Faşizm hakkında dört “küçük” hatırlatma

medeniyet kaybı1. Faşizmin her daim güncelliği

Kabul; olur olmaz faşizmden söz etmek, solun -özellikle Türkiye’de- verimsiz ve daraltıcı bir kolaycılığıdır. Mamafih, rejimler ve siyasetler düzleminde her vakayı faşizm teşhisiyle açıklamak ne kadar yersizse, ideolojik söylemler ve gündelik hayat içinde yığınla faşist etmenin varlığını teşhis etmek o kadar yerli yerindedir.’ Bütüncül bir sistem ve siyaset olarak faşizm -çok şükür!- o kadar bol miktarda bulunmuyor; buna karşılık faşist ideolojinin ve davranışın ‘partikülleri’ her an her yerde hazır ve nazırdır. Adorno’nun “kapitalizmden söz etmeyen faşizmden de söz etmesin” mealindeki ünlü sözü bu anlamda yorumlanmak…

2. Küçük adam ve faşizm

Faşizmin en ürpertici yanlarından biri, toplumun alt sınıflarından ezilip horlanan insanlan kendine bağlamasıdır. Zaten ne denli gaddar ve kıyıcı olurlarsa olsunlar sair otoriter, totaliter rejimlerden faşizmi ayıran da budur. Faşizmin iktidara gelişi, “aşağıdakilerin” kör öfkesini seferber etmesiyle olur. “Yukarıdakilere”, yönetenlere, bilenlere (entelektüellere), zenginlere karşı parlayan kör öfke, o kör haliyle pohpohlanır, okşanır. Asla aşağıdakilerin yönetmesine, bilmesine, zenginleşmesine dönük bir teşvik değildir bu. Eşitsizliği doğuran otoriter ve hiyerarşik ilişkilerin değişmesiyle ilgili bir vaad yoktur. Yozlaşmışlıkla, toplumuna yabancılaşmışlıkla veya ihanetle damgalanan otoritenin yerini; onun gibi riyakâr ve namussuz olmayan, dobra, hakbilir ve dürüst bir otoritenin alacağı vaadi vardır. Faşist hareket, sunduğu ‘adil otorite’ hayaliyle aşağıdakilerin, ezilenlerin kör öfkesini, hıncım örgütler. Faşizmin kitle ruhunun psikanalitik tahlilini yapan Wilhelm Reich’ın kıymetli eserine2 verdiği adla “sıradan, küçük adam”ı dolduruşa getirir. “Sıradan, küçük adam”ı yine sıradan, küçük bırakır -hattâ hayat pratiği itibariyle daha sıradanlaştırıp daha küçültür; ama onun kendini bir büyük organizmanın (milletinin) parçası gibi ve bir yüce gücün (devlet) himayesi altında hissederek şişinmesini sağlar. Faşizm işte bu yönüyle bir öz-yıkım ideolojisidir.

3. “Sıradan” faşizm

“Sıradan, küçük insanın” öz-yıkımcı kör öfkesini dışavur-ması, “yukarılarda” olan bitenler hakkında hıyanet ve komplo teorileri üretmesi, karmaşık meselelere basit köklü çözümler (“asacaksın”) tasarlaması ve o çözümleri kendisinden umduğu birtakım “kuvvetli” adamlara hayran olması; faşizmin mükem-melen sistemleştirdiği ‘güdülerdi’.Gündelik hayat ideolojisi içinde gömülü bu düşünsel güdülen kuvveden fiile çıkartarak bir siyasal eyleme dönüştüren, faşizm oldu. Ancak, Umberto Eco’nun “kök-faşizm” (veya “ilksel faşizm”) üzerine çarpıcı makalesinde3 vurguladığı gibi, bu güdülerin kendisi faşizmin icadı değildir – hammadde olarak zaten vardırlar. Nitekim faşizmin klasik döneminin (altın çağının) İkinci Dünya Savaşı’yla sonlanmasmın ardından da, bu güdülere hitap eden bir dizi siyaset yürütüldü, söylem kuruldu: Soğuk Savaş anti- komünizmi, bir sürü sağ popülist hareket… Nice demagog, bu güdülere hitap ederek revaç buldu. Güce tapma eğilimi; bireyi ve aklı eriten mitlere, törenlere, simgelere meftunluk; yabancı veya farklı olanı aşağılayan, şey-tanlaştıran önyargılar; hasım sayılana karşı sınırsız, ilkesiz ve ahlâksız demagoji; beri yandan yargılayıcı, kıstırıcı katı ahlâkçılık… içki masalarında, gündelik sohbetlerde, dedikodularda soluk alıp veren bu gibi “sıradan faşizm” unsurları her zaman derlenmeye, seferber edilmeye amadedir. Bir tür ‘nöbetçi faşizm’ işlevi gören “sıradan faşizm”, neo-faşist gruplarla bağlantılı devlet içi kontrgerilla yapılarından da tehlikeli bir faşist potansiyeldir.

4. Post-faşizm

Faşizmin Batı’daki klasik dönemi, “kitle toplumu”nun doğum sancılarının yaşandığı bir çözülme devresiydi. Sınıf (alt-) kültürlerinin bütüncül şemsiyesi parçalanmakta, insanların ve hayat alanlarının atomizasyonu hızlanmaktaydı. Klasik faşist akım, bu kaos ortamında, iyice ‘ufalanan’ insanlara tutamak sunarak büyüdü. Şimdilerde de faşizmin klasik dönemini epey andırır bir çözülme dönemini yaşıyoruz. Toplumsal kimliklerin ve insanlara aidiyet veren örgütlerin, cemaatlerin bağlayıcılıkları tükeniyor. İyice küçültülen “küçük insan”ların tutunacak dal ihtiyacı, can havli raddesine ulaşıyor. Atomlaşma ve anonimleşmenin had safhaya vardığı bu evre, sıradan, gündelik faşizmin dinamiğini hızlandırıyor. Modernliğin birçok veçhesi ve ürünü gibi, faşizmin de “post”u (sonrası) var: Post-fa-şizm. Post- faşizm, sıkı örgütlenmelerden ziyade geçici buluşmalarla, anonim ortamlarda, gevşek söylemlerle, medyatik yöntemlerle varolan bir faşizmdir. Yaşam dünyaları fragmanla-şan, görüş menzili iyice azalan “küçük adam”ı ‘yormaz’; ona haftasonu eğlencesinin veya TV seyrinin sağladığı türden bir esneklik ve sorumsuzluk imkânı sunar. Klasik faşizmin kalbi sıkı bir örgütsel aygıttı; “küçük adam’ların sıradan faşizmi ise kitle desteğini teşkil ediyordu. Post- faşizmde ise “küçük adam”ın sıradan faşizmi hareketin kalbine yerleşmektedir; söylem ve eylem bağları neredeyse mutlak anonimleşmeye imkân tanıyacak ölçüde esner. Medya (bilhassa televizyon), dünya olaylarına ve hayata bakış kalıbıyla, belki post- faşizmin en sıkı örgütüdür. İtalya, gerek klasik faşizmin vârisi olan partinin modernleşmesiyle, gerekse Berlusconi’nin televizyon faşiz-miyle, post-faşizmin de öncülüğünü yapıyor…

TANIL BORA
Medeniyet Kaybı
Milliyetçilik ve Faşizm Üzerine Yazılar
Birikim Yayınları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir