Frankenstein’ın canavarı ezilmekte, ezildikçe ezmektedir.

yeraltindan-notlarFyodor Mihailoviç Dostoyevski Yeraltından Notlar adlı eserini 1864 yılında yayımlamıştır. Bu eser çığır açıcı niteliğe sâhip kabul edilmektedir. Varoluşculuk ve modernizm akımlarının kapısını açan anahtar olduğu tarihe not düşülmüştür. Kitap taşkın bir anlatıcının ağzından ezilmişlik duygusuyla geçen bir ömrü aktarmaktadır. İnsan aşağılanmaktadır, bunu dile getirir, fakat öfkelidir ve öfkesi öylesine ölçüsüzdür ki aslında ne kadar üzgün olduğunu daha da belirgin kılar.

Kendini aşağılık hissettirenlere kızarak güçlü görünmek isteyen bir karakter daha da acınası hale gelmektedir. Tüm bu yenikliğin içinde bir empati olasılığı belirir. İnsan zayıftır, eprimiştir, ezilmektedir ve bununla baş edecek kudreti yoktur, olmayacaktır, tek yapabildiği aşağıda gizlice babalanmaktır. Bu insan acınasıdır evet ama, bu imkânsız kaderi taşıma çabasından dolayı da anlaşılmayı hak eder. Asla kavî olamayacaktır, bu nedenle de devâsının güçte değil şefkatte olduğunu keşfedemeyerek uç duygular arasında komikleşir. İşte bu #YERALTI insanıdır. Yavaş yavaş doğmakta ve Rus edebiyat steplerindeki titiz ustalar tarafından temâşâ edilerek kayda geçirilmektedir.

Bu insanı kendilerinde gören ve onu incelemeye alan yazarlar eski kardeşlerinden ayrıldığının ayırdına varırlar. Bu kişilik bireyselden öte toplumsal, hatta küresel bir figür olarak zuhur eder. O çağın tinidir, fakat bu çağ yüzlerce yıl sürer ve hâlâ devam etmektedir. Dostoyevski’nin dile döktüğünü Friedrich Nietzche ve Sigmund Freud neşter altına yatırır, Thomas Mann’ın “Fyodor Dostoyevski ve Friedrich Nietzche’nin soyundan geliyor” dediği Knut Hamsun kutsar, Franz Kafka didikler, Albert Camus cilâsını döker ve bir dolu isim duyarlıkla bu yeni varlığı anlamaya, anlatmaya çabalarlar. Edebiyat bir daha eskisi gibi olmaz çünkü anlattığı insan tamamiyle değişmiştir. Dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş ölçekte bir tertip etkinliğinin koridorlarında kaybolmuş, değersizleşmiştir.

İnsan hınçlanmıştır. Sürekli minik, ehemmiyetsiz, saçma sapan detaylarla küçük düşürülmekte, giderek genişleyen toplumsal mekanizmanın dişlileri içinde gün be gün miniskülleşmektedir. Acı derine, daha derine inmektedir fakat kişi ezildiğini kabul de, ifâde de edemez. Yeni düzenin psikolojik kurgusu güçlü görünmek kriterine dayandığı için bir yüzleşmeye imkân tanınmaz. Bu nedenle hırs ve alçalmada boğulan yeni insan durumunun farkına varamamaktadır. Yerüstünde olduğunu farzeder, oysa kitaplarda ölülerin arasında dolandığını okumaktadır. Benimseyemediği yapıştırma kavramlarla konuşur. Uyuşturulmuştur. İnşâsı devam eden korkunç krallığın yaşam şartlarına dayanabilmek için katmanlar üzerine katmanlar evrimleştirmektedir. Bir kabuğa dönüşmüştür oysa insan kalmış olduğuna yemin edebilir. Kendi içinde duyduğu yoksunluğu dış dünyaya çevirerek hacimli bir intikam aurası oluşturmuştur. Diğerlerini suçlamakta ve bu yıkıcı yaklaşımla özüne daha da uzaklaşmaktadır. Sanâyi kompleksinde nefret temel gerçekliktir ve bir çözüm yaratması mümkün değildir. Öfke ancak mevcut gerçekliğin devamına yakıt sağlayacaktır.

#YERALTI değişmez. İnsan aşağılanarak yüzyıllar geçirir. Bu eskisi gibi bir yenilgi değildir çünkü artık mesele doğal süreçlerin bizi yok edecek olmasında düğümlenmez. Yeni bir gerçeklik belirmiştir. Mükemmel şekilde organize edilen, uzmanlıkların göz hücrelerinde atomlaştırılan, komplike ve bir o kadar da münkesir bir büyük saat meydana getirilip nükleer ölümle sıvanmıştır. İçindeki tüm düşünceler ve söylemleri kendisine katarak örgütlenme örgüsünü devam ettiren bu insan yapısı, insancıkları birleşim noktalarında öğütüp parçalamaktadır. Oluşum öylesi heyûlâşmıştır ki, milyonlarca kör nokta şekillenmiş, çağın en belirgin katili dokunmabana hastalığı gibi canlılıkla savaşan bir ters-yaşamsallık belirmiştir. İnsan hayatta kalabilmek için yoğun bir psikolojik mücâdele vermektedir. Frankenstein’ın canavarı ezilmekte, ezildikçe ezmektedir.

Küçük jestlerle aşağılanırız. Bilgimizin sınırlarıyla, anlayışımızla, eksiklerimizle, başarılarımızın yetersizliğiyle, dış görünümümüzle ve milyonlarca sebeple aşağılanırız. Günlerimiz böyle küçülerek sürüp gider. Antidepresan reçeteleri peşine düşeriz. Hastâne kapılarında yalvarırız. Beğenilmek isteriz ve küçük düşürülürüz. İçimizde olan bitenle paralel bir hayat yaşamak isteriz ve ezilip geçiliriz. Mesajlar atarız. Ötekilerden ve yabancılaşmadan söz açarak özgür görünmeye çalışırız. Oysa biz #YERALTI edebiyatına olan düşkünlüğümüzü afişe ederken, bakmadığımız ve göstermeye çekindiğimiz kırılganlıklarımızdan, güçlü olmak arzusuyla prangalandığımız yeni bir #YERALTI boylanmaktadır. Neleri farkedemediğimizi farketmemizi bile engelleyen kesif bir #YERALTI.

ÖMER ALTAN
#YERALTI adlı yazısından bir bölüm

29 Eylül 2016 http://t24.com.tr/

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir