Macbeth – William Shakespeare

macbethShakespeare’in bu ölümsüz oyunu genellikle evrensel ahlaki değerler açısından ele alınır, Macbeth’in bilinçli bir şekilde kötülüğü seçmesi ve bu seçimin bireysel ve toplumsal sonuçları üzerinde durulur. Ancak Macbeth Shakespeare’in diğer kötü adamlarına benzemez. Çünkü III. Richard ve lago gibi karakterlerin aksine, yaptığı kötülüklerden hiç de zevk almaz; dahası, ilk cinayetini işlediğinde gerçekten acı çeker, sözlerine bakılırsa benliğinde bir iç savaş yaşamaktadır. Peki doğrununu, yanlışın ne olduğun bilen, ileriyi görme yeteneği olan bir adam niçin kötülüğü seçer? Belki de Macbeth’in trajedisi, geleceğe hükmetmeye çalışırken kötülüğe giden yolda attığı her adımın ona azap vermesinden, ahlaki değerlerden ne denli uzaklaştığını bile bile yoluna devam etmesinden kaynaklanır.(İş Bankası Yayınları tanıtım yazısı)

Shakespeare ve Macbeth’in Cadıları – Barış Kuran
Shakespeare’in geçen 500 yıla rağmen, hala Dünya Edebiyatı’nın en önemli isimlerinden biri sayılmasının nedeni, muhakkak tartışılmıştır, tartışılmaya da devam ediyordur. BBC’nin yaptığı “1000 Yılın Dâhileri” anketinde Newton, Churcill gibi isimleri geride bırakan Shakespeare, tüm bu tartışmaların üzerinde büyük bir sonuç olarak durmaktadır. Görülen şudur ki; Shakespeare yapıtlarının bunca büyük başarılara ve üne ulaşmasının en büyük nedeni insan doğasını, 500 yıl sonrasına bile uyarlanabilecek bir dahilikle ve yalın bir şekilde sunmasıdır.

1606 yılındaki doğumundan bugüne, Macbeth üzerine yapılan araştırmaları incelediğimizde, yapıtın neredeyse her cümlesinin ayrı ayrı irdelendiğini görürüz. Her araştırma Shakespeare’in gücünü biraz daha arttırmakla birlikte; araştırmalar da bu ünden bir parça faydalanmaktadır. Ancak yüz sayfalık Macbeth’in ortaya koyduğu incelik ve başarı, bugüne dek onu anlamaya ve sunmaya çalışan binlerce sayfayı beslemiş. Öyle görünüyor ki, sinemadan tiyatroya, müzikallerden felsefe-psikolojiye kadar daha pek çok ürünü besleyecektir Macbeth; diğer tüm Shakespeare yapıtları gibi.

Bir savaş alanından yiğitçe, kahraman olarak dönerken tanıştığımız Macbeth, tüm perdelerin sonunda onursuz ve zalimlikle dolu bir ölümle uğurlanır.

Böylece, İskoçya Krallığı’ndaki iktidar üzerine dönen pek çok kanlı sahne, tanrısal adaletin de yardımıyla yerini, olması gerekene bırakır. Macbeth ve eşi Lady Macbeth’in kötülüğün pençesine kendilerini bu kadar çabuk kaptırmaları ve acemice, hainlikle bu oyunun devam edebileceğini sanmaları sonunda, ulaştıkları tahtta fazla kalamamışlar ve onursuz bir şekilde can vermişlerdir. Banquo’nun daha oyunun başında kurduğu şeytanın insanı küçük oyunlarla ele geçirmesi ve kötülükleri için onları kullanması; daha sonra da en gerekli anda onları yalnız bıraktığına dair sözleri, evet, Cadılar?ın sözleriyle hareket eden Macbeth’in büyük bir bozgunla karşılaşmasıyla özdeştir. Lady Macbeth’in kocasının onurunu kırarak onu zorladığı cinayetler, büyük bir kinle kendi vicdanını da kemirmiş, önce kendi sağlığını yitirmesine sonra da kendisini öldürmesine neden olmuştur.

Macbeth?in öncelikle krallığı ele geçirme arzusu ve bu uğurda göze aldığı pek çok kötülük; kanla ele geçirdiği bu konumu korumak için daha fazla kan dökmesine neden olur. Bir anlamda, Macbeth’in tahtı ele geçirme tutkusu, ruhunun zorbalık ve azaptan doğan bir korkunun pençesine düşmesine sebep olur.

Macbeth’in zorbalıkla kurduğu yeni İskoçya ise aynı yöneteni gibi, azap içerisinde kıvranmaktadır. Yurdun, yönetenini betimlemesi bu noktada önemlidir ki, fırtınaların, depremlerin, artan sebepli-sebepsiz ölümlerin, adım başı kavga ve isyanların sebebi dolaylı olarak Macbeth’tir. Hâlbuki Kral Dancon’ın ya da İngiliz Kralı’nın yönettiği ülke ferah ve mutluluk içerisinde bir yaşam sürmektedir. Kralın tanrısal büyüklüğü ve tanrısal gücü bu noktada vurgulanır.

Cadıların varlığı ise bence tamamen farklı bir polemiğe dönüşmektedir. Macbeth’in karşısına çıkarak onu “Selam geleceğin hükümdarı!” diyerek selamlayan Cadılar hangi çıkarın birer parçasıdırlar? Macbeth, kral adına savaş meydanında asilce ve yiğitçe savaşmış, bağlılık yeminiyle hayatını kralın yolunda feda etmeye hazır olduğunu gösteren asil ruhu; Cadılar’ın bu sözleri ile bir anda nasıl değişebilir? Cadılar’ın Macbeth’in önüne kader olarak koydukları yemek, aslında Macbeth’in yemesi için hazırlanmış özel bir mönü müdür? Oyunun devamında, henüz eceliyle ölmek gibi bir niyeti olmayan, üstüne üstlük varis olarak 2 oğul gösterilmişken, eğer Macbeth bu iğrenç hainlikle hareket etmeseydi, gerçekten kaderinde kral olmak var mıydı?

Yoksa bu kanlı oyunun tek kurgusu Cadılar’a mı aitti!..

Her ne kadar, Cadılar’ın ustası Hecate, Macbeth için zaten özünde sinsi ve hain biri olarak nitelendirse de, Cadılar?ın ve Lady Macbeth’in zorlamasıyla da olsa korkuyu duygusuzluğuyla alt edebilecek, kanı ve ölümü elinin tersiyle itebilecek derecede bir şeytana dönüşmüş bir Macbeth’ten başkası yoktur.

Macbeth özünde gerçekten kötü biri midir? Cadılar’ın onu hükümdar sıfatıyla karşıladıkları an, gözleri dönen ve hummalı hayallere dalarak konuşmayı unutan Macbeth? Peki, özündeki kötü huylarının varlığına karar verdiğimiz bu kişi, Kral Duncan’ı öldürürken neden bu denli zorlanmıştır?

Lady Macbeth’in, “Masum gibi bir çiçek gibi görünün; sizse ona sarılmış bir yılan” düşüncesi tüyler ürperten bir kötülüğün sinyallerini vermektedir. Macbeth’in cevap veremediği pek çok soruyu yerle bir eden ve vahşi cinayetlerin başlamasına sebep olan Lady Macbeth’in ta kendisidir. Macbeth?e yönelttiği tüm sözler, sadece cinayetin işlenmesi için onu yüreklendirmek, kızdırmak ve tutkusunu alevlendirmekten başka bir sebep taşımamaktadır. Lady’nin Macbeth kadar büyük bir tutkuya düşmesi, sonunda onun da Macbeth gibi trajik bir şekilde ölümüyle sonuçlansa da Lady, şeytani yapısıyla muhakkak bunu Macbeth’den çok daha fazla hak etmiştir. Ancak, sahneler öncesinde Lady Macbeth’in intihar edebileceğinin sinyallerini verilmiş olsa bile, Lady’nin intiharı da doğrudan bir vicdan hesaplaşmasına bağlanamayacak kadar kuşkuludur. Zira İngiltere ordusu devasa bir güçle kapılarındadır ve Macbeth’in ordusu çoktan bu zorbalıklardan kurtulmak amacıyla hükümdarı terk etmektedir. Yani, Lady’i kendisini öldürme cüretinde bulunmasaydı eğer, zaten intikam yeminleri eden Macduff ve Malcolm tarafından öldürülmeyecek miydi?

Görünen şudur ki; Macbeth, oyunun her ne kadar ana kahramanı da olsa, bilinçsiz bir piyondan farksızdır, ancak bir süreden sonra karısının kötülüklerinin üzerine bile çıkabilecek bir şeytani evrim gösterir. Ancak bu noktada bile gücünü Cadılar’ın kehanetlerinden alır. Ölümünün son dakikasına kadar anlayamadığı bu doğaüstü yalan karşısında, onurlu bir ölümü tercih etmeyecek kadar ruhunu yitirmiştir Macbeth. Onurlu bir savaşçı, yiğit bir komutan ve kralın sağ kolunu temsil eden hakkıyla kazanılmış bir rütbe “Cawdor Beyliği” ve daha fazlası feda edilmiş, yerini yalnızlıklarla dolu, kirlenmiş/kirletilmiş, zorbalığa, şeytanlığa bırakmıştır. Macbeth doyumsuzluğunun ve iştah kabartan tutkularına ulaşma arzusunu eyleme dönüştürmesinin cezasını oldukça ağır bir şekilde ödemiştir. Yaşamın sonrasını hatırladığı kısacık anlar ise, Macbeth’in utanmasına ve hatalarını telafi etmesine yetmemiştir. Yaşamın kısa süreli bir gölge oyunu olduğunu anlattığı sahne, Macbeth’in eşinin intiharının hemen sonrası ve kendi ölümünün de az öncesindedir. Bu aydınlığa ulaşma çabası kısacık bir süre Macbeth?in zihninde dolaşmış ancak ?belki de- kapıdaki savaş onun nihai sonuca ulaşmasını engellemiştir.

Shakespeare’in Macbeth2i bugün bile cevaplanamamış sorularla hala kafaları meşgul etmeye devam etmektedir. Cadılar’ın yukarıda benim de değinmeye çalıştığım sarkastik konumu; Lady Macbeth’in şeytanlıkları ve Macbeth’in nasıl bu kadar hızlı bir değişimle bir zorbaya dönüştüğü önemli sorulardır. Ayrıca 3.Perde 3.Sahne’de karşımıza çıkan 3.katilin kim olduğu da büyük bir gizem taşımaktadır. Çünkü her ne kadar kendisini Macbeth’in gönderdiği söylese de Macbeth’in Banquo’ya öldürmek için 3. bir katil gönderdiği gerçek değildir. Yoksa bu sahneden sonra bir daha aynı sıfatla karşımıza çıkmayan bu 3.katil Lady Macbeth midir? Banquo ise oyun boyunca gösterdiği müthiş zekâsı ve ileriyi görme yeteneklerine rağmen, kendisinin de soysuz bir oyuna kurban gideceği fikrine hiç kapılmamış mıdır, yoksa o da Cadılar’ın kehanetlerini beklediğinden ölümünün bu noktada gerekli olduğunu düşünüp sesini çıkarmamış mıdır?

Shakespeare’in bu anlatısı da, diğer eserleri gibi oldukça yalın bir şekilde okuyucuya sunulmuştur. Karmaşık düzenler içerisinde anlatılmayan duygu ve düşünceler, bir tiyatro oyunu olmasının da gerekliliğindendir mutlaka, eserin tüm yanlarıyla karşımızda durmasını sağlar ?ki bu da, başta bahsettiğimiz Shakespeare’in ününü borçlu olduğu yegâne üsluptur. Macbeth’de Shakespeare’in diğer tragedya’larında da rastlanabilecek imge ve duyguları aktarma üslubu kendisini son derece açık bir şekilde ifade eder. Macbeth’lerin gördükleri hayaller ve bunları ifade etmek için kullandıkları imgeler, dozu kaçmamış bir anlatının kusursuz örnekledir. Bu imgeler, ne izleyici ya da okuyucunun aklını bulandırır, ne de olmayan bir şeyin yanlış anlaşılmasına sebebiyet verir. Kendini şiirin bünyesinde bulunan derin imge sanatına kaptırmadan anlamsal derinliğe ulaşan dizeler, anlatının deştikçe sosyal boyutlarda cevaplanması için yıllardır uğraşılan uçurumlara dönüşür. Aslında, yakalanması gereken sadece, insanoğlu?nun cevaplanamaz ve tanımlarla sınırlandırılamaz olan ruhani bütünlüğünün barındırdığı karmaşa ve dengesizliktir.

DüşLE Edebiyat ve Kültür Dergisi, 52.sayı – Ocak 2006

Kitabın Künyesi
Macbeth
Orjinal isim: Macbeth
William Shakespeare
Çeviri: Sabahattin Eyüboğlu
Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi
İş Bankası Yayınları
108 sayfa

William Shakespeare (1564-1616): Oyunları ve şiirlerinde insanlık durumlarını dile getiriş gücüyle yaklaşık 400 yıldır bütün dünya okur ve seyircilerini etkilemeyi sürdüren bu efsanevi yazar, büyük olasılıkla 1606 yılında yazdığı Macbeth’le “yükselme arzusu ve politik hırsın” kişiyi neye dönüştürebileceğini dünü, bugünü ve yarını kapsayacak bir derinlikle öngörmüştür.
(Tanıtım Bülteninden)

Bir yorum

  1. Macbeth oyunu üç cadının ortaya çıkıp bir sonraki görüşmelerinin Macbeth’le olmasına karar vermesiyle başlar. İskoçya Krallığı Norveç ve İrlandayla savaş halindedir. Bir asker İskoçya Kralına gelerek Norveç ve İrlanda güçlerinin Macbeth tarafından bozguna uğratıldığını söyler.
    Macbeth ve Banguo geniş ve çorak bir arazide gezerken, karşılarına üç cadı çıkar. Her cadı Macbeth’i ayrı selamlar: ilki selam sana asil Macbeteh, ikinci cadı selam sana Cawdor Beyi, üçüncü cadı selam sana yüce kıral diyerek onu selamlayıp kehanetlerini söylerler. Banguo da kendisi hakkındaki kehanetleri öğrenmek ister ve cadılar ona da selam sana kıralların babası diyerek onun hakkındaki kehanetlerini de söylerler. Macbeth ve Banguo bunları düşünürken üç cadı ortadan kaybolur. Kraldan haber getiren Ross Macbeth’e Cawdor Beyi olduğunu haber eder. İlk kehanet gerçekleşince Macbeth da iktidar düşüncesi oluşmaya başlar.
    Lady Macbeth de kehanettden haberdar olunca onu da iktidar hırsı kaplar. Savaştan dönen Macbeth’i Kral Duncan karşılar ve Macbeth’in şatosuna gitmek ister. Önden giden Macbeth durumu Lady Macbeth’e anlatır. İktidar hırsıyla kralı öldürmesini ve kehanette olduğu gibi İskoçya Kralı olması gerektiğini söylerler. Macbeth endişeli olsada Lady Macbeth tekrardan onu ikna eder. O gece yemekler yenilir ve akşam herkes odasına çekilir Macbeth Kral Duncan’ı o akşam öldürür ve kanlı hançeri de Duncan’ın odasındaki muhafızların üstüne sürerek onlar yapmış gibi gösterir. Sabah olduğunda Macbeth Lennox ve Macduff ile birlikte odaya girdiklerinde Kral Duncan’ın ölü bedeniyle karşılaşırlar. Macbeth sahte bir öfkeyle hızlıca odadaki muhafızları öldürür. Şüphe uyandırıcı olaydan kendi canlarının da yanacağını sanan Duncan’ın çocuklarından Malcom ,İngiltere’ye, kardeşi Donalbain ise İrlanda ‘ya kaçar. Tahtın varisleri kaçınca Macbeth, Kralın akrabası olduğunu ve yeni İskoçya Kralı olduğunu ilan eder. Macbeth Kral olmasına rağmen Banguo’nun krlların babası olma fikrini hazmedemez ve Banguo ile oğlu Fleance’yi akşam kraliyet yemeğine çağırır. Banguo Macbeth’in hırsından korkarak gece kaçarlar. Bunun üzerine Macbeth üç adamı peşlerine vererek ikisinin öldürülmesini emreder. Üç katil Banguo’yu öldürmelerine rağmen Fleance ellerinden kaçar. Bunu öğrenen Macbeth yemekte Banguo’nun hayaletini görür ve kendisi için acı veren günler başlar. Bu durumdan rahatsız olan ve gün geçtilçe kaderinin ne olacağını merak eden Macbeth üç cadının yanına giderek yeni kehanetlerini dinler. Cadılar, Macbeth’e Macduffa dikkat etmesini, Macbeth’e kadın tarafından doğurulan hiç kimsenin zarar veremeyeceğini ve Büyük Birnam Ormanı’nın Dunsinane Tepesi’ne gelmediği sürece Macbeth’ hiç bir şey olmayacağını söylerler. Macduff’ un yokluğundan faydalanan Macbeth, Macduff’un şatosundaki herkesi katleder. Lady Macbeth işledikleri suçlardan vicdan azabı çekerek ölür.
    Malcom ve Macduff güçlerini birleştirerek İskoçyaya karşı savaşa başlar. Birnam Ormanı’nda kamplarlarken, askerlere ağaçları kesip, ağaçları kamuflajda kullanmalarını emreder. Böylece cadıların ikinci kehaneti de yerine gelmiş olur. Karısının sır dolu ölümü karşısında şaşkın ve tepkisiz kalır. Bir kadından doğan çocuk tarafından öldürülemeyeceğini düşünen Macbeth korkusuzca savaşır. Macbeth , savaş esnasında Macduff’la yuzleşir ve ona bir kadın dan doğan hiç bir çocuk tarafından öldürülmeyeceğini söyler. Bunun üzerine Macduff annesinin karnından vakitsizce koparıldığını söyler. Teşlaşa kapılan Macbeth cadıların kendisini kandırdığını geç de olsa anlar ama savaşmaya devam eder savaşın sonunda Macbeth’in kafası Macduff tarafından kesilir böylece cadıların kehaneti gerçekleşir ve İskoçya’nın yeni kralı Malcom seçilir. İskoçya halkı da rahata kavuşur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir