Doğumun ve eylemin mucizesi
Hannah Arendt’e göre doğa esas itibarıyla döngüseldir; fani varlıklara “kaçınılmaz sonu fısıldayan”, ebedî, acımasız bir yaşam ve ölüm sürecidir. Bununla birlikte, insanlara bu döngüsel- likten çıkmak için eylemde bulunma yeteneği bahşedilmiştir. Özgür eylem, yeni olan bir şeyi başlatarak acımasız ölümlülük yasasına müdahale etmektedir. “İnsanlar ölmek zorunda olmalarına rağmen, ölmek için değil yeni bir şeye başlamak için doğarlar.” Bu, Arendt’ in, Aziz Augustinus’un ünlü “başlangıç olsun diye insan yaratıldı” sözünden ilham alarak kullandığı “doğarlık” (natality) kavramıdır. Arendt şöyle der:
“Yeni bir şeylerin başlaması, başlangıcın doğasından ileri gelir; hatta ondan daha önce olmuş hiçbir şey beklenemez. (…) Yeni olan şey her zaman, pratik gündelik hedeflerin amaçlarıyla kesinlik arz eden istatistiki yasalara ve olasılıklara hayret verici bir tuhaflık olarak görünür; bu yüzden yeni, daima bir mucize kisvesinde ortaya çıkar. İnsanın eylemde bulunabilir olması ve ondan beklenmedik olanın beklenebilir olması, sonsuz olasılıklardan birini gerçekleştirebileceği anlamına gelir. Böyle bir şeyi mümkün kılan her insanın benzersiz olmasıdır, hatta her doğumla benzersiz biri dünyaya gelir.”
Doğmuş olmak kendi içinde bir mucizedir ancak asıl ihtişamlı olan kendi kimliğimizi, sözcükler ve edimler yoluyla sağlamlaştırma biçimimizdir. Hayvanlar sadece hayatta kalmaya yönelik programlanmış dürtü ve içgüdülerine göre davranırken insanlar bencil, biyolojik ihtiyaçlarının ötesine geçerek kıymeti toplumsal ve kamusal olarak tanınacak yeni bir şeyi var etmek için eylemde bulunabilir. (Hatta kimi zaman, tıpkı kendi kararıyla baldıran zehrini içen Sokrates ya da bir başkası için kendi hayatını feda eden biri gibi, bizler de en temel hayatta kalma içgüdümüzün aleyhine davranabiliriz.) Tamamen özgür kararlar alabilme yeteneğimiz sayesinde, edimlerimiz de asla tam anlamıyla tahmin edilemez. Arendt’e göre eylem, “dünyanın gidişatını belirler görünen otomatik süreçler açısından bakıldığında bir mucize gibi görünür”. Yaşamlarımız hemen hemen “düzenli olarak meydana gelen sonsuz öngörülemezliklerden’den oluşur. Arendt diğer yazılarında bu doğarlığın ya da bireysel imkânın reddinin faşist rejimlerin esasını oluşturduğunu ve bu rejimleri bu denli nefret uyandırıcı yapanın da bu ret olduğunu iddia eder. (Sayfa 24-25)
50 Felsefe Klasiği
Tom Butler-Bowdon
#HannahArendt @PegasusYayinevi