Kısa öykünün büyük ustası Anton Çehov (1860-1904), dostu ve yayıncısı Aleksey Suvorin’e 1888?de yazdığı bir mektupta bir ‘aşk reçetesi’ sunuyordu. Dünya edebiyatına, öykü sanatını temelinden değiştiren yüzlerce öykü; tiyatro sanatına Martı, Vanya Dayı, Üç Kızkardeş ve Vişne Bahçesi gibi başyapıtlar armağan eden Çehov, aynı zamanda iyi bir hekimdi. Hekimliğinden de gelen gözlem gücüyle tıp, hastalar, hastalıklar, hastaneler, hekimler üstüne öyküler de kaleme almıştı. Doktor Çehov’dan Öyküler’de, onun bu tür öykülerini ilk kez bir araya getirdik. Çehov?un bu kitaptaki karakterlerine, hastalarına gösterdiği sevecenlik ve insancıllıkla yaklaştığını; gündelik yaşamın bağrından gelen, umarsız karakterlerini, tıpkı hastaları gibi, hep ‘iyileştirmeye’ çalıştığını göreceksiniz. Tıpkı Shakespeare ve Dostoyevski gibi, Çehov da, her zaman hemşerimiz ve çağdaşımız olan yazarlardan.
“Tıp, nikâhlı karım benim, edebiyat ise metresim. Birine kızarsam, geceyi öbürüyle geçiriyorum. Bu davranışımı belki biraz uygunsuz bulabilirsin, ama en azından sıkıcı değil. Hem zaten, benim bu ikiyüzlülüğümden ikisinin de bir şey kaybettiği yok!”
Anton Çehov
Kitabın Birinci Bölümü
Yeni düzenden önce göreve başlamış bulunan yaşlı sorgu yargıcı Grişutkin ile melankolik yaradılışlı doktor Svistitski1 birlikte bir otopsiye gidiyorlardı. İlerledikleri köy yolunda karanlıktan göz gözü görmüyor, ardı arkası kesilmeyen bir yağmur yağıyordu.
Sorgu yargıcı; ?Ne pis hava!? diye homurdandı. ?İnsanlığı, uygarlığı bırakın bir yana, işe yarar bir iklimimiz bile yok! Bizimkine de memleket demişler! Hem de Avrupa?ymışız!..
Gökyüzü yarılmış sanki, durmak bilmiyor, alçak!?
Böyle dedikten sonra arabayı süren uşağı Mişka?ya çıkıştı: ?Sen de çabuk sür atları, kör olası!
Eğer dişlerini dökmemi istemiyorsan elini çabuk tut!?
Derin derin içini çekip ıslak kürküne sarınan doktor; ?Ne garip, Agey Alekseyiç!? dedi.
?Benim havaya pek aldırdığım yok, ancak içimi ezen, tuhaf bir önsezi var yüreğimde. Az sonra başıma bir felâket gelecekmiş gibi bir duygu içindeyim. Ne bileyim. Ölüden mikrop kapabilirim, sevdiğim bir yakınımı yitirebilirim…?
?Siz de tıpkı kadınlar gibisiniz, azizim! Hiç olmazsa Mişka?dan utanın da onun yanında önsezilerden söz etmeyin! Şu anda içinde bulunduğumuz durumdan, şu berbat yağmurdan daha kötü ne olabilir? Size bir şey söyleyeyim mi, Timofey Vasilyeviç? Ben bu durumda daha fazla gidemeyeceğim. İsterseniz öldürün beni, gidemem! Bir yer bulup konaklayayım. Buraya yakın oturan bir tanıdığınız var mı??
?İvan İvanoviç Yojov?un evi var,? dedi. ?Hemen ormanın arkasında, köprüyü geçince.?
?Şu bizim General Yojov mu? Sür oraya! Çoktandır görüşmedik şu günahkâr ihtiyarla!?
Ormandan, daha sonra köprüden geçtiler; önce sola, sonra sağa saptılar; sulh mahkemesi başyargıcı Yojov?un çiftlik evinin geniş avlusuna girince Grişutkin arabadan atladı, ışık görünen pencerelere bakarak, ?Moruk evde,? dedi. ?Evde olması çok iyi. Karnımızı doyurur, bir şeyler içer, geceyi burada geçiririz. Mıymıntının tekidir ama konukseverliğine diyecek yoktur.?
Holde onları Yojov karşıladı. Muşmula gibi buruşuk suratı sert kıllarla kaplı, ufak tefek bir ihtiyardı.
?Oo, ne iyi ettiniz de geldiniz! Hoş gelmişsiniz!? dedi. ?Sofraya az önce oturmuştuk, domuz söğüşü yiyorduk… Otuz üç ve derhal! İçerde başka bir konuğum daha var. Savcı. Beni almaya gelmiş, yarın birlikte bir toplantıya katılacağız… Otuz üç ve derhal!?
Grişutkin ile Svistitski oturma odasına girdiler. Mezelerle, şaraplarla donatılmış, geniş bir masa duruyordu ortada. Masada ev sahibinin kızı Nadejda İvanovna ile savcı Tülpanski oturuyorlardı. Esmer genç kadın, kocası yakınlarda öldüğü için tepeden tırnağa karalar giymişti. Genç bir adam olan savcının yüzü mavi damar ağıyla kaplıydı, uzun favorileri vardı.Yojov masada oturanları parmağıyla göstererek, ?Tanışıyor musunuz? Bu bizim savcı,? dedi. ?Bu da kızım…?
Esmer dul gözlerini kısıp gülümseyerek yeni gelenlere elini uzattı. Yojov kadehine votka doldurarak, ?Baylar, hoş geldiniz!? dedi. ?Hadi, davranın bakalım! Kadehimi onurunuza kaldırıyorum! Otuz üç ve derhal! Sağlığınıza!?
İçkilerini bir dikişte bitirdiler. Grişutkin önce ağzına bir hıyar turşusu attı, sonra domuz söğüşüne uzandı. Doktor derin derin içini çekmekle yetindi. Tülpanski yanındaki bayandan izin isteyip bir puro yaktı. Bunu yaparken öyle yayvan yayvan sırıttı ki, ağzında tastamam yüz diş var sanırdınız.
Yojov, ?E, baylar, tembellik etmeyin bakalım!? dedi. ?Kadehler boş bırakılmaz! Yargıç bey, doktor! Şimdi hekimlerin onuruna içelim! Severim hekimleri! Özellikle gençlerin hayranıyımdır! Otuz üç ve derhal! Kim ne derse desin, gençler her zaman en önde gidecektir! Sağlığınıza!?
Savcı Tülpanski dışında herkes birbiriyle konuşmaya başladı; savcı ise suskun oturuyor, burnundan tütün dumanları püskürüyordu. Tavırlarından kendini soylu takımından saydığı, doktor ile sorgu yargıcını küçük gördüğü gözden kaçmıyordu.
Yemek bitince Yojov, Grişutkin ve savcı prafa oynamak için başka bir masaya geçtiler, doktor ile Nadejda İvanovna ise piyanonun yanına çekilerek koyu bir sohbete daldılar.Güzel dul, ?Otopsiye mi gidiyorsunuz, doktor?? diye başladı. ?Ölü kesmek kolay iş değil. Yüzünüzü buruşturmadan, gözünüzü kırpmadan neşteri elinize alıp cansız bir insanın bedenine saplamak çelik gibi irade ister. Ben, biliyor musunuz, doktorlara büyük hayranlık duyarım. Bence onlar herkesten farklı, kutsal varlıklardır. E, doktor, neden böyle üzgün görünüyorsunuz??
?Nedense içimde garip bir önsezi var,? dedi doktor. ?Beni ağırlığıyla ezen bir önsezi… Sevdiğim birini yitirecekmişim gibi bir duygu içindeyim.?
?Evli misiniz, doktor? Burada yakınlarınız var mı??
?Hiç kimsem yok. Yalnızım, yakın bir tanıdığım bile var sayılmaz. Söyler misiniz, hanımefendi, önsezilere inanır mısınız??
?Ah, çok, çok inanırım.?
Doktor ile güzel dul önseziler üzerine konuşadursunlar, Yojov ve Grişutkin arada bir oyunu bırakıp masaya içki almaya gidiyorlardı. Oyunda yenilen Yojov gece saat ikiye doğru birden ertesi günkü toplantıyı anımsadı, alnına vurarak, ?Çocuklar, biz ne yaptık?? dedi. ?Yarın sabah erkenden toplantıya katılacağız ama oturmuş, iskambil oynuyoruz. Hadi hemen yataklara! Otuz üç ve derhal! Nadya, sen de doğruca odana! Marş, marş! Duruşmanın bittiğini duyururum!?
Nadejda İvanovna doktorla vedalaşırken, ?Böyle bir gecede uyuyabilirseniz ne mutlu size!? dedi. ?Yağmur pencere camını tıklatırken, bahçede zavallı çam ağaçları rüzgârda uğuldarken benim gözüme uyku girmez. Şimdi gider, elime bir kitap alır, sonra can sıkıntısından patlarım. Öldürseler uyuyamam! Koridorda, kapının karşısına düşen pencerede kandilin ışığı gözüküyorsa, bilin ki ben uyumuyorum, sıkıntıdan kendi kendimi yiyorum.?
Doktor ile sorgu yargıcı kendilerine ayrılan odada yere serilmiş, kuş tüyünden kocaman iki yatak buldular. Doktor soyunur soyunmaz kendini döşeğe attı, yorganı başına çekti. Sorgu yargıcı da soyunup yattı ama yatağında bir o yana, bir bu yana döndü durdu; sonra kalkıp odada dolaşmaya başladı.
(…)
Kitabın Künyesi
Doktor Çehov’dan Öyküler
Anton Pavloviç Çehov
Çevirmen : Mehmet Özgül
Can yayınları
Yayıma Hazırlayan: Esra Özdoğan
Mizanpaj – Dizgi: Gelengül Çakır
Yayın Tarihi: Aralık 2004
243 sayfa / 1. Baskı