“Boş gecelerini değil,/boydan boya ömrünü ver inkılaba…” diye perçinler Nâzım Hikmet, ‘Benerci Kendini Niçin Öldürdü’de, ‘güneşli günler göreceğine’ dair olan inancını. Şairin, İngiliz sömürgesi altındaki Hindistan’da ‘tam bağımsızlık’ uğruna, tüm yaşamını özgürlük mücadelesine adayan Benerci adlı bir Hintli kahramanın öyküsünün eşliğinde, ‘ihanet’, ‘sadakat’ ve ‘inanç’ kavramlarını kurcaladığı Nâzım Hikmet’in Benerci Kendini Niçin Öldürdü? adlı uzun şiiri 1932 yılında yayımlanmıştır. (Şehnaz Pak, Radikal Gazetesi, 28/03/2002)

Benerci Kendini Niçin Öldürdü’nün yayımlanacağı günlerde Nazım Hikmet, kendisiyle yapılan ve Çığ dergisinde ( 1 Ekim 1931) yayınlanan bir konuşmada şunları söylemiştir:
– Yeni bir kitabınız çıkıyormuş. Kitabın ismi nedir? Büyüklüğü nedir? Muhtevası nedir?
– Evet, yeni bir kitabım çıkmak üzere. İsmi: Benerci kendini Niçin Öldürdü?. Büyüklüğü, zannedersem 110 sahife olacak. Bu, bir romandır. Yalnız, biraz benim anladığım manada bir roman.
– Yani nasıl?
– Bu sualinize cevap verecek değilim. Eğer bu kitapta, benim anladığım manada biraz olsun yapabildiysem, siz de kitabı okur anlarsınız. Eğer yapamadıysam, burada boşu boşuna nazariye yürütmekte mana yok.
– Romanınızın tezi var mıdır? Varsa nedir?
– Benim kanaatime göre; tezi olmayan, yüzde yüz tezsiz roman, hikaye, hatta şiir, muayyen bir manada yoktur. Yalnız bazı yazıcılar, eserlerinin tezini, kendileri de farkına varmadan, ınsıyakı bir surette yaparlar, hatta müdafaa ederler.. Maruf tabiriyle, en saf bir aşk ve ölüm şiiri bile; muayyen bir inkişaf merhalesinde bulunan muayyen bir cemiyetin, muayyen bir içtimai muhitinde yaşıyan muayyen bir şairinde aşkın ve ölümün ifadesidir. Tabii bu, ana hattında böyledir.
Benim romana gelince.. Ben işlerimi mümkün mertebe az insiyak, çok şuurla yapmasını severim. Romanım tezlidir. Tezi şudur: Mefkureci olanlar, ne zaman, nasıl, hangi şartlarda kendi kendilerini öldürmek hakkını haizdirler?
Roman Hindistan’da geçer. Kahramanları; Hintlilerin hakiki kurtuluşu ve Hindistan’ın hakiki istiklali için, Britanya emperyalizmine ve Gandiciliğe karşı mücadele eden inkilapçılardır.”

?Benerci kendini niçin öldürdü??
(*) “Hikaye, Hindistan?da İngiliz emperyalizmine karşı Komünist Parti saflarında savaşan Benerci isimli bir devrimcinin etrafında döner.
Benerci, Komünist Parti?nin Kalküta İl Komitesi üyesidir. İl Komitesi?nin gizli bir toplantısı polis tarafından basılır. Yakalanan İl Komitesi üyelerinin altısı tutuklanırken, Benerci, İl Komitesi üyesi olduğu bilindiği halde serbest bırakılır. Arkadaşları Benerci?yi ajan olmakla suçlarlar. Yakın arkadaşlarından Somadeva da böyle düşünmektedir. Benerci moral bozukluğuyla intiharı düşünür. Ara diyaloglarla, Benerci kendilerini ele verenin, tesadüfen tanışıp duygusal ilişkiye girdiği İngiliz kadın olduğunu anlar. Bu sefer hapse atılır, durumu Somadeva?ya anlatınca o da inanır. Benerci artık hapiste bir kahramandır. Ve çıkıp hareketin başına geçmesi beklenmektedir. Fakat bu kez, artık eski niteliklerini kaybettiğini ve bu halde hareketin başına geçerse hareketi geriye çekeceğini düşünerek intihar etmek ister ve eder de.”(*) F. Özgür / Kızılbayrak /2000/ sayı: 20

Kitabın Künyesi
Benerci Kendini Niçin Öldürdü?
Yazar: Nazım Hikmet
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 284 sayfa

BENERCİ KENDİNİ NİÇİN ÖLDÜRDÜ?

BİRİNCİ KISIM
BİRİNCİ BAP
BİR GENÇ ADAMA… HAKÎM HERAKLİT’E…
YILDIZLARA VE AŞKA DAİRDİR…

I
Şehir
uzakta.
Genç adam
ayakta.
Akıyor şehirden geçen nehir
genç adamın ayakları dibinden.
Genç adam
piposunu çıkarıyor cebinden
aranıyor kibriti.
Bakıyor akar suya
düşünüyor Heraklit’i,
düşünüyor büyük hakîm Heraklit’i genç adam…
Kim bilir belki böyle bir akşam,
böyle bir akşam,
Heraklit alnını
yeşil gözlü zeytinliklerde akan
suya eğdi
ve dedi:
«” Her şey değişip akmada,
bu hâl beni hayran bırakmada..»

Heraklit, Heraklit; ne akıştır bu!.
ne akıştır ki bu, dalgalarında
dağlıdır alnı en mukaddes putun
kızgın demir damgasıyla sukutun.
Gebedir her sukut bir yükselişe.
Ne mümkün karşı koymak
bu köpürmüş gelişe..
Heraklit, Heraklit!.
akar suya kabil mi vurmak kilit?

Şehir
uzakta.
Genç adam
ayakta.
Akıyor şehirden geçen nehir
genç adamın ayakları dibinden.
Genç adam
kibritini çıkarıyor cebinden
yakıyor piposunu.

II

Dikine mustatil bir apartımanın
en üst katında
dört köşe bir oda.
Perdesiz pencereler.
Pencerelerin dışında yıldızlı geceler.
Genç adam
alnını dayamış cama.
Ben, romanın muharriri
diyorum ki genç adama:
” Delikanlım!.
İyi bak yıldızlara,
onları belki bir daha göremezsin.
Belki bir daha
yıldızların ışığında
kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin..

Delikanlım!.
Senin kafanın içi
yıldızlı karanlıklar
kadar
güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.
Yıldızlar ve senin kafan
kâinatın en mükemmel şeyidir.

Delikanlım!.
Sen ki, ya bir köşe başında
kan sızarak kaşından
gebereceksin,
ya da bir darağacında can vereceksin.
İyi bak yıldızlara
onları göremezsin belki bir daha…

Delikanlım!.
Belki beni anladın,
belki anlamadın.
Kesiyorum sözümü.

İşte kapı açıldı
geldi beklenen kadın..
«” BEKLETTİM Mİ?»
«” ÇOK…
Ama zarar yok..»

Kadın
yakaladı genç adamı
elinden.
Genç adam
yakaladı kadını belinden.
Bir yumrukta kırdı camı.
Oturdular pencerenin içine.
Sarktı ayakları gecenin içine…
Işıklı bir deniz dibi gibi
başlarında, sağda, solda gece yanıyor.
Ayakları karanlık boşluklara sallanıyor..
Sallanıyor ayakları
sallanıyor ayakları…
……….. DUDAKLARI ……

Sevmek mükemmel iş delikanlım.
Sev bakalım…
Mademki kafanda ışıklı bir gece var,
benden izin sana,
seeeeev
sevebildiğin kadar…

Previous Story

Kayıp Hizmetçi Vakası – Tarquin Hall

Next Story

Komünist Ufuk üzerinden Jodi Dean’in halka bakışı – M.Deniz Schulze

Latest from Nazım Hikmet

Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ