Dino Buzzatti’nin Tatar Çölü üzerine

Tatar ÇölüHarp Akademisini bitiren. Giovanni Drogo hayatın yeni bir dönemecindedir. Yıllardan beri, gerçek bir yaşamın başlayacağını hissettiği, bu günü beklemiştir. Çiçeği burnunda Teğmen “kahraman bir yazgının” beklentisi içindedir. Tayin olduğu Tatar Çölü sınırındaki Bastiani Kalesine varınca düşmanla yüz yüze geleceğini ve hayatına şan ve şerefle dolu sayfalar ekleyeceğini düşünmektedir.

Teğmen Drogo’nun büyük bir şevk ile bu sınır kalesine gitmek üzere koyulduğu yol, hayatın ta kendisidir. O, bu yolda, ilk gençliğinin kayıtsızlığıyla, yılların yavaş yavaş geçtiğinin farkına varmadan, ilerlemiştir. Büyükleri ona hemen önünde uzanan ufku göstermiş, bir gün oraya ulaşınca harikulade şeyler olacağı umudunu aşılamıştı. Oysa düşman saldırmamış, orada hiç savaş olmamış, sıra dışı hiç bir olay geçmemiştir.

Bizler de hayata aynı başarı vaatleriyle hazırlandık. Benim oğlum paşa olacak ninnileriyle büyüdük. Bizim okulun kapısında “Öğrenmek için gir, Hizmet için çık” yazılıdır. Toplumun bize kucak açtığını, bizden büyük görevlerin üstesinden gelmemizin beklendiği anlatılır. Hayata gerçekten atıldığımızda bu beklentilerin ne kadarı gerçekleşecektir?

Nobel ödülü sahibi Coetzee’nin Barbarları Beklerken adlı romanına adını veren Kavafis’in ünlü şiirininde bakın şair ne diyor.

Barbarları Beklerken

Neden toplanmış bekleşiyoruz pazar yerinde?
Barbarlar gelecek bugün.
Neden böyle hareketsiz senato?
Boş oturuyor Senatörler, yasalarla
uğraşacaklarına?

Çünkü barbarlar gelecek bugün.
Senatörler neden uğraşıp dursun yasalarla?
Barbarlar gelince yapacak nasıl olsa.

İmparatorumuz neden sabahın köründe kalkmış,
tacıyla tahtıyla kurulmuş oturuyor,

Çünkü barbarlar gelecek bugün.
İmparator şeflerini karşılamak için bekliyor.
Bir de ferman hazırlattı sunmak için.
Şan şerefle dolu adlar, ünvanlar yazılı üzerinde.

İki konsülümüz ve yargıçlarımız neden
kırmızı, işlemeli harmanileriyle gelmişler;
ya taktıkları mor taşlı bilezikler,
ışıl ışıl zümrüt yüzükler;
neden yanlarına almışlar bugün, paha biçilmez,
altın ve gümüş kakmalı asalarını?

Çünkü barbarlar gelecek bugün;
söylevler, ince sözler canlarını sıkar onların.

Ne oluyor, nedir bu huzursuzluk, bu kaynaşma?
(Yüzler nasıl da asıldı birdenbire.)
Hızla boşalıyor sokaklar, alanlar,
evinin yolunu tutuyor herkes düşünceler içinde?

Çünkü karanlık bastı, barbarlar hala görünmedi.
Sınır boylarından gelenlerin dediğine bakılırsa
barbarlardan bir iz yokmuş ortalıkta.

Peki, şimdi halimiz ne olacak barbarlarsız?
Onlar bir çeşit çözümdü bizim için.”

(Konstantinos KAVAFİS
Çeviren Cevat ÇAPAN)

Coetzee’nin “Barbarları” huzurlu, kimseye zararı dokunmayan, barışsever yerlilerdir. Bastiani Kalesinin sınırındaki Tatar Çölü’nden ise hiç bir zaman düşman gelmemiştir. Öyleyse neden “barbarlar” Kavafis’in dediği gibi bir çözümdü?

Ülkeyi yönetenler için bir çözümdü çünkü bir düşman yaratılacak ve halkı bu düşmandan yalnızca kendileri kurtaracaklardı. Şan, şeref peşinde koşan Drogo için barbarlarla savaş onun kahramanlık umutlarının gerçekleşmesi anlamına geliyordu. Ancak düşman yoktu işte…

Drogo’nun büyük hayalleri, kahramanlık emelleri, yolun yeknesaklığı, sıradanlığı içinde erimektedir. Hayattan beklediği kahraman bir yazgı, vasat bir yazgıya dönüşmektedir. Teğmen, karanlık bir komplo ağına düştüğünü düşünür.

Kalede birbirinin aynı olarak geçen anlamsız günler birbirinin üzerine yığılarak Thomas Mann’ın Büyülü Dağ’ındaki gibi, bir “zamansız zamana” bir “sonsuz şimdi” ye dönüşmektedir. Soylu ve umut dolu şeyler olacağı beklentisi içindeki Drogo’yu giderek bir yorgunluk, bir bezginlik kaplar.

Ama o yine de umudunu kaybetmez. Tatar Çölünden düşman gelecek ve o da sıradanlığından sıyrılıp kahramanlıklarıyla kendini gösterecektir. O sıradan bir yaşama mahkûm olamaz. Mutlaka farklı bir şeyler olacaktır. İnsan yolun sonuna geldiğinde “beklemeye değmiş” diyebilmelidir. Ama bir türlü düşman gelmez.

Saatler, yaşamı öğütmeye devam eder Birden bir umut ! Tatar Çölünde uzakta kıpırdayan siyah noktalar gözlenmektedir. Onca zaman beklenen düşman nihayet gelmekte midir? Günler boyu düşman diye gözledikleri minik siyah noktalar yaklaşınca gelenlerin savaşmaya hazır askerler değil yalnızca kadastro memurları olduğu görülür.

Drogo izinle şehrine döner. Ancak sivil hayata uyum sağlamakta zorlanır. Oradaki hayat artık ona yabancıdır. Bu arada kalede asker sayısında ciddi bir azaltmaya gidileceğini öğrenir. Kurnaz arkadaşları ona haber vermeksizin askerlikten istifa dilekçelerini vermişler, biran önce kaleden ayrılmak için araya tanışlarını sokmuşlardır. Hayat hem şehirde hem de kalede Drogo’yu sollayıp geçmektedir. Renksiz yıllar, yıllara eklenir. Drogo artık yaşlanmış, üstelik hastalanmıştır da.

Bir gün yine uzakta görülen siyah lekeler giderek belirginleşmeye başlar. Bu kez düşman ordusu sahiden gelmektedir. Bütün ömrü boyunca beklediği an gelmiş ancak Drogo’yu hasta halinde yakalamıştır. Tüm yaşamı boyunca tecrit edilmiş şekilde düşmanı beklerken, tam düşman geldiğinde o, tedavi için şehre gönderilmektedir. Arkadaşları savaşa giderken o. onursuz bir biçimde şehre inmektedir. Yapayalnızdır ve kendisini sevecek kimse yoktur. Drogo hayatı ıskalayarak yolun sonuna gelmiştir

“…işte artık gri ve tekdüze bir denizin bomboş sahiline varmıştı ve çevrede ezelden beri ne bir ev, ne bir insan, ne bir ağaç vardı. Büyüyen ve yoğunlaşan bir gölgenin ta en diplerden üzerine doğru yürüdüğünü hissediyordu.; belki bir saat, belki bir hafta, belki de bir ay meselesiydi; ama ölüm söz konusu olduğunda haftalar ve aylar bile pek küçük birimlerdi. Demek ki yaşam bir tür şakaydı. Kibrinden, girdiği bir iddia yüzünden her şeyi yitirmişti.”

Yaşam çemberi Drogo’nun çevresinde giderek daralır. Belki de Drogo, yıllarca özlemini çektiği kahramanlığı ölümü cesaretle karşılayarak gerçekleştirebilecektir. Bu onun tek ve son kahramanlığıdır.

“Haydi cesaret Drogo, bu senin son kâğıdın, ölümün karşısına asker gibi çık ki hiç olmazsa kandırılmış yaşamın güzel bitsin. Yazgıdan intikamını al. …”

“Odanın kapısı hafifçe sarsılır. Belki de rüzgâr; belki de gelen O’dur. Drogo dikilir, üniformasının yakasını düzeltir. Camdan son kez yıldızlara bakar. Hiç kimsenin kendisini göremeyeceğini bilmesine rağmen gülümser.” (s222)

Gülerek ölüme karşı durmak, onun tek ve son kahramanlığıdır.

Eren Arcan
24 Temmuz 2007 http://www.dipnotkitap.net/

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir