Aytaç Arman Ardından… Zahit Atam

Aytaç Arman’ın gerçek adı, Veysel İnce’dir, 1949 yılında doğmuştur, Adanalıdır. Adana Erkek Sanat Enstitüsünü bitirmiştir. Üniversite yıllarında 1971 yılında o zamanların ünlü ve ünlü olmaya ilk adım olarak etkili olan Ses Dergisinin açtığı yarışmaya katıldı. Yarışmada Tarık Akan birinci, Aytaç Arman ikinci oldu.

Adanalı olan pek çok diğer sinemacı gibi Arman’a da Yılmaz Güney yardım etti, aynı yıl içinde Yılmaz Güney’in yazıp yönettiği Baba filminde Güney’in oğlunu canlandırdı ve sinemaya bu anlamda sanat filmiyle başlamış oldu denilebilir. Ama bu filmin hemen ardından Yılmaz Güney ikinci kez hapse girdi, Arman’da piyasa filmlerine girdi ve başrol değilse bile ünlü bir oyuncu olma yönünde ilerledi. Ama asıl sanatsal olarak önemli rolü yine Yılmaz Güney ile gelecekti: 1979 yılında Yılmaz Güney üçüncü kez hapisteyken Çanakkale’de geçen Düşman filmi için Aytaç Arman’ı seçti, yönetmenliğini Zeki Ökten yapıyordu. Bu film hayatını etkileyecekti!

Film o yılların çok zor koşullarında, Türkiye tam bir iktisadi kriz içindeyken çekiliyordu, planlar altüst oldu. Filmin Ekim Başlarında başlaması gerekirken Aralık ayına çekimler ertelendi, ama senaryoda Ekim olduğu için, Aralık ayında Ekim ayındaki gibi giyinerek uzun çekimlere katıldı. Zaman içinde vücuduna sirayet edecek hastalığa yakalandı, akciğerlerinden tedavi olması gerekti.

Düşman filmi sonrasında Yılmaz Güney ve Zeki Ökten’in arası açılmıştı. Ökten Yılmaz Güney’in eleştirilerini kabul etmedi, yapıcı önerilerini de yerine getirmedi, film ancak yurtdışında Güney’in istediği şekilde İsviçre’de yeniden kurgulanabildi. Türkiye’de gişesi de çok başarılı olmadı, yurtdışında da gişesi Sürü’ye göre çok zayıf kaldı.

Bu projenin ardından ise Yol filmi geldi. Yılmaz Güney Yol’un senaryosu ile uğraşırken ve çekimleri için hapishanede içi içini yiyerek her gün gelen haberlere yoğunlaşmışken Erden Kıral’ın yaptıklarını durdurmaya karar verdi. Sektör ciddi olarak başsız kalmıştı ve Sine-Sen etrafında şu şekilde bir patırtı kopartıldı: Yapımcı Yılmaz Güney sanatçı Erden Kıral’ın filmini durdurmuştu, oysa Yılmaz Güney’in yorumu çok netti; Yapımcı Yılmaz Güney değil, Sanatçı Yılmaz Güney filmi durdurmuştu, çünkü Erden Kıral projenin gerektirdiği ustalığı ve sadakati filmin çekimlerine göstermemekteydi.

Sonuçta Sektörde pek çok kişinin de şaşakaldığı, Yeşilçam’ın krizde olduğu, Sine-Sen soruşturmalarının devam ettiği, Aytaç Arman’ın da yargılandığı (sonuçta beraat etti yıllar sonra) bir dönemdi. Arman, tartışmaların dinmesini ve yeni kararların alınmasını beklemek için o “gergin günlerde” evine çekildi. Yılmaz Güney’in kararına saygılıydı, ilk çekilen projede yer alıyordu, mahkûmlardan birini oynamaktaydı. Filmin ne zaman yeniden başlayacağı da belli değildi. Sonuçta film ancak Şerif Gören hapisten çıktıktan sonra yeniden başladı, ilk çekimler yapılırken Gören hapisteydi. Kıral ile Güney anlaşamamıştı: teknik ekip yeniden yola koyuldu, ciddi değişiklikler yapıldıktan sonra.

Ama Yılmaz Güney’e o yıllarda Arman’a ilişkin ulaşamıyoruz, nerede olduğunu bilmiyoruz, sanıyoruz “protestocu” ekipten diye haber iletilmişti, oysa Arman evinde Yılmaz Güney’den haber bekliyordu; onun evine çekilmesinin nedeni de Yeşilçam’da kopartılan tantanaya bulaşmamaktı, protestocu ekipten değildi, tam aksine protestolardan kaçmaktaydı. Olaylardan haberi olduğunda, yeni ekip içinde yer almadığını öğrendiğinde çok üzülecekti, kendi deyimiyle, “hayatının hiçbir döneminde Yılmaz Güney’i protesto etmemişti”, hatta Adanalılıktan abisi olan ve ilk filmini borçlu olduğu Yılmaz Güney’e olan saygısı hiçbir yönetmenle değiştirilemezdi.

Yol filminden sonra Yılmaz Güney yurtdışına çıktı ve orada hayatını kaybetti.

Arman daha sonra 1980 darbesi sonrasında “sanat yönetmenlerinin” başrol oyuncusuna döndü ve ödüller de aldı, ama yüreğindeki Yılmaz Güney’e vefa borcu ve saygı hiç eksik olmadı. Bir daha da sektörün sanatsal üretiminin Yeşilçam’a ilişkin üretilen onca tantana, küçümseme, sanat adına yapılan filmlerin o denli büyüksenircesine tavırlarına rağmen, Yeşilçam’ın 1970-80 arasındaki on yıllık döneminin esasında 1980-1990 arasındaki dönemden çok daha iyi olduğunun bilincindeydi.

Şimdi kanserden kendisini kaybettik, uğurlar olsun, mekânı cennet olsun. Daha da önemlisi Yeşilçam içinden gelen ve terbiyeli, sakin, iş ahlakı olan, rol kapmak için hiçbir dalavereye girmeyen, içi temiz bir jönümüzü kaybetmenin üzüntüsüyle 1970’lerde, o kayıp yıllarda sanat ve mücadele adına emek veren herkesi saygıyla selamlıyoruz.

Zahit Atam

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir