Dostoyevski: Zarfı açtım. Ondandı. “Bağışlayın beni!” diyordu.

dostoyevskiGecelerim o sabah bitti. Berbat bir gündü. Yağmur kederli tıpırtılarla pencere camlarını dövüyordu. Odam karanlıktı, dışarıda puslu bir hava vardı. Ağrıdan çatlayan başım dönüyordu. Bütün bedenimi ateş basmıştı. Bir aralık Matriyona’nın sesini duydum tepemde.
– Postacı sana bir mektup getirdi, bey.
– Mektup mu? .. Kimden?
Heyecandan ayağa fırlamıştım.
– Bilmem ki, bey. Bak hele içine, belki orada yazılıdır.

Zarfı açtım. Ondandı. “Bağışlayın beni!” diyordu.
“Ayaklarınıza kapanarak beni bağışlamanızı diliyorum. Hem sizi, hem de kendimi aldattım. Bir düş, bir hayaldi bu. Bugün sizi düşündükçe içim parçalandı. Beni bağışlayın! Ne olur, beni suçlamayın. Çünkü size karşı hiç değişmiş değilim. Sizi seviyor, sevgiden de büyük bir duygu besliyorum. Tanrım! Elimden gelse de ikinizi birden sevebilseydim … Ne olur, siz o olsaydınız! (Ah Nastenka, bu sözünüzü hiç unutabilir miyim?) Sizin için şimdi neler yapmak istemezdim! Ne durumda olduğunuzu, ne kadar üzüldüğünüzü biliyorum. Kırdım sizi. Ama herhalde bilirsiniz, seven gönül kırgınlığı çabuk unutur. Siz de beni seviyorsunuz. Teşekkür ederim. Beni sevmiş olduğunuz için teşekkür ederim. Çünkü bu sevgi, uyandıktan sonra uzun süre unutulmayan tatlı bir düş gibi saplandı yüreğime. Çünkü bana içinizi kardeşçe açunız; huzur vermek, iyi etmek, korumak için yaralı yüreğimi kabul etmek büyüklüğünü gösterdiniz. Beni bağışlamakla, anınızı sonsuz şükran duygularımla birlikte bir kat daha yüceltmiş olursunuz. Anınızı yaşadığım sürece yüreğimde taşıyacağım. Onu koruyup bağlı kalacağım, benden hiçbir ihanet görmeyecek. Çünkü ben önce kendi kendime ihanet edemem. Daha dün bu kalbin, ait olduğu kimseye bir an içirıde nasıl döndüğünü gördünüz. Sizinle görüşeceğiz; beni terk e . tmez, gelirsiniz. Her zaman arkadaşım, kardeşim olacaksınız … Karşılaştığımız zaman bana elinizi uzatacaksınız, değil mi? Elinizi uzatacak, bağışladığınızı söyleyeceksiniz. Beni hala eskisi kadar seviyor musunuz? Ah, ne olur, sevin beni, unutmayın. Çünkü şu anda sizi o kadar seviyorum ki, bilemezsiniz! .. Hem sizin sevginize layığım, hak edeceğim onu, sevgili dostum! Önümüzdeki hafta evleneceğim onunla. Geri döndüğü zaman beni hala seviyordu, hiçbir zaman da unutmamışu … Mektubumda onun sözünü ettiğim için beni bağışlayın. Ama onunla birlikte size gelmek istiyorum. Onu da seveceksiniz, öyle değil mi? Beni bağışlayın, unutmayın ve sevin.”

Mektubu bir daha, bir daha okudum. Gözlerim dolmuştu. En sonunda mektup elimden düştü, yüzümü ellerimle kapadım. Matriyona’nın sesi yeniden duyuldu:
– Bak bey, sana ne söyleyeceğim!
– Söyle bakalım, ana. . Tavandaki örümceklerin hepsini temizledim. Aman bu fırsatı kaçırma, ya evlen, ya da gülüp eğlenmek için arkadaşlarını çağır; bir şeyler yap işte … Matriyona’ya baktım. Nedendir bilmem, henüz genç ve dinç olan bu kocakarı, o anda gözlerinin feri kaçmış, yüzü buruşmuş, beli bükülmüş, iyice yaşlanmış göründü. Odam da aynı hizmetçim gibi köhne bir havaya bürünmüştü. Duvarlar, döşemeler soluklaşmış, eşyalar rengini atmıştı. Her taraftan örümcekler sarkıyordu. Pencereden dışarı bakınca, karşıki evin de çökmüş, donuklaşmış bir görünüşe büründüğünü, sütunların badanasının parça parça döküldüğünü, dış süslerinin kararıp yer yer çatladığını gördüm. Duvarlar o parlak sarılığını yitirmiş, bozlaşmıştı. Güneş, yağmur bulutunun arkasından şöyle bir bakıp sonra tekrar gizlendiği için mi böyle her şey gözüme renksiz gözükmüştü? Yoksa hüzünlü, somurtkan geleceğimi bir süre hayalimde canlandırarak, on beş yıl sonraki durumumu gene yalnız, gene aynı odada, yıllar geçtiği halde zerrece akıllanmayan Matriyona ile birlikte daha da yaşlanmış olarak mı görmüştüm?

Ama sana kin bağlamak mı, Nastenka? .. Tertemiz, pırıl pınl mutluluğuna gölge düşürmek mi? Acı sitemlerimle seni kederlendirip gizli azaplar vererek, en mutlu anlarında yüreğinin acıyla çarpmasını ister miyim? Gelin olduğun gün, onunla birlikte yürürken siyah saçlarını süslediğin narin çiçeklerden tekini bile soldurabilir miyim? Bunları ben mi yapacağım, Nastenka? Asla, asla! Göklerin her zaman açık olsun, sevimli gülümseyişin parlaklığım, mutluluğunu yitirmesin. Yapayalnız yaşayan, sana karşı şükranla çarpan bir yüreğe tattırdığın mutluluk anından dolayı seni hep hayırla anacağım.
Ulu Tanrım! O ne uzun, mutlu bir andı! Bir insana böyle bir an yaşam boyu yetmez mi?

Dostoyevski
Beyaz Geceler
Çeviren: Mehmet Özgül
İletişim Yayınları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir