Site icon insanokur

İstanbul Mektupları – Mustafa Balel

Mustafa Balel bu kitabında bir İstanbul tablosu çiziyor. Konuğu François’ya Batılı gözüyle İstanbul?u anlattırıyor. Mektupların yazarı bu sanal konuk gezdiği, gördüğü yerleri, edindiği izlenimleri Fransa?daki bir yakınına aktarıyor ve anlattıkları tarihi yapılarla sınırlı değil. Onu rehber kitaplar veriyor nasıl olsa. Tarihsel değerler, yapılış hikâyeleri, özellikleri ve tarih boyunca geçirdiği evreleriyle bir söyleşi havası içinde, şu anda görende yarattığı duygularla verilirken duvara asılı birer tablo olmaktan kurtarılarak yaşamın içine katılıyor. Ayrıca da İstanbullunun yaşam biçimi, beslenme, eğlenme alışkanlıkları, töreler, gelenekler yeri geldiğinde kendi ülkesininkiyle karşılaştırmalı olarak veriliyor. Bu nedenle çağdaş gezgin François?yı, kenti ve insanlarını en kısa zamanda yeterince tanıyabilmesi için İstanbullu bir ailede ağırlıyor. Böylece bir yabancının bazı gerçekleri görmesini engelleyen sis perdesi aralanarak François doğrudan yaşamın içine girebilme fırsatını yakalıyor. Usta bir hikâyecinin aralarına duygu yüklü küçük öyküler, yaşanmışlar, anekdotlar da serpiştirdiği ?İstanbul Mektupları? İstanbul?u ve bizi dünyanın herhangi bir yerinde bir yabancıya olduğu kadar kendimize de yaklaştıracak bir roman tadında içten, sıcacık mektuplar…
Arka kapak tanıtım yazısı

İstanbul Mektupları İle İlgili Gülsüm Cengiz?in Varlık Dergisinde Yayımlanan ?İstanbul?dan Mektubunuz Var?? Adlı Yazısı
Edebiyatta mektup türünün neredeyse soyu tükenmekte; son zamanlarda pek rastlanmıyor. Tıpkı postacının artık getirmez olduğu mektuplar gibi, günlük yaşamımızdan sessiz sedasız siliniveren zarflı, pullu mektuplar gibi? Gönderenin zarfa yüreğini de koyduğu, alıcının zarfı heyecanla açıp satırları yutarcasına okuduğu o gerçek mektuplar gibi?
Günümüzde teknolojideki, telekomünikasyon alanındaki gelişimler sonucunda telefon, faks, mobil telefon, internet, görüntülü internet bağlantısı vb. insanlara farklı iletişim olanakları sunuyor. O yüzden midir insanların iki satırlık iletiler, harfleri eksiltilmiş selamlama cümleleriyle iletişim kurmaya çalışması ve yazanla okuyanın arasında doğrudan köprü kuran mektupların günlük yaşamımızdan eksilmesi?
Edebiyatta mektup türü de eksildi yaşamımızdan sessiz sedasız. Gezi, anı, izlenim, günlük türlerinin az da olsa hâlâ örnekleri var. Ancak son zamanlarda mektup türünde yazılmış bir edebi yapıta rastlamamıştım; ta ki İstanbul Mektupları?nı okuyuncaya dek?
İstanbul Mektupları, öykücülüğümüzün önemli adlarından Mustafa Balel?in kendine özgü o sıcak biçemiyle yazdığı mektuplardan oluşuyor. Mektuplar Türkiye?ye, İstanbul?a gezmek için gelen François tarafından Fransa?daki kız arkadaşı Claire?e yazılmış.
Mustafa Balel, önsözde kitabın ortaya çıkış serüvenini şöyle anlatıyor: ?Bu hikâye TRT program yapımcısı ve yazar sevgili Alaettin Bahçekapılı?nın yayımlamakta olduğu, edebiyata da ağırlıklı olarak yer veren Ataşehir Ev-Kültür adlı dergisinde düzenli bir biçimde yazılar yazmamı istemesiyle başladı. /..?/ François adında bir süreliğine İstanbul?a gelmiş genç bir Fransız?ın gözünden İstanbul izlenimlerini verecektim. Bir dizi mektupla??
Yazar, tasarladığı diziyi gerçekleştirir ve François, İstanbul?a gelerek arkadaşı Ferit?in, eşi Dilbaz ve kayınvalidesi Simin Hanım ile birlikte Ataköy?de yaşadığı evde konuk olarak kalmaya başlar. Konukluğu süresince her gün İstanbul?un Avrupa yakasındaki değişik yerleri gezerek gördüklerini Claire?e yazdığı mektuplarda anlatır. François?ya bu gezilerinde bazen arkadaşı Ferit bazen de kayınvalidesi emekli Fransızca öğretmeni Simin Hanım eşlik eder. İstanbul?u tanımak isteyen her yabancı gezgin gibi önce tarihi yarımadayı gezer François. Sultanahmet?teki eski hipodrom, dikili taşlar, Yerebatan Sarayı, Mavi Cami olarak da adlandırılan Sultanahmet Camisi, Ayasofya ve her gezginin görmeden gitmediği Topkapı Sarayı, surlar, çeşmeler gezip gördüğü ve mektubunda anlattığı yerlerden bazılarıdır?
İstanbul Mektupları?nda batılı gözüyle İstanbul?un tarihi yerlerinin anlatıldığı bölümlerde yalnızca mekânlardan söz edilmez. İstanbul?daki geçmişte ve günümüzdeki yaşama kültürü; yeme-içme, eğlenme biçimi, töreler, gelenekler vb. özellikler de metnin içinde anlatılır. Mustafa Balel?in İstanbul Mektupları?nda mektupların yazarı François, bir gezgin değildir yalnızca, bir aile yuvasına yerleştirilmesinin de yardımıyla olayların içinde yaşayan, yalnız gördüklerini değil yaşadıklarını da mektuplarına yansıtan bir yeni İstanbulludur sanki?
Örneğin ailenin çağrılı olduğu bir sünnet düğününe gidilir birlikte.
İstanbul?daki eski sünnet düğünlerinin de anlatıldığı bu bölümde François, batılıların yanlış yargıya kapılmamaları için bunun bazı Afrikalı topluluklarda uygulanan kadın sünnetiyle karıştırılmaması gerektiğinin altını kalınca çizer. Ne var ki Gülhane Parkı?nda yapılan toplu sünnet düğünü hem Simin Hanım?ı hem de François?yı düş kırıklığına uğratır. Siyasetçilerin konuşmaları, eski adetlerin uygulanmaması, popüler kültür ürünü şarkı-türkü söyleyen müzik sanatçıları; her şey büyük bir karmaşa içinde geçmiştir.
İstanbul Mektupları?nda kentteki kültürel yaşam, bu kültüre ve coğrafyaya ait objelerden de söz edilmiş; bu arada François, Claire?e mavi cam nazar boncuğundan yapılmış küpe ve hat sanatının örneğini yansıtan küçük bir pano gönderir.
Yazarın kitabında İstanbul?daki değişen mekânların yanı sıra değişen insan dokusunu ve yaşama kültürünü de anlattığı görülür.
François?nın İstanbul?da en etkilendiği mekânlardan biri Sirkeci Garı?dır. Gar binasının ve demiryolunun ilginç öyküsü etkiler François?yı? Öte yandan yapının bugünkü solgun, gözden düşmüş halinden de çok etkilenir. Şöyle anlatır garı Claire?e: ?Yapımında büyük babanın büyük babasının da emeğinin geçtiği bu mağrur ve haşmetli yapı işte o yıldız eskisi gibi aynı? Yüzüne bakanın kalmadığını görmenin hüznüyle geçmişteki şaşalı günlerine duyduğu özlemin bir an olsun silinmediği solgun gözleriyle bakıp duruyor./ Ama nereye? Gelip geçenlere mi? Ayakları dibinde atıştırabileceği kırıntı bulmak umuduyla kaldırım taşları üzerinde bazen yürüyerek, bazen sekerek, bazen de bir iki metrelik kısa uçuşlarla sürekli yer değiştiren güvercinlere mi?
Döneminde Orta Avrupa?daki tüm tren istasyonlarının tasarımına esin kaynağı olduğu unutuluvermiş sanki? 1883?1977 yılları arasında Paris-İstanbul arasında sefer yapan ve tarihin kaydettiği en lüks uzun yolcu treni olan Orient Express?in (Şark Ekspresi), yıllar boyu yolcu indirip ve buradan yolcu aldığı efsane bir gar olduğu kimin umurunda? Kimin umurunda yıllarca hasretleri kavuşturmuş olması? Umuda yolculuklara sahne oluşu??
François, bir zamanların bu görkemli ve gözde binasından çok etkilenmiştir. Sık sık gider Sirkeci Garı?na ve hatta mektuplarından birini garın lokantasında yazar ?buram buram kokan? kahvesini yudumlayarak. Bu gelişlerinden birinde karşılaşır şair Sennur Sezer?le ve yazar Adnan Özyalçıner?le? İstanbul Mektupları?nın en ilginç özelliklerinden biri de bu bence. Mustafa Balel, okurlarını İstanbul?un çeşitli mekânlarında gezdirmekle, geçmişteki ve günümüzdeki yaşama kültürünü, yeme içme eğlenme alışkanlıklarını anlatmakla yetinmiyor. İstanbul?da yaşamakta olan yazar ve şairlerden ikisiyle de tanıştırıyor okurunu. Yazarın edebiyatçı kimliğinin etkin olduğunu düşündüğüm bu tutum, kitaptaki başka bir kişi adında daha gösteriyor kendini; François?yı Ferit?in arkadaşı, yazar, editör Tevfik Fikret gezdiriyor çoğu kez. ?Tabi ki bu Tevfik Fikret yüzyılın başında yaşamdan ayrılan şair değil,? diye de belirtiyor yanılgı olmasın diye?
François, Sirkeci?deki İstanbul Demiryolları Müzesi?ni gezerken yaşadığı karşılaşmayı şöyle anlatıyor mektubunda: ?Şair Sennur Sezer ve ?İstanbul hikâyecisi? olarak bilinen eşi Adnan Özyalçıner ile tanışıklığım da işte aynen böyle şeker dolu minik bir torbanın uzatılmasıyla başladı.?
Hemen konuşmaya başlıyorlar, birlikte müzeyi, sergiyi geziyorlar ve Sahaflar Çarşısı?na gidiyorlar, sonra da Çınaraltı?na? François?nın mektuplarında, İstanbul?daki mekân ya da yapılardaki değişim, yok olan yapılar anlatılırken insan dokusundaki değişime, kentte yaşayanların karşılaştığı olaylara da yer verilmiş. Sirkeci?deki Büyük Postane binasının anlatıldığı bölümde, kolunun altındaki çantanın çalındığını, mektubu yazıp bitirdikten sonra ayrımsar François. Bir çocuk tarafından çantasının çalındığını anlattığı bu bölümde de olumsuz bir anlatım göze çarpmaz. Bir gerçekliğe, yaşanmakta olanın anlatımına yer verilmiştir yalnızca.
Mustafa Balel, genç bir Fransız olan François?nın mektupları rehberliğinde yeniden bir yolculuğa çıkarıyor okurunu. İstanbul?u, yaşanmışlıklarıyla, geçmişten gelen öyküleriyle yeniden keşfetmemiz için? O kendine özgü biçemi, sıcacık, akıcı anlatımıyla. Bir roman tadı alarak okunan kitabın arkasındaki yoğun yazar emeğini duyumsamamak olanaksız. Bir ?incinin suyun altında istiridyenin karnından canhıraş bir mücadeleyle çıkarılarak ipe dizilip güzel bir hanımın boynundaki yerini almak üzere mücevhercinin vitrinine yerleşmesi için ne emekler harcandığını ancak onu üreten bilir.?
Mustafa Balel?in, büyük emeklerle ürettiği İstanbul Mektupları posta kutumuzda değil, ama kitapçı vitrinlerinde. Usta bir yazarın özenle kaleme aldığı bu mektupları okumak, İstanbul?u bir batılının gözünden yeniden keşfetmek, duyumsamak ve anlamak için?

Kitabın Künyesi
İstanbul Mektupları (Avrupa Yakası),
Yazar: Mustafa Balel
Yayınevi: KavisKitap
1. Baskı: Mayıs 2009
Sayfa: 187

Exit mobile version