Bu ilk değer verme olmadan ne en aşikar çelişkileri bile kabul eden yargının hoşgörüsü, ne de en övücü sıfattan kanıtsız toplayan bu coşku anlaşılırdı. Örneğin XVIII. yüzyılın sonunda yazar) bir hekimin şu satırlarında nasıl bir sevecenlik ve nasıl bir anlamsızlık vardır: “Benim bu ateşten anladığım, sert, parıltılı, irkiltici ve aykırı, sıvıları olduğu gibi besinleri de pişireceği yerde yakan bir sıcaklık değil; fakat yumuşak, ılımlı, balsamlı; ve kanınkine yakın belli bir nemle beraber, çeşit çeşit sıvılarla beslenmeye yarayan usarelerin içine işleyen, onları ayıran, hafifleştiren, parçalarının kabalığını ve kekreliğini düzelten, nihayet onları tabiatımıza uygun düşecek bir yumuşaklık ve inceliğe getiren ateştir”. Bu satırlarda nesnel bir anlamı olabilecek ne bir kanıt, ne bir sıfat var. Ama bizi nasıl da ikna ediyor! Bana öyle geliyor ki hekimin ikna gücüyle ilacın nüfuz gücünü kendinde topluyor. Yine de ben hu sayfayı okurken, çocuk yatağımın başucuna gelip endişeli annemi bilgece bir kelimeyle yatıştıran, altın kol saatli, iyi yürekli ve tumturaklı hekimi anımsamadan edemem -bu karşı konmaz yakınlaşmayı açıklayabilen beri gelsin. Fakir hanemizde bir kış sabahıydı. Ocakta ateş parıldardı. Bana tolü şurubu verirlerdi. Kaşığı yalardım. O balsamlı sıcaklığın ve sıcak ıtırlı ilaçların zamanları şimdi nerdedir!
Gaston Bachelard
ATEŞiN PSiKANALiZi
Fransızcadan Çeviren: Aytaç Yiğit
Bağlam Yayınları