Çalışma, Lenin’in Marksizmi ve genel olarak Marksist teori hakkında bir tartışma açma girişiminde bulunurken, Lenin’in düşüncesini dostça olmakla birlikte eleştirel bir değerlendirmeye tabi tutuyor. Yazara göre, Lenin’in düşüncesinin tartışılması, hem Marksist-Leninist ‘kutsallaştırmanın’, hem de Batılı eleştirmenlerin saygısız ve düşmanca yaklaşımlarının dar sınırlarından kurtarılmalıdır. Bu kitap, diyalektik düşüncenin sürmekte olan çağdaş ilişkinliğinin bir örneği olarak da hizmet görecek; devrim tarihindeki en önemli figürlerden biri olan Lenin için diyalektik düşüncenin taşıdığı önemi göstermiş olacaktır.
Sonuç olarak bu kitap, geçmiş değil gelecek düşünülerek yazılmıştır. Eğer Marksist düşünce, kendisini yenileyecek ve yeniden iddialı hale gelecekse, Marx sonrası kuşağın en büyük figürü olan Lenin’in mirasını eleştirel bir biçimde kavramak zorundadır. Bu kitabın yapmaya çalıştığı şey de budur.
(Tanıtım Bülteninden)
Hegel ve Lenin üzerine kışkırtıcı düşünceler
Lenin, Hegel ve Batı Marksizmi, ABD’li sosyoloji profesörü Kevin B. Anderson’un yakınlarda yayımlanan, “ilginç” kitabının adı. Anderson, Lenin’in 1914-1915 yıllarında, Hegel’in Mantık Bilimi ve Felsefe Tarihi çalışmalarından özetler aktarıp notlar aldığı Hegel Defterleri’ni bir projektör gibi kullanarak Lenin’e farklı bir ışık tutuyor.
Kitabın ana teması, Hegel çalışmalarının, Lenin’in diyalektik, emperyalizm, devrim, devlet, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı, ulusal kurtuluş devrimleri gibi konuları üzerindeki etkilerini incelemek olarak özetlenebilir.
Anderson’un incelemesinin de sınırlı, spesifik bir konuya aşırı yoğunlaşan tüm çalışmalarda görülen abartma ve zorlamalardan kendisini kurtaramadığını söyleyebiliriz. Öte yandan Lenin, Hegel ve Batı Marksizmi, Hegel diyalektiğini daha iyi tanımak, bu diyalektiği “çalışan” Lenin’in düşünsel gelişmesini, Hegel’den nasıl ve ne ölçüde etkilendiğini öğrenmek isteyen okuyucuya kışkırtıcı düşüncelerle dolu zengin bir kaynak sunuyor. Kitabı ilginç kılan bu.
Kitap üç kısımdan oluşuyor: Lenin: Hegel ve Diyalektik Üzerine, Lenin: Devrimin Diyalektiği Üzerine ve Lenin, Hegel ve Batı Marksizmi.
Lenin’in Hegel diyalektiği üzerine notlarından
Burada, ilgi duyan okuyucuya kitabın tadı hakkında bir fikir versin diye, Lenin’in defterlerinden birkaç aktarma yapacağım.
Lenin, Hegel’in mantığına ilişkin görüşünü bir yerde şöyle özetliyor: “Mantık, düşüncenin dışsal formlarına değil, ‘tüm maddi, doğal ve zihinsel (geistige) şeylerin’ gelişmesine, başka bir deyişle, dünyanın ve onun bilgisinin bütünsel somut bilgisine, yani dünyanın bilgisinin tarihinin genel toplamına ilişkin bir öğretidir.” Anlatım ve çeviri biraz çetrefil olmakla birlikte, bütünsel somut bilgi ve bilginin tarihin genel toplamı olduğu vurgusu gerçekten önemli, Marksizme sinmiş bir Hegel düşüncesidir.
Lenin, başka bir yerde, Hegel’den bir paragraf aktardıktan sonra aynen şunları yazıyor: “İdealin gerçeğe dönüşmesi fikri derin! Tarih için çok önemli. Ama aynı zamanda insanın kişisel yaşamı açısından da, açık ki, burada çok gerçek var.”
“Çelişki” ile ilgili bölüme girişte şunları yazmış: “Zekice ve doğru. Her somut şey, her somut bir şey, başka bir şeyle çok çeşitli ve çoğu zaman çelişkili ilişkiler içindedir, ergo (demek ki) hem kendisidir hem de diğer bir şeydir.”(s.106)
Biçim ve öz’le ilgili olarak Hegel’den şu cümleyi aktarıyor: “Biçim, kendi özdeşliği içinde öze sahiptir, tıpkı özün kendi olumsuz (negative) doğası içinde mutlak biçime sahip olması gibi.”
Lenin’in Hegel’in “çelişki yasası” üzerine yazdığı bölümden defterine aldığı beş paragraflık pasajdan: “…çelişkinin aksine, özdeşlik, yalnızca basit dolayımsızın, ölü varlığın belirlenimidir; çelişki ise, tüm hareketin ve canlılığın köküdür; bir şey, yalnızca içinde çelişkiyi barındırıyorsa hareket eder; bir iç tepiye, bir etkinliğe sahip olur.”
Bilinç ve pratik üzerine: “Hiç kuşkusuz, Hegel’de pratik, bilinç sürecinin analizinde ve nesnel (Hegel’e göre ‘mutlak’) gerçeğe geçişte bir halka görevi görüyor. Marx, böylece, bilgi teorisinin içine pratik kriterini sokarak Hegel’e sadık kalıyor.”
“İnsan bilinci, nesnel dünyayı yalnızca yansıtmaz, onu yaratır da.”
“Pratik (teorik) bilgiden üstündür, çünkü pratikte yalnızca evrenselliğin saygınlığı değil, aynı zamanda dolayımsız hakikat vardır.”
“Gerekli olan bilinç ve pratiğin birliğidir.”
İnsan bilgisi üzerine: “İnsan bilgisi düz bir hat oluşturmaz (veya böyle bir hat izlemez), sonsuz bir biçimde bir dizi çembere yaklaşan bir eğri, bir spiraldir. Bu eğrinin herhangi bir parçası, bölümü, kısmı; bağımsız, tam, düz bir çizgiye dönüştürülebilir (tek yanlı olarak dönüştürülebilir), o zaman da bu (eğer kişi ağaçlardan ormanı görmüyorsa) o kişiyi bir çıkmaza, dinsel gericiliğe götürür…Ve dinsel gericilik (=felsefi idealizm)…hiç kuşkusuz bir kısır çiçektir, ama yaşayan, verimli, gerçek, güçlü, her şeye gücü yeten, nesnel, mutlak insan bilgisi ağacı üzerinde büyüyen bir kısır çiçektir.”
Emperyalizm ve ulusal kurtuluş
Anderson , Lenin’in emperyalizm ve ulusal kurtuluş hareketleri ile ilgili teorik-siyasal tezlerinin çok önemli ölçüde Hegel okumalarının etkisiyle yazıldığı görüşünü sık sık yineliyor.
Örneğin, Lenin’in Buharin’in Emperyalizm ve Dünya Ekonomisi kitabına yazdığı önsözden şu pasajı aktarıyor: “…tek dünya tröstü ortaya çıkmadan çok önce, ulusal finans kapitalin dünya çapında ‘ultra-emperyalist’ bütünleşmesi gerçekleşmeden önce, emperyalizm kaçınılmaz olarak infilak eder ve kapitalizm kendi zıddına dönüştürülür.”
Şöyle bağlıyor: “Ulusal kurtuluş hareketleri, emperyalizmin diyalektik karşıtı olarak meydana çıkarlar. Bu anlamda kapitalizmde ortaya çıkan yeni bir gelişme, tekelcilik ve emperyalizm, muhalefetin yeni bir biçimini doğururlar ve Hegelci-Marksçı öznellik, çelişki ve inkâr kuramı varlığını sürdürmeye devam eder.”
Anderson, haklı olarak, Lenin’in, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı üzerine 1916’dan sonra yazdıklarının eski görüşlerinden farklı olduğunu belirtiyor. Bu kopuşun, Lenin’in Hegel çalışmasına yoğunlaştığı zamana denk geldiğine işaret ediyor. Lenin’in 1916 Nisanı’nda yayımlanan “Sosyalist devrim ve UKKTH , Tezler” yazısından şu paragrafı aktarıyor: Sosyalist devrim, yalnızca bazı büyük grevler, sokak gösterileri ya da açlığın neden olduğu kargaşalar veya askeri bir ayaklanma ya da sömürge ayaklanması nedeniyle ortaya çıkmaz, Dreyfus Davası gibi siyasal bir krizle, ya da baskı altındaki bir ulusun, vb. ayrılmasına ilişkin bir referandum bağlamında da patlak verebilir.
Anderson şu sonuca varıyor: “Toparlarsak, Hegel araştırmalarının ardından, Lenin, ulusal kurtuluş hareketlerini emperyalizmin belirleyici diyalektik karşıtı olarak görmeye başlamıştır; zamanının Marksist teorisyenleri arasında bu pozisyonu geliştiren ondan başka kimse yoktur.”
Kitabın üçüncü kısmında, Lukacs, Korsch, Lefebvre, Bloch, Forest, Colett, Althusser; Garaudy ve Dunayevskaya’nın Hegel ve Lenin üzerine görüşleri aktarılıyor. Birçok bakımdan öğretici olan bu bölümü özetleyecek yerimiz kalmadı.
Anderson, kitabın başında açtığı tartışmaya kitabın sonunda oldukça toparlayıcı bir yanıt veriyor: “Ben, eğer Lenin’in 1914 sonrası kuramsallaştırmasına ilişkin net bir görüş sahibi olacaksak, bu öğelerin –diyalektik, siyaset ve ekonomi- bir bütünlük oluşturacak şekilde ele alınması gerektiğini düşünüyorum.”
LENİN, HEGEL VE BATI MARKSİZMİ
Kevin B. Anderson
Çeviren: Ertan Günçiner
Yordam Kitap
2014, 496 sayfa