Cervantes: hayatı en korkunç yanıyla tanıdığı halde tutkuyla sevmek – Elias Canetti

CervantesHer iki çağdaş, Cervantes ve Shakespeare: Biri hakkında pekçok şey bilinirken, öteki hakkında hiçbir şey bilinmiyor. Bilmekle bilmemek ters yönde olsa durumları ne olurdu?
Aşağılanma konusunda Dostoyevski, onu en iyi bilen biri olarak gerçekten çok şey bilir. Bana, gururu iyi bilen Cervantes daha yakındır.

Onur yıpratıcı Ispanya’da Cervantes’in çilesi. Ellisinden sonra gelen eser ve çok daha sonraki en yüce onurlar. Gençliğinde asker ve köle, beş yıl boyunca en aşağılık durum ve burada kendim kanıtlayarak kırkında vergi tahsildarlığı ve bunda başarısızlık, bir aileden eziyet çekmek ve yarmak sayesinde buna yenilmemek yazıda da sınır tanımamak, yaşantıca öyle zengin ki, yazdıkları asla boğmuyor.

Cervantes’deki Platon etkisi, yalnızca olumsuza döndüğü yerde ilginç gelir. Eğer fikirler sanalsa, çok uzun bir edebiyat geleneği sonucunda edindikleri o boş, eski ve sahte şeyi kaybederler, Don Quijote’un büyüklüğü, doğal olarak budur işte: Yani, bütün sonuçlarında hissedilen ve abartılan delilik niteliğindeki fikir ve ideal. Bunun gülünç gelip gelmemesi değildir önemli olan; bana müthiş ciddî geliyor.

Cervantes’deki ahlâkîlik, onun dış hayatının ezici şartlarıyla baş etme konusundaki çaresiz denemesi, devrinin büyüklerinin resmî geleneklerine uyum göstermesidir. Böylece erdemin üstün gelmesine gayret eder ve böylece Hıristiyanca davranır. İyi ki gerçek hayatının sıkıntısı olan özü hiçbir konformizmin tamamen öldüremeyeceği kadar sonsuz büyüktür

Cervantes’i, çağının yerel zihniyetinden daha çok bildiği için ve belki de kendisinin bile fark etmediği ikiyüzlülüğünün kolay anlaşılırlığı için severiz. Ben, onun mekânsal genişliğine hayranım; öyle her yana savuran yazgısı onu daraltacağına genişletmiştir. Onun sevdiğim bir başka yanı, çok geç tanınması, bu nedenle belki de buna karşın umudunu yitirmeyişidir. Hayatın “kurmaca” hikâyelere izin veren bir sürü hilelerine karşın o, hayatı olduğu gibi sever. Bence bu, anlatı sanatı için eşsiz yetenektir. Hayatı en korkunç yanıyla tanıdığı halde tutkuyla sevmek, bir kerecik olsun çaresizliğe düşmeyen bir sevgi, çünkü bunun, her türlü çaresizlik içinde dokunulmazlığı vardır. Bu, ayrıca bir inanca da bağlı değildir, çünkü kökleri hayatın çeşitliliğinde, onun sezilmeyeninde, şaşırtanında, harikalarında, önceden asla bilinmeyen dönemeçlerindedir. Hayatı kovalayan ve bundan asla vazgeçmeyen insana hayat, bu kovalamaca sırasında yüzlerce yeni, hayret verici, tuhaf yaratıklara dönüşür ve bu yüz çeşidin hepsini bıkıp yorulmadan kovalayan insan için aynı şekilde yeni binlerce çeşide dönüşür.

Cervantes’in eserlerindeki üstün yüce kişiler, Shakespeare’ dekilerden daha az yüksek değildir. Ama Cervantes’deki “yüksek” lerin, gençlerin en azından birkaç yıl “aşağı” bir hayata kapılmaları hoştur. Aşkından Çingene olan genç soylu (ne var ki sevgilisi sonradan Çingene çıkmaz); ya da “Haşmetli Sürtük Kız”daki, anne babası nerede olduğunu bilmeden özgürlüğünü yaşayıp geri dönen genç adam. Yeniden çekip gidene kadar onlara ne yalanlar uydurduğunu bir bilsek! “Aşağı” hayatdır Cervantes’in sempatisi, ama sırf bunu tanıdığını bilsinler diye, sonra “yüksek” hayatı çekilmez derecede yükseltir, efendileri olabileceklere yaranması gerekir ya. Aslında hep acınacak halde olmasını şans diye mi görmeli?

Tam olarak söylenemez. Sıkıntının insanı buluşlara zorlaması herkeste bir olmuyor; ve bir insanı iyice tanımadan asla bilemezsiniz acaba sıkıntısının azlığı mı çokluğu mu bu buluşları artırdı ya da azalttı.

Elias Canetti
Edebiyatçılar Üzerine, Çeviren: Gürsel Aytaç, Payel Yayınları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir