Mustafa Bademci: “Çaresizlikler içinde kıvranıyor adalet arayanlar”

Mustafa Bademci: “Çaresizlikler içinde kıvranıyor adalet arayanlar”

Avukat Mustafa Bademci, “Feylesof”, “Mortaş” ve “Dinginler”in ardından dördüncü romanı “Finifi Cumhuriyeti” ile yazarlık yolculuğunu sürdürüyor. Bademci, okurlarını adliye koridorlarında koşuşturmaya, “Finifi Cumhuriyeti”ni yakından tanımaya davet ediyor ve “Yaşam bir finifi oyunudur; insanlar da bu oyunun oyuncuları. Kazananlar, kaybedenler, gülümseyen mat edenler, hepsi bizim aramızda…” diyor. Romanda, finifi oyununda yapılan haksızlıklara karşı çığlığını yükseltmek isteyen, ama sistemin kokuşmuşluğu içerisinde kimileyin kendi kendisiyle çelişen genç avukatların hikâyelerine tanıklık ediyoruz. Beri yandan haksız kazançlarını gün ben gün büyüten, paranın vezir ettiği Finifi yurttaşlarıyla karşı karşıya geliyoruz. Bademci ile “Finifi Cumhuriyeti”nde neler olup bittiğini konuştuk…

Dördüncü romanınız “Finifi Cumhuriyeti”nde paranın kul köle ya da vezir ettiği insanların ve bu cumhuriyete dahil olmakla olmamak arasında gidip gelen hukuk insanlarının hayatlarına tanıklık ediyoruz. Hiç yabancı gelmiyor bize “Finifi Cumhuriyeti”. Romanın doğum hikâyesini dinleyebilir miyiz?

Avukatlık mesleğimin kırkıncı yılında geriye dönüp baktığımda, hukuk yaşamımda bana destek olan, umut veren, zor günlerimde hep yanımda yakınımda duran insanları, yüce adaletin gerçekleşmesine katkı sunanlar için yazacağım bir kitapla selamlamak isteyince, elinizdeki “Finifi Cumhuriyeti” doğdu.

Kitapta, “finifi”nin çelik çomak oyunu olduğundan bahsediyorsunuz. Bu oyun ve Finifi Cumhuriyeti vatandaşları arasındaki bağdan/ilişkiden bahseder misiniz?

Yaşam bir finifi oyunudur; insanlar da bu oyunun oyuncuları. Kazananlar, kaybedenler, gülümseyen mat edenler, hepsi bizim aramızda… Doğduğum yörede, çelik çomak oyununa “finifi”, bu oyundaki “zıpzıp”ın adına da “bille” denir. Finifi oyunu oynayan kümeli çocukların yakınından geçerken, kimi çocukların çığrışmalarını duyarsınız. Bu çığrışmalar, oyunda yapılan haksızlıklara karşı çıkanların sesidir. Kimi oyuncular, sayıları finifi değneği ile ölçüp yazarken, oyunun kurallarına uymaz. Diğer oyuncular karşı çıksa da, kuralların yerini kuralsızlık alınca, haksız olan kazanmıştır; bu haksızlığa dur diyen de bulunmaz. Finifi oyununda, billenin ileriye fırlamasıyla kazanılan haksız sayılar gibi, Finifi Cumhuriyeti yurttaşlarının haksız kazançları da çok hızlı büyür.

Finifi Cumhuriyeti’nin bir yurttaşı olmamak için direnen genç avukat Akın Yankı, türlü çelişkilerle boğuşuyor. Bir yandan kendi kendisiyle, bir yandan başarı ve para hırsının esir aldığı eşi avukat Esma ile ve içinde yaşadığı sistemle mücadele ediyor, o çarkın dişlileri arasında sıkışmak istemiyor ama çoğu kere bocalıyor, boyuna gelgitler yaşıyor. Finifi Cumhuriyeti yurttaşlığını kabul etmeden ayakta kalabilmek hayli zor ama yine de mümkün, değil mi?

Kesinlikle mümkün. Hiç ümitsizliğe kapılmayalım. Aklın eleştirel gücü ülkemizde de gelişip serpilmeyi sürdürecektir. Kendimize güvenmeliyiz. Başarı, kendine özgüveni olanlara gülümser. Sorumluluğumuzun bilincine varmak ve sorunlarımızın giderilmesi için demokratik yollardan daha çok gayret göstermek, daha çok özveride bulunmak, boynumuzun borcu olmalı.

Henüz yolun başındaki genç avukatlar Akın ve Esma, staj yaparken, gerçek bir hukukçunun nasıl olması gerektiğini öğreniyorlar aslında. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı şöyle diyor: “Demokratik yaşamda, devletin de bireyin de yegâne dayanağı güçlü bir yargıdır. Güçlü bir yargının gerçek dayanağı ise kendine özgüveni olan, erdemli yurttaşlarıdır. En başta da hukukçulardır”. Erdemli insanların sayısı ne yazık ki çok az. Hukuk sistemindeki çürümüşlüğün, yozlaşmanın kaynağı da erdemden yoksun, insanlaşmayı başaramamış insanlar değil mi?

Bireyleri suçlayarak sağlıklı bir çıkarımda bulunamayız. Eğitimcilerle yasa yapıcılar, toplumun baş mimarlarıdır. Eğitimciler insanı insan yapar; milletin vekilleri de insanın yaşamını düzenleyen yasaları yapar. Bir yanda eğitimciler, diğer yanda yasa yapıcılar. İşte yetişkin bireyin baş mimarları! Çağdaş bir toplumda eğitimciler ve yasa yapıcılar, yargının bağımsızlığını ve hukukun üstünlüğünü, bıkıp usanmadan her koşulda savunur. Adaletin şaşmaz terazisi onların vicdanlarında yer etmiştir, ışıkları yüreklerinde yanar. İşte bu çağdaş toplumların bireyleri de sevgi, esenlik ve üstün yüceliklerin kutsal ateşiyle yaşadığından, çürümüşlük azdan azdır. İnsanlaşmayı başaramamış olanları aralarında barındırmazlar.

Yeni mezun Avukat Akın’ı işe almak konusunda kararlı olan Zati Giderler, deneyimin öneminden dem vuran avukat Kaya Yürütmez’e şöyle diyor: “Her insan küçükten, küçücükten büyür. Marifet, onu iyi büyütmekte. Alalım yetiştirelim. Faydasını görelim. Kendimizin yetiştirdiği başkadır”. Ama aslında ailede başlıyor eğitim. Akın’ı kirli işlerine bulaştırmaya çalışan Finifi Cumhuriyeti vatandaşları bunu göz ardı ediyorlar sanki, ne dersiniz?

Bireyler, yaşamlarını sürdürmek ve temel çıkarlarını gerçekleştirmek için sürekli işbirliği içindedir. Aslında bu işbirliği kimi zaman örtülü, kimi zaman da açık bir yarış demektir. Bu yarışın kurallarını genel ahlak, din, gelenek, görenek ve yasalar koyar. Toplumu ayakta tutan bu kurallar bütünü, bireyin içinde yaşayan “Ben”i (ego) ne denli ehlileştirip, evcilleştirebilirse, o toplumda adalet, eşitlik ve özgürlük o denli gelişip serpilir. Adil olmak, adaletle yaşamak hiç kolay değil. Üstelik ülkemizde adaleti aramanın ayrı bir zorluğu daha var. Hani, nerede haklarının bilincinde olan insanlar? Bilinçsizlik deryasında yüzen bir kadercilik çıkar dikilir karşımıza. Oysaki adalet, kendi kendine yeten uygar insanı arar. Hakkına razı olmayan vurguncu, köşe dönücü insan tipini özendiriyor bugünkü kurulu düzen. Çaresizlikler içinde kıvranıyor adalet arayanlar. Toplum o hale geldi ki insanlar birbirlerini dinlemek, duymak istemiyor. Şehirlerde yalnız kalabalıklar, köylerde kasabalarda yorgun ve tedirgin yüzler, yarınından korkan insanlar. Birbirinin derdini değil, dedikodusunu dinleyen bir toplum var.

Romandaki kahramanlardan biri isimsiz, “Okişi” olarak geçiyor ‘adı’. Akın artık bir şeyleri sorgulamaya başladığında, “Burada gerçek Okişi kim? Aslında Zati Giderler değil mi Okişi?” diyor. Üstelik yurtdışında okumuş, üniversitedeki ayakkabısı delik çocuklara acıyan, bolca malvarlığı olan ve de öz Türkçe konuşan Zati Bey. Bir çarpıklık olduğunu anlıyor Akın. Düzensizlikler böyle sürüp gidecek, Finifi Cumhuriyeti palazlanmaya devam mı edecek diye soruyor. Siz ne dersiniz? Bu palazlanmanın önüne nasıl geçilebilir acaba?

Günümüzde dünya toplumları baş döndürücü bir yarış içinde. Bilgiye ulaşmak hiç zor değil. Türkiye’deki bir insan, önündeki bilgisayardan, Amerika’da bulunan bir üniversite kütüphanesindeki kitabı okuyabiliyor. Bilgi toplumu olmanın yolları belli. Bu yarışta ön almalıyız. Finifi Cumhuriyeti’nin palazlanmasını önlemek için, her şeyden önce ülkede barış ve esenliğin sürmesi gerek. Taşıyla toprağıyla, havada uçan kuşuyla bu ülke hepimizin. Konuşan neyi konuştuğunun bilincinde olmalı; konuşulanlar da hoş görü içinde dinlenilmeli. İşte o zaman doğrular, toz duman içinde kaybolup gitmeyecek, ülke sorunlarının çözülebilmesi için yapılacak değerlendirmeler, ancak o zaman tutarlı olabilecektir. Eğer birbirimizi kırıp dökmeden tartışabilirsek, eminim bir ortak noktada buluşabiliriz. Ortak paydamız demokrasidir. Sorunlarımızı barış içinde, adaletle, eşitlik ve özgürlük ortamında çözeceğiz. Unutulmasın ki bütün rejimlerde, öyle veya böyle bir iktidar vardır. Muhalefet ise sadece gerçek demokrasilerde vardır. Ülkemizin gelişmesi, demokrasinin ve hukuk devletinin gelişmesine bağlıdır. Dünyadaki gelişmiş ülkelerin, daha özgür ve daha demokratik ülkeler olması rastlantıdır diyemeyiz. Herkes düşüncesini yutkunmadan söyleyebilmeli, yanıtını da almalıdır. Eşit ve özgür yurttaşlık öncelikle bunu gerektirir. Kırıp dökmeden, özenle yapılan eleştiriye evet. Devletimizin temel kurum ve kuruluşlarına, ortak değer ve ideallerimize saldırı şeklinde olan eleştiriye hayır diyebilmeliyiz. Ortak değerlerimizi kaybetmeye başladıkça, geleceğimizin tehlikeye düşeceğini bilmeliyiz.

Adalet, erdemlerin kraliçesidir. Erdemlerin kraliçesi bir gün senin ülkende de gülümseyecek diyorsunuz. Gülümseyeceğine dair inancımızı nasıl koruyabiliriz?

Mutlu ve başarılı olmanın sırları, dürüst çalışmanın ve sakin yaşamanın içinde gizlidir. Yurdunu, ulusunu seven, tarihini bilen, güzel Türkçemizi çok güzel konuşan ve yazan, bu güzel ülkenin ününden de unundan da yararlanmak isteyen, pırıl pırıl gençleri gördükçe ve tanıdıkça, insanın göğsü kabarıyor.

SÖYLEŞİ: Elif Şahin Hamidi

NOT: Bu söyleşi, 14 Nisan 2017 tarihli Aydınlık Kitap Eki’nde yayımlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir