymiş öğretirler sana?” Şvayk, başçavuşla birlikte idarenin yolunu tuttu. Avludan geçerken, duyulur duyulmaz bir şarkı tutturdu:
Sandım ki savaş
Gönüllerde bir oynaş
Bir-iki gez dolaş
Kır kirişi yavaş yavaş… “

**Şvayk Arena’da
Penguin’lerin sırtlarına göz gezdirirken, birden, Yaroslav Haşek’in Aslan Asker Şvayk adlı romanı çarptı gözüme. ‘Şvayk’ adı, aklımı hızla 1960’lara götürdü. Yanılmıyorsam, 1963; Sıraselviler’de Belçika konsolosluğunun bitişiğindeki bir işhanının en üst katında bir tiyatro: Arena Tiyatrosu. Başında, Asaf Çiyiltepe. Jarry’nin Übü’sünden, Aymé’nin Başkalarının Kellesi’nden, Caragiale’nin Kayıp Mektup’undan sonra Haşek’in Aslan Asker Şvayk’ını oynuyorlar. Bir Fransız yazarın uyarlamasından, Selâhattin Hilâv’ın çevirisiyle. (Demek, bir daha kimsenin değiştirmeye cesaret edemeyeceği “Aslan Asker Şvayk” adı, Hilâv’ın buluşu.) Genco Erkal’ın müthiş Şvayk’ı, Ege Ernart’ın hiç unutamadığım sarhoş papaz Katz’ı, Ani İpekkaya’nın, Çetin İpekkaya’nın benzersiz oyunları… Sonra, aynı Şvayk’ın 1970’lerin hemen başında Genco Erkal’ın Dostlar Tiyatrosu’nda yeniden sahnelendiğini anımsadım; Mamak’ta tutuklu olduğum için o oyunu izleyemediğimi de… Ardından, 1970’lerin ortalarında Üsküdar’da, Şehir Tiyatrosu’nda Başar Sabuncu’nun sahnelediği Şvayk Hitler’e Karşı düştü aklıma. Brecht’in, I. Dünya Savaşı’ndan II. Dünya Savaşı’na taşıdığı Şvayk. Bu kez, Şvayk’ta Şener Şen var. Şener Şen’in Şvayk’ı, Genco Erkal’ın belleğime kazılı Şvayk’ından çok farklı, Can Yücel’in adamı şaşkına çeviren Türkçesini unutmak olanaksız…

Adsız kahraman
Sonradan, bu sahne uyarlamalarının etkisiyle, yapıtın aslını, yani Haşek’in romanını bulmuş, İngilizcesinden okumuştum. Fazla övmüş olacağım ki, biri kitabı evden alıp gitmiş, bir daha da getirmemişti. Şvayk’ı o gün bugündür unutamadım. En çok etkilendiğim roman karakterlerinden biri oldu. Yazılı edebiyatın ortak belleğinin en kalıcı karakterlerinden biriydi Şvayk. Aslında, her gün sokakta rastlayabileceğiniz sıradan tiplerdendi. Başını durmadan belâya sokuyor, gevezeliğiyle insanı canından bezdiriyordu. Kurnaz mıydı, akıllı mı, yoksa sersemin teki mi? Alçakgönüllü, adsız bir “kahraman” mıydı, yoksa fırsatçının, çıkarcının biri mi? Sanırım, hepsi. İnsanı hep ikircikte bırakıyordu. Bazen sessiz sakin, yüzü yerde, dolaşır durur, etliye sütlüye karışmaz, ama çoğu zaman her işe burnunu sokar, ortalığı birbirine katardı…

Boşuna direnme!
Elimi raftaki Aslan Asker Şvayk’a atacağım, atamıyorum. Açıp kaç sayfa olduğuna bakmama gerek yok; belli ki, en az yedi yüz-sekiz yüz sayfa. Almak istemiyorum. Alırsam, biliyorum, çevireceğim… Yalandan, Emily Bronte’nin Rüzgârlı Bayır’ını çekip alıyorum, önüne ardına göz atıp yerine bırakıyorum. Sonra Stevenson’ın Define Adası’nı alıp karıştırıyorum. Boşuna. Şvayk’ı birkaç dakika ertelemekten başka bir şey yapmadığımın ayırdındayım.

Şvayk selâmı!
Ve kaçınılmaz son: Aslan Asker Şvayk’ı aldım, hiç bakmadan parasını verip kitabevinden çıktım. (Şimdi kendi kendime tadını çıkarmalıyım.) Valikonağı’ndan aşağı vurup, Şakayık’a saptım, biraz yürüyüp All Sports Café’ye girdim. Espressoyu duble söyledim. (Biliyorum, Raffi Portakal, “Oğlum, hiç olmazsa kafeinsiz söyleseydin,” diyecek şimdi. O yüzden, bir de sigara yaktığımdan hiç söz etmiyorum.) Kitabı önüme koydum. Kapağında, Josef Lada’nın, ilk basımlara çizdiği özgün resimlerden biri: Şvayk, meşhur selâmını çakarak, Teğmen Lukaş’ın odasına giriyor. Birazdan, komutanını deli edecek gene.
Kapağı açıyorum: Cecil Parrott, Çekçeden İngilizceye çevirmiş. İlk basımı 1973’te yapılmış. İngilizcedeki ilk eksiksiz çeviri. (İlk okuduğum, bu çeviri miydi, anımsamıyorum.) Parrott’ın önsözünü hızla okurken, hem belleğimin “Haşek ve Şvayk hanesi”ni tazeliyorum, hem de yeni bilgiler ediniyorum, kafamdakilerle buluşturuyorum.

Çağdaşımız, hemşerimiz
Kimileri, Şvayk’ı, Don Quijote’nin Sancho Panza’sına benzetir. Bana, kimileyin, Keloğlan’ı çağrıştırdığı olmuştur. Yanılmıyorsam, hiç değişmeyen özelliği, yaşadığı dünyanın hoyratlıklarına, hoşgörüsüzlüklerine, zorbalıklarına karşı her zaman edilgin bir direniş içinde olması, bir var olma kavgası vermesidir. I. Dünya Savaşı yıllarında yaşamasına, sapına kadar Çek ve Praglı olmasına karşın, aptallıkları ve kurnazlıklarıyla, sıradan ve sıradışı davranışlarıyla bizden biridir, çağdaşımız, hemşerimizdir…

Mizah klasiği
Aslan Asker Şvayk, bir modern klasik. 20. yüzyıla damgasını vurmuş en amansız savaşlardan birini, I. Dünya Savaşı’nı tüm acımasızlıkları, anlamsızlıkları, gülünçlükleriyle yerden yere vuran bir yergi başyapıtı. Savaş çığırtkanlığını, militarizmi, devlet buyurganlığını, Haşek’in diliyle söylersek, ‘itin götüne sokan’ bir mizah klasiği. Yayımlandığı dönemde, savaş taşlamalarıyla Avrupa’yı ‘bulaşıcı bir virüs’ gibi sarmış. Haşek’in romanının büyüklüğünü ilk keşfedenlerden biri de, dünya edebiyatına Kafka’yı armağan etmiş olan Max Brod. “Haşek, büyük bir mizah ustasıydı,” diye yazmış Brod, “Bir sonraki çağ, onu belki de Cervantes ve Rabelais’yle aynı yere koyacak.”

Düpedüz “bozguncu”!
Sağlam edebiyatın özünde, çoğu kez, bir başkaldırı, bir karşı çıkış vardır. İyi yazar, var olanla yetinmez, yerleşik düzenle uzlaşmaz. Nitelikli yazarın ruhu muhaliftir. Haşek de, ruhen muhalif yazarlardan. ‘Muhalif’ sözcüğü bile yetersiz kalır onun yanında. Düpedüz ‘bozguncu’! Önceleri, zorunluluktan, bir bankada memurluk yapayım demiş, ama ne mümkün. Kendini yollara vurmuş; o kent senin bu kasaba benim, tekmil Orta Avrupa’yı gezmiş. Bir ara gazetecilik de yapmış. Ama Prag’daki ününü, barlar ve meyhanelerde gerçekleştirdiği tek kişilik gösterilere borçlu. Hikâyeleri, esprileri, politik taşlamalarıyla kırıp geçirmiş milleti. Savaşta askere alınmış, tutsak düşüp kamplarda kalmış, Prag’a döndüğünde Aslan Asker Şvayk’ı yazmaya başlamış.
Önsözün ardından, kitaptaki Çekçe kişi ve yer adlarının okunuşuyla ilgili açıklamaların yer aldığı bir sayfa geliyor. Çevirirsem, diyorum kendi kendime, Çekçe adları okunduğu gibi çevireyim, okuru yokuşa sürmeyeyim.
Sonra, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun haritası verilmiş. Haritanın üstünde, Şvayk’ın, alayıyla birlikte Macaristan üzerinden Galiçya cephesine giderken izlediği güzergâh kalın siyah bir çizgiyle gösterilmiş.

“Adım Şvayk!”
Kitabın tam adı: Aslan Asker Şvayk ve Dünya Savaşında Başından Geçenler. Yaroslav Haşek, kısacık öndeyişinde, “Büyük dönemler, büyük insanlar yaratır,” diyor. “Ama Napoléon’un tarihteki göz kamaştırıcılığından yoksun, gösterişsiz, kimsenin tanımadığı kahramanlar da vardır. Bu adsız kahramanları yakından tanıdığınızda, Büyük İskender’in görkemini bile gölgede bıraktıklarını görürsünüz. Bugünlerde Prag sokaklarında, büyük yeni çağ tarihinde ne kadar önemli bir yer tutacağından habersiz, kendi halinde dolaşıp duran kılıksız bir adama rastlayabilirsiniz. Bir söyleşi koparabilmek için ardında koşuşan gazeteciler yoktur. Adını soracak olursanız, tüm alçakgönüllülüğüyle, ‘Benim adım Şvayk…’ diyecektir…”

Çeviri başlıyor
İşe bak, şöyle bir göz atayım derken çevirmeye başladım. Yok, böyle olmayacak. Kahvemi bitirip café’den çıkıyorum. Evin yolunu tutuyorum. Masanın başına oturup çevirmeye başladığımda, o ünlü açılış tümcelerini Türkçede söylemenin hazzıyla titriyorum:
Hizmetçi kadın, “Başımıza gelenleri duydunuz mu, efendim?” dedi Şvayk’a. “Sevgili Ferdinand’ımızı öldürmüşler!” Şvayk, yıllar önce ahmaklığı heyet raporuyla resmiyet kazanınca ordudan ayrılmak zorunda kalmış, köpek satıcılığına başlamıştı; soysuz hilkat garibelerini millete soylu köpekler diye yutturuyordu.
Köpek satıcılığının yanı sıra bir de romatizma ağrılarıyla uğraşan Şvayk, kâfuruyla dizlerini ovarken, “Hangi Ferdinand, Bayan Müller?” diye sordu. “Benim bildiğim iki Ferdinand var. Biri, eczacı Pruşa’nın çırağı Ferdinand; bir gün yanlışlıkla bir şişe saç yağı içmişti. Öbürü de, Ferdinand Kokoşka; köpek boku toplar hani. İkisinin ölümü de kayıp sayılmaz.”
Bir yıldan fazla bir zamandır Şvayk’ı çeviriyorum. Bir ara hiç bitmeyeceğinden korkmaya başlamıştım, ama neyse ki artık sonlarındayım. Aslan Asker Şvayk’ın, savaş çığırtkanlığına, militarizme, bürokrasiye karşı sessiz savaşımını, her öykünün tadını çıkara çıkara çevirdim, sonuna geldim.Buna en çok, dostlarım sevinecek. Aylardır benden dinleye dinleye sıkılmışlardı…
**Celal Üster, Radikal Gazetesi Kitap Eki, 11/03/2005

( ***  ) ?Aslan Asker Şvayk? Tan ?Aslan Yazar Haşek?e…
1883?te Prag?da ölümüne alkolik bir babanın oğlu olarak doğmuş Yaroslav Haşek. Daha 16 yaşındayken annesinin ısrarıyla kaydolduğu Ticaret Okulu?nu boşlayıp yazmaya başlamış.1910 a kadar kah gezginlik kah anarşistlik yapmış ve sağda solda yazarak aklındaki ?Aslan Asker? için küçük hikayeler, hikayecikler toplamış.
Nihayet 1911?de ?Aslan Asker?inin ismini koymuş ve 1915?te Rus Ordusuna karşı savaşmak üzere Avusturya Macaristan askeri olarak savaşa katılıp sonuçta da Ruslara esir düşmüş?
1918?de esareti sona erdiğinde ise artık adı Çekoslovakya Cumhuriyeti olan ülkesine geri dönüp adını haine çıkarmak pahasına Bolşevik partiye katılmış. Bununla beraber ne yaparsa yapsın gerek gündelik hayatındaki tutarsızlıklar, gerek evliliğindeki sıkıntılar ve gerekse vatandaşlarının gözündeki ihanet etmiş adam görüntüsü yüzünden uzun bir süre itilip kakılmış ve bir kenarda kalmış.


Ölümüne 2 yıl kalana kadar sadece ?Aslan Asker?inin etrafında dönen kısa hikayeler yazan Haşek 1921?de bütün bu hikayelerini bir araya toplamış ve ?Aslan Asker Şvayk?ın romanını yazmaya koyulmuş. 4 cilt olarak tasarladığı romanın ilk cildini bastıracak yayınevi bulamadığından kitabını kendi çabasıyla bastırıp dağıtmak zorunda kalmış. Beklenmedik bir ilgiyle karşılaşmış ?Aslan Asker Şvayk?ın ilk cildi. Derken ikinci ve üçüncü ciltler de yayınlanmış ve dördüncü cildi tamamlayamadan 1923 te 40 yaşında ölmüş Haşek?

Şvayk?a gelince; tıpkı yazarı Haşek gibi başıboş, uçarı ve dağınık biri Aslan Asker Şvayk??O?da Haşek gibi orada burada çıraklık yapmış, soysuz adi köpekleri cins hayvanlar diye satmış cümle hanımlara ve beylere? Çingenelerle yaşamış, dilenmiş ve uzun yolculuklara çıkmış? Nihayet hamaset yüklü nutuklar ata ata o?da istemediği bir savaşa katılmış ve büyük bir bozgunla geri döndükten sonra da kendi küçüklüğü ekseninde bir ?küçük adam?ın yaşadıklarıyla baş başa kalmış.
Genel anlamdaki hikayesinden ziyade hal ve hareketlerindeki karmaşıklıkla birlikte bütün tavırları ve konuşmalarıyla da ilgi çekici bir kahraman belki bir anti kahraman olan Şvayk?ın asıl hikayesini de bu tanımlanması zor, aptal, akıllı, üç kağıtçı, fırsatçı, korkak, yürekli ya da yaltakçı yönlerinde aramak gerekiyor özellikle?
Aslında ne bir aptal, ne bir geri zekalı, ne bir cahil nede kurnaz biridir Şvayk. Kimi zamanlar paçayı kurtarmak için aptal görünür, kimi zaman birçok anlama gelebilecek karmakarışık laflar eder, kimi zaman işi şaklabanlığa vurur, kimi zaman da bütün bu yaptıklarını büyük bir hınzırlık nedeniyle yapıyormuş görüntüsüne bürünerek herkesi şaşırtır?
Bununla beraber bütün bu yaptıklarıyla ortalama bir Çek İnsanının yada bir Orta Avrupalı?nın abartılmış bir portresini de veren Şvayk?ın en değişmez tarafı ise bürokrasi çarkının arasına yerleştirdiği alaycı bir çomak halindeki sözleriyle, yaşanan zamanın bütün çirkinliklerine, insana reva görülen horgörüye, büyük küçük bütün otoritelerin dayatmalarına karşı pasif bir direşkenlikle de olsa karşı durması ve bunu aşamadığı yerde ise karşısındaki gerçekle alay ederek küçükte olsa bir var olma kavgası vermesidir.

Kitabı okuduktan ve birazda Yaroslav Haşek hakkında araştırma yaptıktan sonra aslında sevmediği bir imparatorluğun askeri olarak Prag?dan yola çıkıp anlı şanlı bir bozgunla geri dönen Şvayk?tan çok yine onun gibi savaşa giden ve esir düşen Haşek?in görüntüsü kaldı zihnimde.
Celal Üster?in gerçekten büyük bir ustalıkla ve tam metin olarak dilimize çevirdiği ?Aslan Asker Şvayk? aslında birçok yönüyle ?Haşek?in ta kendisi gibiydi?

Okur yazar çevrelerinde heyecanla karşılanan kitap hakkında sağda solda ne yazılmış, ne söylenmiş diye baktığımda ise yine Celal Üster?in belirli bir yetkinlikle ele alıp açıkladığı Haşek ve Şvayk hakkındaki röportaj ve yazıları ile, gerek Haşek?in serüvenini ve gerekse Şvayk?ın kurgusunun başladığı yeri; 16.yüzyılın ?pitoresk roman? larına kadar geriye götürerek İspanyolca da ?serseri? anlamına gelen hizmetçi kesimi ? pikaro?lar-ın bakış açısıyla birleştiren Zeki Coşkun?un yazıları dışında fazlaca bir şey göremedim desem yeridir?
Hemen hepsi malumu ilam nevinden diğer basit değiniler içerisinde ise Şvayk?ın trajedisinin unutulduğu bir kuru mizah, daha çok antimilitarist söylemin işine yarayacak türden birkaç alıntı ile iş olsun kabilinden Marksizmle yüklene süslene kotarılmış birkaç tanıtım yazısı da dahil olmak üzere dikkate değer bir şeye rastlayamadım.
Oysa sadece yazılış biçimi, yazarının serüveni ve kullanılan dil açısından bile edebiyat tarihinde oldukça önemli bir yerde duruyordu ?Aslan Asker Şvayk? ve sadece bu anlamdaki bir tanıtımı bile çok şey ifade ediyordu?
Her şeyden önce tıpkı L.Ferdinand Celine?in ?Gecenin Sonuna Yolculuk?ta yaptığına benzer biçimde ama ondan daha basit ve daha kolaycı bir anlatım eşliğinde daha kullanılışlı bir sokak dilini-argo-yu tercih etmişti Haşek.

Aslında kitabın asıl başarısını da Şvayk?ı II. Dünya Savaşına taşıyarak Hitler?in karşısına çıkarırken, çıplak antimilitarist içeriğiyle kurutulmuş komik taraflarından çok Brecht?in de dikkatini çeken bu ustalıklı dil kullanımında aramak gerekiyordu. Zira Haşek?in gayet usturuplu bir biçimde Şvayk?ın serüvenine yedirdiği bu dil aynı zamanda yazarın kendi diliydi?
?Aslan Asker Şvayk?a bu noktadan bakılınca Haşek?in bütün antimilitarist görüşlerine, anarşizmine, devrimciliğine ve hatta komünistliğine rağmen gerek Şvayk?ı yazarken gerekse moda edip okuturken aslında içindeki antimilitarist ve anarşist devrimciden çok, yazdıklarıyla yaşayan, kalemiyle geçinen ve bunu da oldukça önemseyen bir sanatçı olarak durmaya çalıştığı görülür?
Evet, Haşek, namı diğer Çek Romancı Yaroslav Haşek; özellikle bizim ??anti? her ne ise bu anti??? meşgalelerine şu yada bu şekilde birer kulp arayan eylemci eleştirmen, yazar ve düşünürlerimizin cilalayıp öne çıkardıkları anti tarafları ve devrimciliği kadar da iflah olmaz bir sanatçıdır?
Bu o kadar böyledir ki, tıpkı 1848? de Çek bağımsızlık hareketine katılan dedesi gibi daha 14 yaşındayken ceplerini taşla doldurup protesto gösterilerine katılmış olsa da, afiş yırtıp camları taşlasa da, uğruna takım elbiseler giyip kravat taktığı ilk aşkı, sevgilisi, karısı Yarmila?dan bile sırf istediği gibi yaşayıp yazabilmek için ayrılacak kadar da düzensiz, bohem ve ateşli bir yazardır Haşek.

G.Garcia Marquez?in ?Anlatmak İçin Yaşamak? adlı otobiyografisinde söylediği gibi bir şeydir bu. Aylak bir öğrencidir, doğru dürüst bir eğitim bile almamıştır, çocuk yaşlarda çıraklık yapmış ve buradan bile sonradan Şvayk?ın serüvenine katacağı öyküler devşirmiştir sürekli. Beş parasız yaşamış, çingenelerle gezip dolaşmış, dilenmiş ama yine de öyküyü düşünmüş, yazmak için biriktirmiştir.

Bu nedenle de öncelikle bütün küçüklüğüne ve aykırılığına rağmen bir insan, bir sanatçı-yazar vardır karşımızda. Belki epeyce başıboştur, aylaktır ama sanatçıdır. Sonra da antimilitarist, devrimci ya da komünist?tir Haşek? Bu öncelik oldukça önemlidir, çünkü bu öncelik atlanacak olursa tıpkı Garaudy Usta?nın Kafka için söylediği gibi; sanatçıyı Prokrustes?in demirden yatağına bağlayıp, ondan bir sanatçıdan çok bir Yahudi burjuvasının oğlunu aramak gibi, üstleriyle dalga geçen, yeri gelsin gelmesin kıvırtan, bazen sus pus olup yere bakan, bazen de isyan eden bir kurgusal karakterden hareketle hayatının her anını sanatı için biriktiren bir yazardan da çırılçıplak bir devrimci?yi ya da bir komünist?i öne çıkarmak için bütün eseri kazımak gibi bir yanılgıya düşülür?

İçine düşülen bu hesaplanmış yanılgının bir başka sonucu da yine sanatçı-yazar Haşek?i nitelendirip etiketlemeye benzer biçimde Şvayk? ı da tanımlayıp her nasıl olması isteniyorsa öyle anlatılarak sınırlandıran bir ?Tip?haline getirir ki, böyle bir girişimde her şeyden önce Batı Romanı?nın olmazsa olmaz vasıflarından biri olan kahraman?ın ortaya koyduğu ?Karakter?den hareketle Roman ve Karakter ilişkisine ters düşer?

Çünkü bütün hareketleriyle çıplak ve doğal bir biçimde kah Cervantes?in Sanço Panza?sına, kah işsiz güçsüz gezip dolaşan ve hizmetine girdikleri efendilerin mahrem taraflarına şahit olacak kadar yakınlaşıp gördükleri iç yüzü kendilerine has bir dille anlatan hizmetçi ?Pikaro?lar-a, kah da yalınkat bir özgüven ve bir o kadar da şüpheli bir saflıkla işin içinden sıyrılıp çıkan bizim ?Keloğlan? a benzeyen ama kendi toprakları üzerinde kendi gerçeğini yaşayan ve kendi savaşına sürülen evrensel bir karakterdir Şvayk?

Bu kendi zamanının rüzgarlarıyla ese savrula kendi gerçeğini yaşayan ?Aslan Asker? bütün bu yönleriyle de aslında yazarının ?Aslan Asker Haşek? adını koyamadığı kendi hayatının kurgularla dile gelmiş bir izdüşümünden başka bir şey değildir?

Bizlere Kafka gibi sakıncalı, arızalı, tedirgin ve takıntılı bir dehayı tanıtan Max Brod?un Haşek?i ?O büyük bir humor ustasıydı, ileride belki de Cervantes ve Rabelais?le aynı düzeyde tutulacaktır.? diyerek övüşüne de işte bu yüzden şaşırmak gerekir?

Ve ?Aslan Asker Şvayk?ı okurken de ne kadar antimilitarist, ne kadar devrimci ne kadar komünist yada ne kadar komikmiş?diye okumaktan çok hemen her kültürde bir benzeri bulunabilecek, herkes kadar savaş istemeyen, herkes kadar özgürlük isteyen ve her insan kadar kendisi olan bir insan?ın usta bir kurgu eşliğindeki ince, derin ve insani taraflarını görebilmek için okumak gerekir?
Böyle bir okuma için de ister Şvayk?ın hikayesine isterse Haşek?in 40 yıllık kısa hayatına ideoloji den ve siyasa dan önce insan için edebiyatı eksen alan bir yetkinlik yetebilir ancak?” ( *** ) Şahin Torun Türk Edebiyatı Dergisinin Eylül 2007 sayısı

( **** ) “Yaroslav Haşek ünlü romanı “Aslan Asker Şvayk”ta savaşın absürd yanlarını yarattığı Şvayk karakteri ile belki de en iyi dile getirenlerden biri olmuştur.
Şvayk karakteri
Don Kişot gibi bazı romanlarda, roman kahramanının kişiliği tüm romana yansır. Bu tür romanlarda, kahramanının kişiliğindeki ufak bir değişiklik romanı tümüyle farklı kılmaya yeterlidir. Aslan Asker Şvayk da böyle bir kahraman, roman onun çevresi etrafında gelişen olaylardan oluşuyor.
Roman ilk paragrafında kişilik olarak Şvayk?ın en belirgin özelliğini söyleyerek başlıyor, ?ahmaklığı heyet raporuyla resmiyet? kazanmış biri olarak tanıtıyor onu bize. Şvayk aslında bilmece gibi bir karakter, roman boyunca ahmaklığından bir yandan kuşku duyarken bir yandan da hayatta kalma güdülerinin ne denli güçlü olduğunu görmemizi sağlıyor. Ona gülmekle başlıyor bir bakıma roman ama sonlarına doğru ona gülmek yerine onunla gülmeye bırakıyor. Sevimli kişiliği, otoriteye baş kaldırış biçimi romanın her satırına yansıyor. Aslında yazarın bize söylediği kadar ahmak olmadığı izlenimi edinmemizi sağlıyor.

Şvayk?ın bir özelliği, meyhanelerde tanıştığı kişilerle şarap içerken yaptığı sohbetlerde, konu ne olursa olsun, araya hiç alakasız öyküler sokmak, bu öyküler bazen gerçekten konuyla hiçbir bağlantısı olmayan saçmalıklar ama arada bir Şvayk?ın anlattıklarından ders çıkarmak da mümkün. Bir konudan diğerine, arada hiç bağlantı olmadan, atlamakta çok usta.
Aynı Şvayk?ın karakteri gibi roman da bir sürü alakasız öyküden oluşuyor. Bunların hepsi çok sevimli ve iyi anlatıldıkları için romanın bütünlüğünü asla bozmuyor, kurgunun olumsuz bir yanı olarak değil, yapısal karakteri olarak karşımıza çıkıyor. Roman boyunca Şvayk?ın olduğu yerde, olayların normal seyrinde gelişmesi olanaksız görünüyor, konuya müdahale ediş biçimi hep olaylara yön veriyor.

Yaroslav Haşek?in romanın başında yer alan öndeyişi ?büyük dönemler, büyük insanlar yaratır? sözleriyle başlıyor ama hemen ardından anlatılan kişinin gösterişsiz, sıradan bir adam olduğu söyleniyor. Anlıyoruz ki Şvayk?ın davranışları tarihsel önem taşımıyor, politik bir başkaldırı söz konusu değil, çünkü Şvayk belirgin bir eylemde bulunmuyor, bütün bunlara rağmen Şvayk?ın hayatta kalma yöntemi, okurun otoriteyi sorgulamasına neden oluyor. Olayların akışında Şvayk?ın karşısına çıkan akıllı ve çıkarcı otorite sahibi insanların uzun vadede pek başarılı olamadıklarını görmek okuru sevindiriyor.

Adının önünde yer alan ?Aslan Asker? tanımına gelince, bu bir yanılsama. Orduda canını feda etmeye hazır askerler için kullanılacak bu tanımlama, Şvayk söz konusu olduğunda tam bir ironi taşıyor, gözünü kırpmadan ölmeye hazır asker değil, tam tersine hayatta kalabilmek için savaş veren biri Şvayk. Sonunda ahmaklığı onun elindeki tek silahı, bu silahı isteyerek ya da istemeyerek kullandığını görmek ise romanı trajikomik kılıyor.

Kafka ve Haşek
Kitabın başında çevirmen Celâl Üster?in, yazar Yaroslav Haşek ile ilgili çok güzel bir yazısı yer alıyor. Burada Üster, Franz Kafka ile Haşek?i karşılaştırmış. Aynı yıllarda Prag?da yaşamış olan iki yazarın öncellikle ne denli farklı yapılara sahip olduklarını, sadece yazı söylemlerinin farklılığı değil, neredeyse taban tabana zıt kişiliklerini ele aldıktan sonra çok ilginç bir ortak noktaya değiniyor: ?… Kafka?yla Haşek?in yazdıkları, anlattıkları, anlatımları birbirine hiç benzemiyor. Ama gene de, eskiden beri, aralarında açıklanması zor bir bağ olduğunu düşünmüşümdür. İkisi de aynı yıllarda Prag?da yaşadıklarına göre, birbirlerinden habersiz, belki birkaç kez birbirlerinin yanından geçmişlerdir, diye geçirmişimdir içimden (…) bu iki Praglının yüzyıl başı Orta Avrupa?sındaki toplumsal yaşamın boğuculuğu, katlanılmazlığı, devlet ve bürokrasi aygıtının eziciliği karşısında ortak bir yazgıyı paylaştıklarını duyumsamaktan alamamışımdır kendimi.? Gerçekten de aynı izlenimi ben de edindim, sanki ?Dava?nın soyut bürokratları ete kemiğe bürünmüşlerdi Haşek?in romanında.

?Aslan Asker Şvayk?ın alt başlığı Dünya Savaşında Başından Geçenler. Özellikle savaş ve ordu üzerine geliştirdiği düşüncelerle dikkate alınmış bir eser. Fakat romanda bir o kadar da din sömürgeciliği üzerine fikirler yer alıyor: ?Dünya savaşının kanlı mezbahaları da rahiplerin kutsamalarından yoksun kılınamazdı kuşkusuz. Dünyanın bütün ordularındaki papazlar, düzenledikleri ayinlerde, ekmeğini yedikleri tarafın zaferi için Tanrı?ya yakardılar.?
Haşek?e göre din adamları sadece taraf tutmaktan, kendi askerleri için dua etmekten dolayı suçlu değillerdi, bir yandan da savaşa neden olan krallar ve yöneticiler kadar kirlenmişlerdi. ?Avrupa?nın dört bir yöresinde, insanlar, davar sürüleri gibi mezbahaları boyladılar. Onları cephelere sürenler, yalnızca kasaplığa soyunmuş imparatorlar, krallar, generaller ve ensesi kalınlar değildi. Tüm inançlardan papazlar da, o davar sürülerini bir araya toplayıp kutsadılar.?
?Aslan Asker Şvayk? komik olduğu bölümlerde zekice yazılmış. Özellikle benim çok sevdiğim bölümler, Şvayk?ın grotesk, mide bulandıran küçük öyküleri oldu. Biraz Aziz Nesin?in öykülerini ve karakterlerini, biraz Don Kişot?u düşündürdü ama sanırım Haşek asıl bu romanda Orta Avrupa?nın modern sıradan insanını, herkesin anlayacağı bir dille, Şvayk karakteri ile anlattı.” ( **** ) Asuman Kafaoğlu-Büke

Kitabın Künyesi
Aslan Asker Şvayk
(The Good Soldier Svejk,)
Jaroslav Hasek
Resimleyen : Yozef Lada
Çevirmen : Celâl Üster
Yayıma Hazırlayan : Faruk Duman
Grafiker : Erkal Yavi
Düzeltmen : Fulya Tükel
Mizanpaj – Dizgi : Serap Bertay
Yayınevi: Can Yayınları

Yaroslav Haşek’in Hayatı
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu?nun bir parçası olan Prag?da 1883 yılında doğdu ve zorlu bir çocukluktan sonra, 23 yaşında Prag şehrindeki anarşist harekete katıldı. Polis tarafından yakından izleniyor, sık sık gözaltına alınıyordu. 20?li yaşlarının sonlarına dek süren yıkıcı faaliyetlerini bir süre sonra Haşek edebiyata da taşıdı. 1909?da Hayvan Dünyası isimli derginin başına getirilen yazarın, tamamen kafadan uydurduğu hayvanlar hakkında bu dergiye yazılar yazdığı anlaşılınca Haşek?in işine son verildi. Birinci Dünya Savaşı?nda savaştı, Ruslar tarafından tutsak edildi. 1917?deki büyük Rus devriminin akabinde Haşek Bolşevik Partisi?ne üye oldu ve Rusya?da kaldı.

Ölümüne 2 yıl kalana kadar sadece ?Aslan Asker?inin etrafında dönen kısa hikayeler yazan Haşek 1921?de bütün bu hikayelerini bir araya toplamış ve ?Aslan Asker Şvayk?ın romanını yazmaya koyulmuş. 4 cilt olarak tasarladığı romanın ilk cildini bastıracak yayınevi bulamadığından kitabını kendi çabasıyla bastırıp dağıtmak zorunda kalmış. Beklenmedik bir ilgiyle karşılaşmış ?Aslan Asker Şvayk?ın ilk cildi. Derken ikinci ve üçüncü ciltler de yayınlanmış ve dördüncü cildi tamamlayamadan 1923 yılında 40 yaşında yaşama gözlerini yumdu. Tüberkülozdan ölen Haşek, bu hastalığı cephede geçirdiği dönemde kapmıştı.

Bir yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir