Devletin Kapısını Açan Sihirli Sözcük

İktidarın Üç YüzüEgemenlik, siyasi gücün kullanımını meşrulaştırmak için yeni bir dışsallık oluştururken, yeni bir siyasi iktidar tipi düşüncesini mümkün kılacaktır: Devlet ya da kurumsallaşmış siyasi iktidar. Ve egemen devlet Bir’dir. Tekrarlamak gerekirse, Machiavelli de, hükümdarın siyasi gücünü Bir olarak düşünmüştür. Ama Machiavelli ötesinde, söz konusu olan, dışsallığın farklı bir biçimde yeniden kurulması, tanrısallıktan bağımsızlaşmış bir siyasi güç düşüncesinin hükümdarın bedensel varlığına bağlı kalmaktan kurtarılması, egemenlik denen ve soyut niteliğini zamandışılıktan, süreklilikten alan kavramın oluşturulmasıdır.

Bölünmezlik siyasi gücün kullanılmasına ilişkindir. Somuttur. Süreklilik ilkeye ilişkindir. Kavrama dışsal anlamını kazandırır. Soyuttur ve bu yüzden, egemenliği egemenlik yapan özelliktir. Modern siyasi-hukuki kavramların en belirsizi, en kapalısı olan egemenlik, onun sayesinde, tanrısallıkdışı gizemliliğe kavuşmuştur. Laikleşme diye adlandırılan süreç ya da her siyasi iktidar düşüncesinin vazgeçilmez meşrulaştırıcı unsuru dışsallığın ya da kutsallığın, Batı düşüncesinde bu kez tanrısallık dışında oluşturulması, süreklilikle beslenen egemenlik kavramıyla başlar. Devlet onunla kutsaldır.

Meşruiyet arayışı, zorunlu olarak, siyasi gücün onu kullananlardan ayırdedilmesini gerektirir, başka bir çözüm yoktur, çünkü meşruiyet bir bağlantıyı zorunlu kılar. Kendiliğinden meşruiyet olamaz, şu ya da bu ilke adına meşruiyet vardır, ama güç bir kez, onu kullananların kişiliklerinden ayrıldığında, soyut bir dayanağa ihtiyaç duyan antiteye dönüşür, bu dayanak da devlet olacaktır. Devletin ortaya çıkmasını sağlayacak adım atılmıştır: O, egemenlik sayesinde, varlık nedenini ve amacını kendinde bulan bir siyasi iktidar tipidir (kurumsallaşmış). İlkesini başka yerde aramaz; deyim yerindeyse, dışsallığı içselleşmiştir. Meşruiyetini kendinden alır ya da o doğrudan doğruya meşruiyettir. Machiavelli, sosyolojik diye adlandırılabilecek bir yaklaşımla, siyasi gücün kullanıldığı somut eşitsiz ilişkiler alanını tanımlamıştı. Ama devletin düşünülebilmesi için, onun soyut bir bütün olarak açıklanabilmesi gerekiyordu; Machiavelli’nin yaptığı gibi, hükümdarın somut eylemini düşünmek değil, devleti egemenlikle tanımlamak ve gücün uygulanmasını yeni bir Yasa’ya (dünyevi) bağımlı kılmak gerekiyordu. Orta Çağ’da siyasi gücü kullananlar nasıl tanrısallığın temsilcileriyse, Yeni Çağ’da da siyasi gücü kullananlar, devletin (sonra da ulusun) temsilcileri olacaklardı. Devlet Louis XIV olamazdı. Kral ölecek ve “yaşasın Kral!” diye bağırılacaktı.

John Rawls, kurumu, önce soyut sonra somut boyutlarıyla şöyle tanımlar: Kurum, her şeyden önce, soyut bir nesne, bir kurallar sistemiyle dile getirilmiş, olası bir davranış biçimidir; sonra da, bu kuralların buyurduğu eylemlerin, belli bir anda ve yerde, belli kişilerin düşünce ve davranışlarında somutlaşmasıdır88. Kutsallaşmış siyasi iktidar tipinden kurumsallaşmış siyasi iktidar tipine geçiş sözcükleri, kişiden kuruma, somuttan soyuta geçişin en açık belirtileridir. Siyasi iktidarın ne olduğunu ve nerede olduğunu kesin olarak saptamak bundan böyle imkansızlaşacaktır. Kurumsallaşmış siyasi iktidar tipi olarak devlet (ulus-devlet), egemenliği altındaki gerçek kişilerin -siyasi gücü kullananlar kadar yönetilenlerin de- bedensel varlıklarından bağımsızlaştırılarak ya da insansızlaştırılarak düşünülecektir. Yoksa, devletin, belli bir anda etki alanı içindeki bu gerçek kişilerin tamamının hayata veda ettiği zaman ortadan kalkması ya da doğan ve ölen her gerçek kişiyle nitelik değiştirmesi söz konusu olurdu. Fani insan karşısında, devletin kalıcılığına inanıldığına göre, bu inanca denk düşecek özellik, söz konusu siyasi iktidar tipinin kurumsal- laşmışlığıdır. Bu yüzden, kurum sözcüğünü, sürekliliğe ilişkin bu anlamıyla düşünmek gerekir. Her toplum, dünyasını anlamlı kılmak zorundadır; totemleriyle, tanrılarıyla, Tanrı’sıyla, kralının hem ölümlü hem ölümsüz çifte bedeniyle… Topluluk, onların sayesinde ve ölümlü üyelerin ötesinde sürekli bir bütün olarak ortaya çıkar: Biz… Modern Batı düşüncesinde de bu kez belirip, Batı toplumunu ve Ötekiler’i birbirlerine göre anlamlandıran kurum (önce kral-devlet, sonra ulus-devlet), zorunlu olarak, bir simgesellik ağı içinde kurulur.

Bodin, özgün basımı 739 sayfadan oluşan Les six livres de la République’in (Respublica’nm altı kitabı) ilk cümlesinde şöyle der: “Respublica, birçok ailenin ve ortak çıkarlarının, egemen bir güçle, doğruluk üzere yönetilmesidir’’90. Egemenlikle, devleti siyasi gücü kullanandan ayıran ve ondan önce varolup ondan sonra da varolacak olan soyut bir güçle… Laik modem devleti doğuran ve dört yüzyılı aşkın bir süredir etkinliğini koruyan efsane budur. Temel özelliği süreklilik olan egemenlik efsanesi: Devletin ruhu. Devlet, siyasi gücü kullananın ötesinde, bir insan yaratısı olarak, ruhuna, yani ölümsüzlüğe kavuştuktan sonra varolabilirdi.

Cemal Bali Akal
İktidarın Üç Yüzü
Dost Kitabevi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir