Dinolar?ın çekmecesinden çıkan Nâzım şiirleri – Tuna Kargılı

Güzin Dino, Paris?teki evinde bir konsolda tesadüfen bir dosya buldu. İçinde saklı kalmış bir hazine vardı; Nâzım Hikmet?in bugüne kadar yayımlanmamış dört şiiri…

Güzin Dino?yla ayda bir ya da daha seyrek süregelen, ikimizin de fevkalade zevk aldığı bir öğleden sonra buluşmamızda, metroya binmeden önce yolumu Paris?in meşhur ?Türk sokağı? olarak nam salmış ?Rue du Faubourg Saint Denis?ye kıvırıyorum. Çünkü Türk bakkallarında benim de onun da sevdiğimiz, envai türlü memleket ürünleri bir harika. Evde zahmet gerektirmeyen, paketlenmiş hazır sigara böreği son zamanlardaki gözdemiz. Aynı şekilde Almanya?dan Paris?e ulaşan beyaz peynirler, pastırmalar, tahin helvalar ve daha neler…
Güzin Dino, çoğu kez ?Keşke Abidin de sokağın son halini görseydi? der iç çekerek. Anılar, güncel olaylar derken laf lafı açıyor. Yıllar önce Abidin Dino yapıtlarını edinip İzmir?deki kliniklerinin duvarlarına asan, bu yıl da Abidin Bey?in eserlerinden oluşan yapıtlarıyla derledikleri katlanır sevimli masa takvimini Güzin Hanım?a yollayan bir doktor çiftten söz ediyor.

Nâzım?dan Sartre?a
?Hadi gel adreslerini bulalım, onlara bir teşekkür mesajı yollayayım? demesiyle, sofrayı yarıda bırakıp girişteki ceviz konsolun çekmecesini açıyor. Evi zaten yılların birikimiyle dolu; onlarca resim, kitap, dost mektupları, dökümanla tıkış tıkış ama yine de düzenli. İlk bulduğumuz bir iki dosyadan bir şey çıkmıyor. Ancak bir üçüncü dosya açıyor ki…
Nâzım?ın yolladığı, şiirli, mektuplu ince bir dosya bu. Unutulmuş belki, ama çok ilginç ve özel… Güzin Dino, Nâzım?la ilgili kendilerinde olan hemen her mektubu, yazıyı, deseni ve fotoğrafı Caen kentindeki arşive yollamış. Bu dosya kalmış bir köşede…
Sararmış yapraklar üzerinde şairin kah daktiloyla yazmaya başlayıp el yazısıyla bitirdiği biraz özensiz, kah düzgünce sonuna dek el yazısıyla yazılmış şiirleri ve bir mektup… Mektubu mavi bir kağıdın üzerine lacivert mürekkeple Jean Paul Sartre?a hitaben yazmış: ?Üstad Sartre/ Paris?e geldim./ Piyesimizi derginizde bastığınıza teşekkür ederim./ Sizi görmek isterdim. / Dertleşecek ve konuşacak çok şeyler ve bazı ricalarım var./ Yakında görüşmek üzere. Nâzım?…
Mektubun tarihi yazılı değil, neden yollanmamış acaba? Belki de müsvedde… Güzin Hanım yalnızca bu mektubun Abidin Bey?le Nâzım Hikmet arasında konuşulduğunu hatırlıyor.
Sonra en üstte duran şiiri okuyor Güzin Hanım, ben yazıyorum. ?Merhaba canlarım, kardeşlerim, Güzinlerim, Dinolarım? hitabıyla başlıyor sayfa ve dizelerle devam ediyor:

Saint Michel rıhtımında beşinci kattan çıkar yola
Yüzer bacaların üstünde Dino?ların tavan arası
Burası ölümsüz dostlukların gemisi
Tuvallerde Antibes denizi cıvıl cıvıl
Ve sofrada midye dolması İstanbul?umdan
Ve duvarda ah?ın iki gözü iki çeşme
Ve Güzin ablam zeytin dalıdır
Verusam püsküllü mısır
Abidin dümeni güneydoğuya kıvırır
Aşalım Paris damlarını, varalım Emirgan?a..
Nâzım/ Moskova 30 Aralık 1962
Vatan hasretiyle yazıldı
Güzin Hanım sorulara bile hacet kalmadan anlatıyor şiirin anısını. 1962?de Nazım, Dino?ları görmeye yine binbir güçlükle Moskova?dan Paris?e geldiğinde, bitkindir. Yaşamının son demleri olduğundan habersiz, yine de neşelidir. Dinolar, Saint Michel Bulvarı?na yakın o meşhur asansörsüz, tuvaleti banyosu ilk zamanlar dışarıda, altı kat çıkılan, kendilerinden önce ressam Max Ernst?in oturduğu sade iki odalı çatıda oturuyorlar. Ve Nâzım?a yanlarındaki otelde bir oda tutuyorlar. Lakin altı katı nasıl çıkacak Nâzım? Sofra kuruluyor. Ve Abidin Bey, Yaşar Kemal?e rica ediyor dinlendire dinlendire çıkar diye…
Hepsi bir arada, sofra Nâzım?ın şerefine donatılmış. Şakir Eczacıbaşı birkaç gün önce İstanbul?dan içinde midye dolmalar, yaprak sarmalar, börekler, pastırmalar olan koca bir paket yollamış Dino?lara… Nâzım; vatan, dost özlemiyle bu memleket usulü sofrada mest oluyor, gözleri doluyor. Ve Moskova?ya döndüğünde bu şiiri yazıp yolluyor.

?Bu nasıl komünist??
Çatıdan söz açıyoruz. Dinolar Paris?e geldikten sonra tam tabiriyle perişan oluyorlar ev konusunda. Bir ara dostları üç dört aylığına evlerini bırakıyor, bir dönem otel odalarında, ilk geldiklerinde misafirhane gibi bir yerde kalıyorlar. Derken, bir apartmanın kapıcısı, ressam Max Ernst çıkar çıkmaz bu daireyi onlara ayarlıyor. Paris?in bohem dokusunu her şeyiyle yaşatan, pek çok sanatçı ve yazarın mekan eyledikleri bu çatıda unutulmaz anıları var Dinolar?ın.
Alt kattaki lüks devasa dairede oturan şık Paris?li Bayan Lil?le kısa zamanda dost oluyorlar. Lil, Türk asıllı. Annesi yıllar önce Paris?e göç etmiş ve Polonyalı zengin bir kontla evlenmiş. Teyzesinin güzelliği dillere destanmış ve Pierre Loti aşıkmış ona.
Lil?in eşi Cecil Mikielis ise Güney Afrika?da altın madenleri işleten İngiliz bir aristokrat. Dinolar?la kısa zamanda dost olmuşlar. ?58?de Nâzım Paris?e geldiğinde Lil, pek görmek istermiş o zamanlar ?sürgündeki komünist Türk şairi? olarak anılan Nâzım Hikmet?i. Oysa Nâzım pek kimselerle tanışmaya meraklı değil, ancak Lil inerlerken seslerini duyup, giyinip kuşanıp en güzel kokularını sürünüp merdivende önlerine çıkıverince, Abidin Bey tarafından tanıştırılmışlar.
Nâzım şapkasını çıkarıp, başını eğip, gözlerinin içine bakarak elini öyle bir öpmüş ki, Lil neredeyse bayılacakmış. Ardından Güzin Hanım?a ?Ayol bu adam nasıl komünist, ancak asilzadeler böyle jestle kadınların elini öper? demiş.

Dino?yu hüzünlendiren dizeler

Bunları konuşurken ikinci şiir çıkıyor dosyadan:

Yaprak dökümüne rastlamak burar içimi
Hele bulvarlarda yaprak dökümü
Hele kestane iseler
Hele çocuklar geçiyorsa oralardan
Hele güneşliyse hava
Hele iyi bir haber almışsam dostluk üstüne
Hele o gün sancımıyorsa yüreğim
Hele sevdiğimin beni sevdiğine inanıyorsam o gün
Hele o gün insanlarla ve kendimle aram iyiyse
Yaprak dökümüne rastlamak burar içimi
Hele bulvarlarda yaprak dökümüne
Hele kestaneyseler
Nâzım/ Leipzig 1961

Bundan sonraki şiiri içinden okuyor önce Güzin Hanım, sonra anlatıyor. Abidin Dino can arkadaşının bu dizelerini okuyunca boğazında bir şeyler düğümleniyor sanki ve ?Üzülme Nâzım, basılır, basılır, yeter ki karabasanlar basmasın insanı? diyor hüzünle:

Şiirler yazarım
Basılmaz
Basılacaklar ama
* * *
Bir mektup beklerim
Belki de öldüğüm gün gelir
Mutlaka gelir ama
* * *
Ne devlet ne para
İnsanın emrinde dünya
Belki yüz yıl sonra
* * *
Mutlaka bu böyle olacak ama
Nâzım/ Moskova 1957

Nezval?in ardından

Dosyadaki son şiire geliyor sıra…

Nisan çimeninde tazecik yeşerdi Prag şehri
Lakin ağaçlar da caddeler de kapkara henüz
Seçemiyorum
Çok uzaklara gitmiş
Yelkenlerini açıp
Prag şatosu
Valtava suyunda martılar
Ekmeğimizi de yemedi bu gün
*
Çaldı telefon aldım haberi
Ne çabuk, ne çabuk, ne çabuk
Slaviçek vardı, Slaviçek yok..
*
Devam ediyor Nezval
Nâzım/ Prag 7 Nisan 1958

Nâzım?ın Prag?ı ne kadar sevdiğinden, özlemine ve sıkıntılarına rağmen kente olan aşkından dem vuruyor Güzin Hanım. Nâzım?ın bu kubbeli kenti onlara nasıl ballandırarak anlattığını, ama zaman zaman gökyüzü gri kentlerden de bezdiğini, içini nasıl döktüğünü anımsıyor.
Biraz kafam karışıyor. Nezval o günlerde dünyadan göçüp gitmemiş miydi?.. 6 Nisan 1958 değil miydi Nâzım?ın çok sevdiği bu Çek şair-yazarın ölümü?. Güzin Hanıma göre, ?Nâzım?dı bu?; Nezval?in ölümünü tabii ki gününde, hatta anında duymuştu; ama ona göre devam ediyordu, edecekti. Mutlaka bunu betimlemişti şiirin bitiminde…
Nâzım biter miydi, bitebilir miydi? Tıpkı onun gibi…

Yazan: Tuna Kargılı
17 Haziran 2010 tarihli Milliyet Kitap

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here