Edebiyatta Yer Alan Sıradışı Baba-Oğul Çatışmaları

kafkaBaba-oğul çatışmasına edebiyat alanında baktığımızda oldukça sıradışı hikayelerle karşılaştık. İşte edebiyatta yer alan sıradışı baba-oğul çatışmaları

 

1. Kafka’nın yaşamı baştan sona güçlü ve sert bir baba imgesinin gölgesinde geçer, babasıyla aralarında hiçbir zaman yakın bir ilişki kurulamaz. Bu sağlıksız baba-oğul ilişkisi Kafka’nın içine kapanmasını hızlandırır. Babasına anlatamadığı çok şey vardır Kafka’nın. Anlatmayı düşündüğündeyse kendisini ve babasını yaşlanmış bulur. Ve sonrasında, “Babaya Mektup” kitabını edebiyata kazandırır.

2. Cemal Süreya’nın oğlu Memo Emrah fikirsel olarak babasından çok farklıdır. Memo Emrah, akrabalarının yanında vakit geçirdikten sonra “İslamcı” biri haline gelir. Ve babasıyla aralarındaki fikir ayrılıkları şiddetli tartışmalara döner. Bir gün Cemal Süreya’nın eski karısıyla oğlu arasında bir gerginlik yaşanır. Tartışma sırasında oğlu Memo’nun yumruğu, -yanlışlıkla mı bilemeyiz- Cemal Süreya’nın başına isabet eder. Bu tarz olaylar aralarında sürekli yaşanır ve Süreya oğlu tarafından sürekli hırpalanır. Babasının yolundan gitmek istemeyen oğlu, şair babasını çok üzer.

3. Dostoyevski, çocukluğunu çoğu zaman sarhoş bir baba ve hasta bir anne arasında geçirir. Daha küçük yaşlardayken annesini tüberkülozdan kaybeder. Annesinin ölümünden sonra da disipliniyle tanınan bir mühendislik okuluna gönderilir. Dostoyevski, oğluna düzenli gelir sağlamayı reddeden bir babaya sahiptir. Bu durum onun hastalıklı içe kapanıklığını daha da artırır. Babasıyla arasındaki bu sağlıksız ilişkinin bir sonucu olarak; babasının ölüm haberini de ondan uzaktayken alır. Ve Dostoyevksi, onun ölümünü istediği düşüncesi yüzünden depresyona girer. Sara nöbetlerinin ilkini hayatının bu döneminde geçirir.

4. Halikarnas Balıkçısı lakabıyla bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın, babasıyla arası pek iyi değildir. Ve bir gün, Halikarnas Balıkçısı henüz 28 yaşındayken, babasıyla arasında hararetli bir tartışma çıkar. Tartışmanın konusu, yazarın Aniesi adındaki karısıdır. -Söylenenlere göre o dönemde şairin babasıyla karısı arasında yasak bir ilişki olduğu dedikodusu varmış.- Aralarındaki tartışma şiddetlenince yazar silahını çekip babasına ateş eder. Babasını öldüren Halikarnas Balıkçısı bu sebeple 14 yıl hüküm giyer.

5. Halit Ziya Uşaklıgil’in iki oğlu vardır. Oğlu Vedat, Batı müziği eğitimi görmüş iyi bir piyanisttir. Yaşadığı bazı sıkıntılar sebebiyle, tıpkı Halit Ziya’nın diğer oğlu gibi o da intihar eder. Ve böylece Halit Ziya hayatında ikinci kere evlat acısı yaşamış olur. Sonrasında yazar, “Bir Acı Hikaye” adlı kitabında, oğlu Vedat’ın dramını ve yaşadığı büyük acıyı uzun uzun anlatır.

6. Emin Ersoy, M. Akif’in üç oğlunun ortancasıdır. M. Akif, yaşamı boyunca oğlu Emin’i hiç yanından ayırmaz ve pek çok ili birlikte gezerler. Hatta bununla ilgili olarak “Ben öleceksem oğlum da benimle ölsün” dediği kaynaklarda yer alır. Emin babasıyla geçirdiği yıllardan sonra askerliği sırasında hapse girer. Hapisten kaçar ancak yakalanır. Sonrasında da çok kötü bir yaşam geçirir. Meyhanelere düşer, eroinman olur. Hatta ona layık bir evlat olmadığını düşündüğü için, M. Akif’in oğlu olduğunu sakladığı söylenir. Hırsızlık yaptığı ve gazetecilere gidip kendisini tanıtarak para istediği olur. Ama kimseden bir yardım görmez. Ve nihayetinde soğuk bir kış gecesinde İstanbul Beşiktaş’ta bir kamyon kasasında ölü olarak bulunur. Onu çok seven babası, yaşama çok erken veda ettiği için; oğlunun ölüm şeklinden haberdar olamaz.

7. 1895’te doğan Haluk, Tevfik Fikret’in içinde bulunduğu büyük ümitsizlik ortamında kendisine adeta yeni doğan kurtarıcı bir ışık olarak görünür. Tevfik Fikret oğlunu en iyi okullarda okutur, mühendislik eğitimi alması için yurt dışına gönderir. Ancak umudu, onun eğitimini tamamlayıp kendi ülkesine dönmesinden yanadır. Haluk ise dönmeye hiç niyetli değildir. Ve orada babasının hayal ettiğinden çok farklı bir yaşam sürer. Tevrik Fikret 1915’te hayatını kaybettiği sırada, oğlu yine Amerika’dadır. Tevfik Fikret’in ise “Yıkılıyorum… Yavrum, yavrum!” diye yaşama veda ettiği söylenir.

8. Ümit Yaşar Oğuzcan’ın melankolik bir şair olduğu herkesçe bilinir. Ancak yaşamı boyunca 24 kez intihara kalkıştığını pek kimse bilmez. Şairle ilgili asıl çarpıcı detaysa bambaşkadır. Şairin 17 yaşındaki oğlu bir gün babasının bu yaptığını yapmaya çalışır ve Galata Kulesi’ne çıkıp kendisini aşağıya atar. Başına gelen bu sarsıcı olaydan sonra Ümit Yaşar Oğuzcan kahrolur ve oğlunun arkasından şu dizeleri söyler:

“Bu adam benim babam, ataerkilliği dağlardan büyük.”

9. Klaus Mann, yazdıklarının sürekli babasının eserleri ile değerlendirilmesinden dolayı, ailesini “Yaşamımın en sancılı sorunu” olarak adlandırıyordu. “Benim adım ve babamın ünü birlikte anılıyor. Bu durumun benim edebiyata başlamamı kolaylaştırdığı düşünülüyor. […] Ben daha kendi okurumu bulamadım.”
Kendisine uzak duran babası ile olan ilişkisi sürekli çelişkiliydi. Günlüğüne babası ile ilgili şunları yazmıştı: “Bana karşı çok soğuk.Buz gibi” Thomas Mann, oğlu Klaus’un ölümünden kısa bir süre sonra şunları söyler:
“Eserleri her ne kadar bir hafiflik taşısa ve çabuk yazılmış hissi verse de, ben ciddi olarak, onun kendi kuşağının en iyilerinden olduğuna inanıyorum.

Kaynaklar:

Ana Sayfa

Cafrande.org


https://tr.wikipedia.org

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir