Dedektif Hamlet – Ahmet Ümit

William Shakespearean Macbeth, III. Richard ve Hamlet gibi oyunlarının kimi yazın adamları tarafından polisiye sayıldıklarını duymuşsunuzdur. Bu saptamaların çoğuna hak vermekle birlikte, içlerinde polisiye sıfatına en fazla hak kazanan yapıtın, gerek konusu, gerek işleniş biçimi, gerekse içinde barındırdığı entrikayla Hamlet olduğunu belirtmeliyiz.

Hamlet’e kaynaklık eden öykü, Belloforest’in Trajik Öyküler adlı yapıtından alınma. Belloforest ise bu konuyu Danimarkalı tarihçi Saxo Grammaticus’un “Sialandie Tarihi” adlı çalışmasından yola çıkarak yazmış.

Gerçek öyküde Amletus adlı prensin babası amcası tarafından öldürülür. Ama bu bir giz değildir. Amcasının kendisini de öldürmesinden korkan Amletus çıldırmış gibi davranır. Sonra talihin yardımıyla İngiltere’ye gider, kralın damadı olur. Sonra Danimarka’ya döner, yine deli rolü oynar, kendi onu-nına verilen bir şölende yangın çıkanr ve kralı öldürür.

Hamlet’in konusu, çoğu polisiye yapıtta olduğu gibi gerçek bir olaya dayanıyor. Aradaki tek fark polisiye romanlar konularını gazete haberlerinden alırken, Hamlet, tarihte yaşanmış bir gerçek üzerinde yükselir.

Shakespeare gerçek öyküdeki suçu, gizemli hale sokarak adeta polisiye bir metne dönüştürür. Babasının gizemli ölümünü araştıran, bunun bir cinayet olduğunu kanıtlamaya çalışan, bu nedenle zaman zaman kendini deli gibi gösteren ya da gerçekten deliren bir oğul. Peş peşe işlenen cinayetler, saraydaki ayak oyunları, bütün bu iğrençliklerin karşıtı masum bir aşk. Tüm bunların altında insanı suç işlemeye yönlendiren “hakiki” evrensel bir neden; iktidar tutkusu. Hamlet’m polisiye romanlarla benzerliğini sağlayan bir diğer özellik: Aristoteles’in olay-zaman-mekândan oluşan üç birlik kuralına uymasıdır. Oysa Shakespeare öteki yapıtlarında bu kurala pek bağlı kalmaz. Birçok polisiye romanda, özellikle de Agatha Christie’nin romanlarında bu üç birlik kuralına sıkı sıkıya uyuiduğunu görürüz.

Hamlet, aralarında Kral Lear, Antonius ve Cleopatra gibi başyapıt sayılanlar da dahil olmak üzere Shakespeare’in yazdığı metinler arasında en çok tartışılan oyundur. Hamlet, üzerine yazılanlar -yalnızca 1877 ile 1935 yıllan arasında iki bin yüz altmış yedi kitap ve metin kaleme alınmıştır- bir kütüphaneyi şenlendirecek kadar çoktur. Buna yol açan, kimilerinin basit bir öç alma öyküsü diye adlandırdığı konuyu Shakespeare’in ele alış biçimidir. Büyük şair tam dört yüz yıl önce edebiyatın, belirsizliğin bilgeliği üzerinde yükseldiğini sezmiş, msan kişiliğinin çokyapılı niteliğini Hamlet karakterinde canlandırmıştır.

Hamlet kişiliği, oyunun yazılışından İM yüz elli yıl sonra yaşayacak olan Dostoyevski’nin çapraşık kişilikleriyle kıyaslanabilecek denli başarılı çizilmiştir. Bu anlamda Hamlet’e, Dostoyevsiö tiplerinim öncülü demek hiç de yanlış olmaz. İncelik ve savaşçılık, duyarlılık ve acımasızlık, gurur ve alaycılık gibi oldukça farklı özellikleri kişiliğinde toplayan Hamlet, eleştirmenleri de şaşırtmış, zavallılar, fili tarife kalkan körlerin durumuna düşmekten kurtulamamışlardır. Hamlet üzerine yazan, görüş belirten eleştirmenler, şairler, yazarlar onu kendi kafalarındaki kişiliklerle özdeşleştirmek istemişler, oyunu da bu bakış açısıyla açıklamaya çalışmışlardır. Yalnızca eleştirmenler mi, aralarında, T. S. Eliot, Voltaire, Goethe, Tolstoy gibi önemli şair, yazar ve düşünürlerin de bulunduğu yazm adamları, Hamlet’i kendilerine göre yorumlamışlardır Onların yorumlarını Shakespeare uzmanlarına bırakırken, oyunun, polisiye romanla akraba olma gerçeğinden cesaret alarak Hamlet kişiliğini, polisiye romanların başkişisi, gizemli cinayetlerin usta çözümleyicileri dedektiflerin özellikleriyle zenginleştirmeyi denedik. Üç yüz küsur yıldır sahnede çok farklı yorumlarla canlandırılan bu edebi kahramanın şimdiye kadar pek rastlanmamış bir versiyonu çıktı ortaya.

Hal böyle olunca öncelikle oyunun girişindeki Elsinore Şato-su’nun surlarında görülen hayalet sahnesini değiştirmek zorunda kaldık. Çünkü bizim dedektiflerimiz, hayaletlere, gaipten gelen seslere inanmayacak kadar maddecidir. O halde kendi ölümünün bir cinayet olduğunu haber vermek için gelen hayaletin yerine, zehirlenme olayını anlatan maddi bir kanıtın bulunması gerekir. Belki kralın kulağına akıtılan zehrin kabı bulunur. Bu kanıt. Hamlet için bir pusula niteliği taşır. Bulunan kaptan hareket eden Hamlet, zehıri kimin hazırladığını saptar. Ama durumu amcası Claudius da öğrenmiştir, zehiri hazırlayan kişiyi öldürtür. Cinayeti işleyen kişi, amcasıyla annesine yalakalıklanyla ünlü ve ne yazık ki Hamlet’in sevgilisi Ophelia’nm kurnaz babası Polonius’tur.

Bu ölüm, Hamlet’in kuşkularını güçlendirir. Ama elinde kanıt bulunmadığından işi çözmek için deli numarası yapmaya başlar. Deli gibi davranarak amcasının davranışlarını sınarken, Horatio gibi sadık arkadaşlarının yardımıyla, zehiri hazırlayan kişiyi öldürenin Polonius olduğunu öğrenir. Adamı sorgulamak için harekete geçer. Bunu öğrenen Polonius kaçarken şatonun surlanndan düşüp ölür. (Bilindiği üzre orijinal oyunda Polonius, onu amcası sanan Hamlefin hançeriyle can veriyordu.) Babasının, sevdiği adam tarafından öldürüldüğünü öğrenen Ophelia aklını kaçırır.

Amca, bu ölümü bahane ederek Hamlet’i İngiltere’ye gönderir. Asıl niyeti ise onu öldürtmektir. Ama Hamlet bu tuzaktan kurtulur. Danimarka’ya yeniden döner. Amcası için artık Hamlet’i ortadan kaldırmaktan başka çare kalmamıştır. Oyunun bundan sonraki bölümünü aynen koruyabiliriz. Ophelyanın ölümü, kızın kardeşi Leartes’in de alet edildiği hileli bir eskrim karşılaşması, bu karşılaşma sonunda bilmeden Hamlet’in annesinin zehirli içkiyi içerek ölmesi, amca kralm foyasının açığa çıkması ve zehirli kılıçla yaralanan kahramanımızın ölümü.

Görüldüğü gibi oyun birkaç küçük değişiklikle tam bir polisiye yapıta dönüşebiliyor. Polisiye roman modern çağın çocuğu olduğuna göre, Hamlet’i, Shakespeare’in en çağdaş oyunu diye tanımlayanların haklı olduğunu söyleyebiliriz.

Hamlene polisiye romanın yalnızca biçimde benzediğini savla-yanlar varsa, onlara bu edebi türün yüz elli küsur yılda geçirdiği evrimi iyi takıp etmelerini önerir, “Klasik Polisiye”nin yerini “Kara Roman”a bıraktığım söyleyebiliriz. Ama yalnızca biçimde, diyenler varsa hemen oyunumuzun içeriğine ilişkin de bir şeyler söyleyelim.

Orijinal oyunda, Prens Hamlefin iç dünyasına düşünsel bir yolculuk yaparız. Shakespeare’in Kral Lear, Othello, Macbeth gibi oyunlarında tutkular öndeyken Hamlet’te düşünce öne çıkar. Oyun boyunca Hamlet tam yedi kez kendi kendine konuşur.-Babasının amcası tarafından öldürülüşü kadar, annesinin iki ay gibi kısa bir süre sonunda yeniden evlenmesi Hamlet’i derinden sarsar. Bu sarsılışın temelinde Hamlefin kendi kişisel yaşam deneyimi olmakla birlikte, Shakespeare bunu evrenselleştirir; insan kişiliğinin tutarsızlığı, günlük olayların akışıyla insan yazgısı arasındaki evrensel çelişkiyi ortaya koyar.

Bizim dedektif Hamlet de bu iç yolculuğu yaşamalı, ama aynı zamanda izleyiciye de bir dış yolculuk yaşatmalıdır. îzleyici tıpkı bir dedektif gibi davranan Hamlet’le kanıtları bulmalı, meraka kapıl-malı, tanıkları izleyerek, kahramanımızla birlikte tehlikenin heyecanını yaşayarak, cinayetin aydınlanmasıyla son bulacak olan o büyük rahatlığa koşmalıdır. Ama bu dış yolculuğu öyle ustaca kurmalıyız ki, Hamlet’i bütün çağların kahramanı yapan o belirsizliklerle yüklü, gergin, ölüme yakın duran ruh hali yitip gitmesin.

Başka bir deyişle, Hamlet’in üzerine ciltler dolusu yazılar yazılan o gizemli içeriğini koruyalım ki, polisiye romanı, içi boş heyecana olaylar dizgesidir, diye küçümseyenlerin eline haklı bir koz vermeyelim.

Aslında Hamlet’in o bezgin, dünyaya küskün ruh hali, polisiye romana hiç de yabancı değildir. Kara romanın kurucusu, Amerikalı yazar Dashiell Hammett’m dedektifi Sam Spade’i, Raymond Chandler’ın Philip Marlowe’u da 1920’li yıllarda yaşamış olsalar bile, tıpkı Hamlet gibi dünyaya, insanlara ilişkin pek umut taşımazlar. Cinayetleri çözmek için uğraşırken bile mutluluk duymazlar. Olay aydınlanıp, her şey çözümlendikten sonra da zafer kazanmış gibi hissetmezler kendilerini. Aslında yenilmiş insanlar olduklarını kanıtlarcasına, yanlış kurulmuş, yanlış işleyen, her an yeni bir suç üretmeye hazır büyük kentlerin sokaklarına, çökmüş omuzlar ama inatçı adımlarla dalarlar. Hamlet’in dilinden dökülen şu sözcükler onlar için de geçerlidir:

Çiğnndan çıkmış bir dönem bu. Lanetler olsun! Keşke hiç doğmasaydım bunu düzeltmek için!

Ahmet Ümit
Radikal Kitap, 22 eylül 2006

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir