Bu biraz sizden biraz bizden, bazen geçmişten bazen günümüzden, her yerde karşımıza çıkan kadının öyküsü. Belki bir öykü halinde anlatılmıyor ama yine de kadının her halini, ezilmişliğini, görünmeyen emeğini anlatıyor. Ama asıl kadının içindeki gizil gücü ve bilinç yükseltme durumunda kadının bu gücünün nasıl ortaya çıkacağını anlatıyor. Madde madde ya da kişisel gelişim yalanlarındaki gibi değil, Aksu Bora?nın feminizm ve kadın/kadınlık halleri üzerine yazdığı yazıların bir derlemesi aracılığıyla kadının özgürlüğüne giden yolu anlatıyor.(1)
?Feminizmin öznesi kimdir?? sorusu bu öykü için yola çıkmanın en önemli sorusu. Çünkü feminizmin öznesi ?Aksu Bora?ya göre- kadınlar değil; harekete geçen kadınlardır. Ataerkil baskıya boyun eğen, erkek akılla hareket eden, erkeğin ?üstünlüğünü? bağrına basan kadınların özne olabilmesi işten değil! Dolayısıyla bu sorunun cevabı olarak tek bir muhatap kalır: O da feminizmdir. Yani kadının gerçek gücünü açığa çıkarabilmek adına eyleme geçen kadınlardır. Ancak her iki tarafın da ?yani mücadele eden kadın ile sinip kalan kadının- ortak bir noktası vardır: Kadın olmaları. Bu nedenle birbirlerini ötekileştirmeleri zordur. Yani okumuş, yazmış, ekonomik ?özgürlüğünü eline almış? kadın ile evde çocuklarına bakıp, yemek yapan, evi temizleyen, yaşlı akrabalarına bakan ev kadını ortak bir noktada buluşabilir: Her ikisi de pekâlâ dayak yiyor olabilir. Öyleyse her ikisinin de modernleşme ışığının altında değil de karanlığında şiddet görüyor olduğu söylenebilir. Yani Türk, Kürt, çalışan/çalışmayan, okuyan/okumayan ve diğer kategorileri taşıyan tüm kadınların modernlikten nasibini alamadığı açıktır. Dolayısıyla farklı kulvarlarda değil de aynı sorun için mücadele etmeleri gerekir. Bu gerekliliğin doğuracağı tek bir soru vardır: ?Neden ?farklı ezilmelerin farklı politikaları? diye bir şey gereksin?? (s.31.)
Bu gereksizlik, kadın için genel bir güç yaratabilecek ilk adım olabilir. Sadece tek bir hikâyeye bakmak yerine tüm hikâyelerin (ev kadını/ çalışan kadın/ Kürt kadın/ dayak yiyen kadın/?) ortak noktalarını ele almayı sağlayabilir. Fakat iş temsil konusuna geldiğinde orada durup düşünmek gerekir. Bu ?kadını kim temsil etmelidir?? sorusu ayyuka çıkıverir. Yıllardır olduğu gibi, bir piyeste oynarcasına, kadını temsil ediyor gibi görünüp erkek akla hizmet edenler mi yoksa kadın sorunlarını politik ilişkiler bazında ele alabilecek kadınlar mı? Bu sorunun cevabı sorusunun içinde apaçık durur. ?Ben kendimi ezdirmedim?ler, ?ben erkek gibi büyüdüm?ler, ?kadının halinden en iyi kadın anlar?lar, dore saçlar, kırmızı tayyörler? Hepsi bir boşluğa savrulur gider. Kadından sorumlu olmayı beceremeyip, kutsal aile söylemine hapsolan kadın haline gelen temsîli kadının, kadın sorunlarını politik arenada çözmeye çalışması/çalışmaması/çalışamaması gündeme gelir.
Tüm bu nedenlerle feminizm için sosyalizm kaçınılmaz gibi görünür. Ancak Aksu Bora?ya göre bu da her ne kadar ?salt bir direniş ve isyan hareketi olarak kalmasa ve kadınlara bir gelecek perspektifi sunsa? da -Marksizm ile yaşanan mutsuz evlilikteki gibi- mutsuz bir evlilik olabilir. Bu evlilik sistem içi ve sistem dışı feminizm ile çetrefil hale gelir. Yani kadın hareketi ve feminizm arasındaki fark açığa çıkar. Bir yanda projeler, kadın hakları adına kampanyalar yapan, aile içi şiddete ilişkin yaptırımların ?anlatıcısı?, diğer yanda şiddetin failini gösteren, bunun arkasında patriyarkanın ve kapitalizmin olduğunu bas bas bağıran ?eylemci? vardır. Dolayısıyla ?sesini çıkarak kadının? eylemine güvenmesi şarttır.
Sesini çıkaran/eyleme geçen kadın ile ilgili yanlış algılamayı ise bir kenara koymak gerekiyor. Feminizm insanların özel hayatına müdahale eden bir ?nefret ideolojisi? değil, kadının kocasından yediği dayağı sosyolojik boyutları ile ele alarak buna çözüm üretmeye çalışan, birlik ve beraberliği sağlamaya çalışan bir yapılanmadır. Bu yapılanmanın içinde her kadın için yer vardır. Saçını süpürge eden ?Karavel Saçlı Kadın?a da, özgürlüğünü kazanmak ya da evini geçindirmek adına mikro kredilerle kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan kadına da, sırf anne olma özelliğinden dolayı ?ikinci cins? olarak anılan kadınlara da, ?küçük, pembe, seksi? üçlemesinin içine sıkıştırılan kadınlara da? Hepsine yer vardır. Asıl önemli olan bu kadınlık hallerini taşıyan kadınları aynı fikir etrafında ?kadın oldukları fikri- toplayabilmektir. Asıl önemli olan tüm kadınların içlerinde bulundurdukları gizil gücü bilinç yükseltmeyle açığa çıkarabilmektir. Unutmamak gerekir ki bilinç yükseltmek çene çalmakla değil, ancak yaşanmışlıkları ortaya dökerek ve bunlardan çıkarılacak politik ve sosyolojik sonuçlara çözüm üretmekle mümkün olacaktır.

Elif Kutlu
Kocaeli Üniversitesi, Felsefe Yüksek Lisans.

(1) Kitabın Künyesi
Feminizm
(Kendi Arasında)
Aksu Bora
Ayizi Kitap / Araştırma-İnceleme Dizisi
İstanbul, 2011, 1. Basım
208 sayfa

Previous Story

Dil Günlüğü – Öner Ünalan

Next Story

Kültürlerin Anahtar Sözcükleri ve Gelecek – Müslüm Kabadayı

Latest from İnceleme

Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ