Nikola Vaptsarov’un hayatı. Kim ki özgürlük mücadelesinde düşerse / O ölmez… Hristo Botev

Bulgar şair Nikola Vaptsarov 24 Aralık 1909’da Pirin dağının eteğindeki Bansko kasabasında doğdu. Bansko 1912 yılına kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları içindeydi. (Bansko: Hıristiyanlığı simgeleyen haç ile Müslümanlığı simgeleyen ay’ın giriş kapısında karşılıklı olarak bulunduğu tek yer belki de 19’ncu yüzyılda Bansko’da yapılmış olan kilisedir.) Vaptsarov’un doğup büyüdüğü yöre bağımsızlık için savaşan yurtseverlerin bir çeşit karargâhıydı. Vaptsarov’un babası yurtseverdi. Aydın bir kişi olan annesi bir süre öğretmenlik yapmıştı. Vaptsarovlarin evlerinin bir bölümü boya atölyesi olarak kullanılıyordu. (Vaptsarov Türkçede boyacıoğlu anlamına gelmektedir) Vaptsarov ilk edebi eğitimini annesinden aldı. İlkokulu (1916-1920), ortaokulu (1920-1923) doğduğu kasabada okudu. Öğretmeni Nikola Golev’den büyük ölçüde etkilendi. Golev aynı zamanda Bansko bölgesinde Bulgar Komünist Parti’sinin (BKP) kurucusuydu. Yetişme döneminde küçük Vaptsarov üstünde etkisi olan kişilerden birisi de (Şairin kız kardeşi Rayna Vaptsarova’nin anlattığına göre) Doktor Mayler adında bir Sovyet partizanıdır. Doktor Mayler bir süre Bansko’da kalmıştır.

Vaptsarov ilk ve orta öğrenimi sırasında Bulgar şairi Peyo Yavorov’un etkisinde kaldı. Bir çetenin komutanı olan Vaptsarov’un babası çetesini ikiye bölünce birinin başına Peyo Yapvorov’u getirdi. Yavorov Vaptsarovlar’in evinde kalmış ve küçük Vaptsarov’la ilgilenmiştir. Nikola Vaptsarov orta öğreniminin ikinci bölümüne etmek üzere Razlog kasabasına gönderildi, ancak babasının ısrarı üzerine Varna’daki Deniz Makine Okulu’na yazıldı (1926). Okulun sıkı disipliniyle, askeri havasıyla uyuşamadı. Okuldan ayrılmak istedi, ama babasının ısrarı üzerine altı yıllık bir eğitimden sonra öğrenimini tamamladı. Makina
teknisyeni sıfatıyla diplomasını aldı (1932). Makina Okulu’ndaki öğrencilik döneminde okul gemisinin Akdeniz’deki eğitim gezisine katıldı. Mısır’ı gördü. Vaptsarov’un diploma töreninde arkadaşları adına yaptığı ve okuldaki askeri yönetimi eleştirdiği konuşması ünlüdür.
Bu okulu bitirdikten sonra Sofya’da edebiyat öğrenimi yapmak istedi. Ancak ailesinin mali yetersizliği yüzünden istediğini gerçekleştiremedi. 1932 yılında, yani 23 yaşındayken Bulgar Ormakina teknisyeni olarak çalışmaya başladı. BKP’nin yerel komitesiyle ilişki kurdu. Parti’ye üye oldu. . Kâğıt fabrikasında çalışırken ilerde hayatını birleştireceği eşi olan Boyka Vaptsarova ile tanıştı ve 11 Şubat 1934?de evlendi. Bundan sonrası Vaptsarovlar çok zor bir hayat sürerler. Bir oda, bir mutfaktan ibaret bir evde yaşarlar. Nikola Vaptsarov, değirmende teknisyen olarak çalışır. Bu süreç Nikola Vaptsarov?un hayatına yön verdiği dönemlerdir. Sosyalizmle bu süre zarfında tanışır. Kitaplar okumaya, işçi piyesleri yazmaya başlar.
Nikola Vaptsarov, işten atılır. Ailece Sofya?ya dönerler. Vapstsarovların ekonomisinden ziyade, Bulgaristan?ın da durumu iyi değildir. İşsizlik had safhadadır. Vaptsarovların ellerindeki olan para çabucak tükenir. Hastalanan çocukları, üç gün içinde ölür. Çocuklarını gömmeye paraları yetmediği için, dostlarından yardım alırlar. Nikola Vaptsarov, fabrika fabrika iş arar. Soruşturmalar, Nikola Vaptsarov?un komünist olduğunu belgeler ve işe giremez. Yazarlar ve sanatçılarla tanışır. Devrimci kişilikler onu etkiler. Şiir yazma işi bu dönemden sonra hızlanır. İşçi sınıfı, devrim ve sosyalizm içerikli şiirler insanlığa armağan olarak, Nikola Vaptsarov?un kaleminden dökülür.
İş bulması gerektir Nikola Vaptsarov?un. Demiryollarına makinist-ateşçi olarak işe girer. İşin, çok ağır olması birşeyi değiştirmez, parasızlıktan ötürü kabul edilir. Günde 10-12 saat kömür taşır. Kısa sürede hastalanır ve bu işi bırakır. Gecenin ilerleyen saatleri Nikola Vaptsarov?la dost olmuştur. Geç saatlere kadar şiir yazar. ?Tarih? adlı şiiri bu döneme aittir.
(…)
Bu yüzden, uykularımdan
çalarak yazdığım şiirler,
parfüm kokmaz, bu yüzden
kısadır o çatık kaşlı sözler.
Çektiklerimiz için,
yok ödül filan beklediğimiz
ne de o koca ciltlerinde
resmimiz olsun isteriz
Yalnız yalın anlat öykümüzü
geleceğin insanlarına
yerimizi alacaklara anlat
nasıl cesurduk kavgada.

1935 yılında Bulgaristan Sendikalar Kongresi’ne delege olarak gönderildi. Vaptsarov’un kampanyaları BKP’nin kitlelerden sekterce tecrit olmaya karşı izlediği yeni politikanın bir yansımasıydı. Vaptsarov’un çalıştığı fabrikayı işveren kapatmak isteyince işçiler direnişe geçtiler. Ancak işveren Vaptsarov’u işinden attı. Bu arada faşist Makedon örgütü de şaire başarısız bir suikast düzenledi. Vaptsarov 1936 yılında Koçerinovo’dan Sofya’ya göç etmek zorunda lokomotif ateşçisi olarak işe başladı. O dönemde Sofya’da kitlesel işsizlik sürüyordu. Genel bir ekonomik buhran tüm ülkeyi 1938’de ayrılarak Belediye Krematoryumu’nda çalışmaya başladı. Bu dönemde Bulgaristan?ın önde gelen sanatçılarının çevresine girdi. Partili ve devrimci yazarlar arasında yerini buldu.

1940’da Parti Vaptsarov’u Sobolev Eylemi’ni örgütlemesi için Razlog bölgesine gönderdi. Bu eylem Bulgaristan ve SSCB arasında karşılıklı işbirliği amacıyla imzalanması istenen bir anlaşma için imza toplamaktı. Ancak Vaptsarov tutuklandı ve Godeç bölgesine sürüldü. Nazilerin Sovyetler Birliği’ni işgalinden sonra Vaptsarov BKP Merkez Komitesi’nde son derece önemli bir göreve atandı. Yeni kurulan ve başkanlığını Sovyetler Birliği’nden illegal olarak ülkeye giren Albay Tsvyatko Radoynov’un yaptığı Merkezi Askeri Komisyon’un ikinci başkanlığına atandı. Bu arada gibi dergilerin yazı kurulunda calışıyordu. Şairin ilk ve tek şiir kitabı olan Motor Türküleri 1940 yılında Sofya’da yayınlandı. Vaptsarov önemli ve tehlikeli görevini sürdürürken BKP Merkez Komitesi’nin ele verilme olayında, 4 Mart 1942 günü bir bölük Parti’liyle birlikte tutuklandı. Polis müdürlüğünde aylarca işkenceye uğradı. Faşist mahkeme tarafından, BKP Merkez Komitesi sekreteri Anton İvanov, Peter Bogdanov, Atanas Romanov, Anton Popov ve Georgi Minçev’le birlikte ölüme mahkûm edildi. 23 Temmuz 1942 akşamı Sofya’daki Yedeksubay Okulu’nun atış poligonunda beş arkadaşıyla kurşuna dizilerek katledildi. İdam mangası önünde altısı birden Hristo Botev’in Hristo Botev?in ?Kim ki özgürlük mücadelesinde düşerse / O ölmez…? şarkısını, idam mangalarının yüzüne haykırdılar.

19 Haziran 1953’de Budapeşte’de düzenlenen bir törenle Dünya Barış Konseyi’nin onur ödülü ?halklar? Nikola Vaptsarov’a verildi.

Nikola Vaptsarov aşağıdaki son iki şiirini kurşuna dizilmeden birkaç saat önce cezaevinde kanıyla yazmıştır. Bir şiiri devrime bir şiiri eşine?

“Kavga amansız ve katı,
Kavga, dedikleri gibi destansı.
Ben düştüm. Yerimi başkası
alacak… o kadar
Burada, bir kişinin lafımı mı olur?
Kurşuna diziliş, dizildikten sonra
kurtlar.
O kadar yalın ve akla yatkın.
Ama birlikte olacağız fırtınada,
halkım, çünkü sevdik seni.”
23 Temmuz1942, saat 14.00…
Bu şiirin yazıldığı vakit. Bununla birlikte yukarıdaki dörtlükleri yazanın da en son şiiri. İki ayrı küçük kağıt parçacıklarına yazılan bu şiir, bir veda havası değil sadece. Sosyalizme olan inancın, bu inanç uğruna verilecek kavganın mısraları. Nikola Vaptsarov?un idama giderken karısının eline tutuşturduğu ?Kavga amansız ve katı? ile başlayan şiir hâlâ güncelliğini korumakta.Bulgar şair Nikola Vaptsarov?un kurşuna dizilmeden bir kaç saat önce yazdığı iki şiirden biri. Bu şiiri Nikola Vaptsarov eşine veda şiiri olarak yazmıştır.
Karıma
geleceğim bazen, uykudayken sen
beklenmedik uzak bir konuk gibi
sokakta bir başıma koyma beni
kapıyı sürgüleme üstümden.
Usulca girecek bir yere ilişeceğim
bir zaman, karanlıkta, bakacağım yüzüne
görüntün doyasıya dolunca gözlerime
seni kucaklayacak ve çıkıp gideceğim
Nikola Vaptsarov
Çeviren: Ataol Behramoglu

Umuda Yolculukta Söylenen Şiirler ve Nikola Vaptsarov

Alman faşizmi ezilen dünya halklarına saldırdığında Balkan hükümetleri de onun uşaklığını yapıyorlardı. Bu zulme, göğüs geren balkan halkları faşizme karşı birleşik cephede binlerce kahramanlık örneği sergilediler.
Bir avuç diye nitelendirilen partizan müfrezeleri, faşizmin kalelerinde, gedikler açmaya başladıklarında Hitlerin uşaklarının hayalleri de darmadağın olmuştu.
Peki, önüne gelen her şeyi yakıp yıkan, kendince güçlü orduları olan faşizme karşı büyük zaferler kazanan partizan müfrezelerine bu görkemli iradeyi aşılayan neydi? Bu güç, bu irade davaya olan inançtan başka bir şey değildi.
Partizan müfrezeleri soğuk kış aylarının gecelerinde ateşler yakardı. Kavgada şehit düşen yoldaşları ve tüm devrim şehitleri için saygı duruşunda durup, marşlar söylerlerdi. Marşların yanında yumrukları havada şiirler de okurlardı. Şiirleri okunan şairlerden Hristo Botev?in yanında, Bulgar ve dünya ezilen halklarına malolmuş bir kişi daha vardı. O da Nikola Vaptsarov?dan başkası değildi…

N. VAPTASAROV’UN EŞİ BOYKA VAPTSAROV’A YAZDIĞI AŞK MEKTUBU

Dur Boyka genelleştirmelerinle o kadar uzağa gitme. Mektubunda yaptığın incelemedeki matematik çelişki sezilse de, sen yine de doğru yolda değilsin. Çünkü bilmelisin ki aşkın olduğu yerde mantık hareketsizdir. Mantık gönül işlerinin çoğunu aydınlatamaz. Bu güce sahip değildir de ondan. O arkasında anlatılması güç bir mutluluk ateşinin yandığı yok edici kuruntu bulutlarının ve insani olmayan çelişkilerin yer aldığı kapıyı açma yetkisine sahip değildir. Aşkımızda yalnızca güneşin yer alacağını, sevgimizin yalnızca hoş kaygısızca söylenen bir şarkı olacağını hiçbir zaman sanmadım. Hatta böylesi bir sevgiyi arzulamıyorum bile. Düşün bir, böyle bir aşk ne kadar sade ve renksiz olur. Böyle monoton bir ?sevgicik? yalnızca duygudan yoksun, güzeli ve kötüyü ayırt etme sezgisinden yoksun kimseler için varolabilir. Aşkımızın çok renkli olabilmesi için akılcı bir biçimde çeşitli yönler araştırmamız gerektiğini söyleme dileğinden uzağım. Yaşam bizim önümüze bin bir sorun koyacaktır. Bunları herkes kendi tarzında çözümleyecektir. Ve sonra bu sorunları genelleştirmek için bizim kişiliklerimiz karşılaşacaktır. Bu uğraşta birinin ötekine dönüşümü benim için aşkta en yüksek aşamadır.

Mutluluğumuzun yangın gibi yok edici olup sonra yeni biçimlerle harekete geçmesini istiyorum Ansızın doğabilecek şeyler istiyorum ben.

Laura ve Petrarka?nın aşkını düşün. Ne kadar mutlu ve ne kadar mutsuzmuş bu aşk. Edgar Poe?yu ve Neli?yi düşün. Lora ve Yavorov?u düşün.

Ben işte böyle olmak istiyorum Boyka. Ardımdan yürüyecek misin? Yürüyecek misin ardımdan yoksa korkacak mısın? Bana inan. Hiçbir zaman pişmanlık duymayacaksın. Benim Petrarka olduğumu sanma sakın. Fakat sen Laura olabilirsin. Sen aydınlık bir esin perisi olabilirsin. Laura, Neli ya da Lora olduğun zaman onlar gibi trajik bir sona uğrayacağın anlamına gelmez bu.

Şimdi en azından trajik şeyler düşünebilirsin. Çünkü seni seviyorum Boyka. Daha ne biliyorsun. İşte topu topu dört gün geçti aradan. Ve hasta gönlüm senin için ağlıyor bak.

Anılarımız canlanıyor kafamda. Gülüşünle, güzel oynak gövdenle karşımdasın. Ve ben şaşıyorum. Şimdiye kadar nasıl yaşayabilmişim senin varlığından habersiz, senden uzak. Anlayamıyorum, anlayamıyorum, beni nasıl neyle bağlayabildin bu kadar sıkıca. Ve biliyor musun bunu anlamadığıma seviniyorum.

Çünkü aşk çözümlenemez.

İşte böyle Boyka. İnsan aşkı anlayamaz. Sorunu yanıtlıyorum. Ama bu sorunun yanıtı kağıda kaleme sığmaz. O bir duygudur, hissedilir.

İşte olup bitenler içimde tuhaf bir dalgalanma halinde. O kadar rahatım ki, elimi açsam kanatlanacağım, uçacağım.

Bütün bunlar belki benim düş gücümün ürünü, yüreğimin çağrışımları. Fakat yukarılara çıktığımı hissediyorum. Böyle bu. Çünkü gönüllerimiz güzelliğin senfonisiyle birleşiyor. Sonsuz aydınlık içindeyiz ikimiz.

Gülüşünü bozmamak için seni hafifçe öpüyorum.?

Türkçede Vaptsarov
Vaptsarov’un şiirleri Erdal Alova’nın çevirisiyle Seçme Şiirler başlığı altında 1992 yılında Yön Yayıncılık tarafından yayımlandı. 2003 yılında Evrensel Basım, şairin şiirlerinden oluşan İnsana Adanmış Şarkılar adlı derlemeyi yayımladı.
Şairin Türkçede en çok tanınan şiirlerinden biri Veda’dır. Dilimizde şiirin Fransızcasından Ataol Behramoğlu tarafından yapılmış bir çevirisi vardır. Behramoğlu’nun Karıma adıyla yaptığı çeviri Grup Ekin tarafından Geleceğim adıyla, Kavga adlı şiiri Mehmet Celal tarafından bestelendi.

Yapıtı
? Motor Türküleri (kitap), (Bulgarca:??????? ?????)

İNANÇ

İşte, soluk alıyorum,
Çalışıyorum, yaşıyorum,
Ve şiirler yazıyorum
(Elimden geldiğince).
Hayatla ben bakışıyoruz kaş altından
Ve savaşıyorum onunla,
Gücümün yettiğince.

Hayatla kavgalıyız,
Ama sanma ki
Nefret ediyorum hayattan
Tersine, tam tersine!
Sonunda bilsem öleceğim,
Hayatı kaba, çelikten pençeleriyle
Yine seveceğim!
Yine seveceğim!

Diyelim, boynuma
Geçirip yağlı urganı
Sordular bana:
“Söyle, ister misin bir daha yaşamak?”
Haykırırım hemen:
“Çözün!
Çözün!
Çabuk çözün
İlmeği canavarlar!”

Hayat için
herşeyi yapabilirim
Uçabilirim gökyüzünde
Bir deney uçağıyla
İçine girebilirim patlayacak
Bir roketin bir başıma
Çok uzak
Bir gezegeni
arayabilirim
boşlukta.

Gönlüm yine de
Titrer sevinçten
Masmavi
Göğü
seyrederken.
Gönlüm yine
titrer sevinçten
hala sağım diye,
yaşıyorum.

Ama diyelim ki,
Aldınız
Ne kadar diyelim
Bir buğday tanesi kadar
İnancımdan
Haykırırım o zaman
yüreğinden yaralı
bir panter gibi
Haykırırım acıdan

Ne’m kalacak
benim o zaman
Soyulduktan sonra
darmadağın olurum
daha doğrusu
açıkçası
Soyulduktan sonra
sıfıra inerim ben.

Belki de siz
mutlu günlere
inancımı benim
yıkmak istersiniz
inancımı
daha güzel
daha anlamlı olacağına
gelecekteki yaşamın!

Söyleyin lütfen neyle saldıracaksınız?
Kurşun?
Hayır! Yararsız!
Durun! Kurşununuz beş para etmez!
İnancım
zırhla kaplıdır göğsümde
ve bu zırha işleyecek
kurşun
icat edilmemiştir henüz!
İcat edilmemiştir!

Nikola Vaptsarov

İNSAN ÜSTÜNE TÜRKÜ

Bir bayanla tartışıyoruz
Konumuz:
?Zamanımızın insanı?

Hanımda surat bir karış, anlıyorsunuz.
Ayak diriyor, sinirleniyor
Ağlıyor hatta.
Lafa boğuyor beni
Çamur atıyor
Derken başlıyor
Sözcük sözcük dolu yağmaya

Bir dakika diyorum, bir dakika
Dinleyin beni…
O, gücenmiş sözümü kesiyor:
– Oh, lütfen yeter!
Tiksiniyorum insan denen şeyden
Layık değil sizin övgünüze

Bir yerde okumuştum
Adamın biri baltayı kaptığı gibi
Doğramış öz babasını
Yıkanmış
Sonra da
Kiliseye gitmiş
Ve…Hafiflemiş

Dehşetle irkildim. Ağrıma gitmedi değil.
Ben ki
Tökezlerim
Kurama gelince
Kendi kendime düşündüm bir an
En iyisi gözden geçirmek öyküyü
Sakince
Acele etmeden.

Olay yeri Mugila köyü
Baba üç beş kuruş koymuş
Köşeye.
Oğul anlamış durumu
İç etmiş parayı
Sonra öldürmüş babasını

Aradan bir hafta, bir ay
Geçmemiş
Jandarma dayanmış kapıya ve…mahkeme.
Mahkemede
Gönlünü okşayacak değiller ya
Adamı mahkum etmişler ölüme

Alıp götürmüşler
Caniyi
Tıkmışlar deliğe
İnsanlar arasına düşmüş orada
Ve insan
Olmuş

Bilmem
Mayası neden
Nasıl yoğrulmuş
Bilmem
Ama yazgısını
Kitaplardan değil
Öğrenmiş bir türküden

Ve anlatıp durmuş:
?Bre bir hata ettik
Boyladık
Daracağını
Bi ekmeksiz kal
Sendeliyorsun
Acıdan
Ve bir yanlış adım sonun feci
Bekle dur
Kurbanlık koyun gibi
Bir aşağı bir yukarı
Gözlerin bıçakta
Ah kötü
Çok kötü
Şu dünyanın düzeni:
Başka türlü olabilirdi oysa.?

İşte o zaman
Başlarmış türküsüne
Yavaştan
Gözünün önünde
Akıp giden hayat
Ve sonra
Dalarmış uykusuna
Gülümseyerek…

Ama koridorda
Fısıltılar dolaşıyor
Sonra sessizlik bir an
Biri yavaşça açıyor kapıyı
Birkaç kişi. Arkalarından gardiyan
İçlerinden biri titrek bir sesle:
?Haydi kalk?
diyor.
Berikiler boş gözlerle
Nemli kurşuni duvarları
Süzüyor.

Anlamış o zaman
Hayat onun için
Bitmiştir artık
Ve birden
Fırlayıp terini silmiş
Yabanıl bir boğa gibi
Süzmüş çevresini
Ama yavaş yavaş
Kavramış
Korkunun ecele faydası yok
Ölecek
Ve o an
Ferahlamış yüreği
– Gidelim mi demiş beriki
– Tamam.

Yürümüş. Arkasından
Yürümüşler.
Uğursuz bir ürpertiyle
Söyleniyormuş asker:
?Bi bitse şu iş…
Yedi belaya çatmışsın kardeş.?

Koridorda
Dönüp dolaşıyor fısıltılar
Karanlık sinmiş köşelere
Sonra inmişler avluya
Tanyeri
Ağarıyormuş yavaş yavaş
Ve tan yerine baktığında adam
Görmüş
Işık denizinde yıkanan yıldızı
Ve geçmiş aklından bir an
Şu
Ağır
Acımasız
Kara
Yazgısı
?İşim bitik…
Sallanacağım ipte
Ama bununla
Her şey bitmiyor işte
Daha güzel bir hayat başlayacak
Şarkılardan
Ve ilkbahardan…?

Hatırlamış o türküyü
Ve aydınlanmış yüzü
Gözleri alev alev
Gülümsemiş sıcak
Ve içten
Arkasına dayanmış başlamış türküsüne
Ne dersiniz
Kompleks bir isteri mi
Söz konusu burada
Nasıl isterseniz öyle düşünün
Lakin
Dostum yanılıyorsunuz derim
Adam sakin
Dili sürçmeden
Okumuş türküyü sonuna dek
Ötekiler korkuyla
Süzüyormuş onu
Dehşetli bakışlar atarak
Hapishane bile
Titriyormuş dehşetle
Karanlık ürküyle sıvışmış
Sevinçle seslenmiş
Gökteki yıldızlar:
?Bravo insanoğluna!?
Sonrası malum. İpi
Geçirmişler boynuna ve
Ölüm

Hala o şarkı
Hafif hafif
Dökülüyor dudaklarından.

Şimdi geldik çözüm noktasında
Okurum ya sen dersin?
Ağlamaya başladı zavallı hanım
Kendinden geçip bastı feryadı:
?Korkunç! Korkunç!
Sanki
Yaşamış gibi anlatıyorsunuz!?…
Korkunç da ne demek?!
Ama adam türkü söylüyormuş.

Korkunç güzel değil mi bu?

KORKMAYIN ÇOCUKLAR

Çok çalışıyoruz,
Sabahtan akşama kadar
Ama ekmeğimiz az,
Ekmeğimiz yetmiyor çocuklar.
Yüzleriniz
Kırış kırış ağlamaktan,
Hele gözleriniz
Sağır dilsiz
Kocaman kocaman
Üzgün gözleriniz?
Korkuyla bakarlar
Çığlık çığlığa:
Ekmek!
Ekmek!
Ekmek!

Dinleyin miniciklerim,
Dinleyin, yavrularım benim,
Bugün böyle,
Böyleymiş dün de.
Ve ben, yemeğim olmadığından,
Elimden başka şey gelmediğinden,
N?apayım
İnançla
Besleyeceğim sizi.

Gün gelecek
Çekip çevireceğiz yılları,
Koşacağız beton bir kola
Günlerin sularını.
Bırakmayacağız onları, değil mi?
Gem vurup sulara
Diyeceğiz:
?Böyle akacaksınız!?
Ve öyle akacaklar!

Ekmeğimiz olacak o zaman
Ekmeğimiz olacak!
Gözleriniz ışıyacak sevinçten,
Yavrucuklarım benim.
Benim ekmeğim mi var,
Senin de olacak,
Senin ekmeğin mi var,
Bütün herkesin olacak.

Ve hayat o zaman
Öylesine güzel olacak,
Günümüzün küfürleri
Çok uzaklarda kalacak.
Şarkılar söyleyeceğiz bir ağızdan,
Şarkılar çalışırken bile,
Sevinçli şarkılar,
İnsanın onuruna.

Olur da kocarım o gün
Gözleyeceğim
Penceremden
Uzak yolları,
Gözleyeceğim dönüşünüzü
Dinç ve gürbüz
Ve sessizce fısıldayacağım:
?Ah dünya ne güzel!?

Öyle de olacak!
Bugünse ekmeğimiz kıt.
Annelerimizin göğüsleri
Kuru mu kuru.
Ağlamak yararsız.
Ağlamak gereksiz.
Ama derinde, korkunç
Bir ezinç yer eden.
Sizin ?bugün?ünüz
Yanan acıdır için için
Ama
Korkmayın, çocuklar,
Yarınlar
İçin!

Vaptsarov was arrested in 1942 and subjected to inhuman torture and finally executed on 23rd July, 1942. He continued to write till the very end, and indeed his last verse addressed to his wife is one of the most moving and inspiring.
The fight is hard and pitiless
The fight is epic, as they say.
I fell. Another takes my place ?
Why single out a name?
After the firing squad ? the worms.
Thus does the simple logic go.
But in the storm we?ll be with you,
My people, for we loved you so.
2 p.m. ? 23.vii.1942

A factory, Clouds of smoke above.
The people ? simple,
The life ? hard, boring.
Life with the mask and grease-paint off
Is a savage dog snarling.
You must tirelessly fight,
Must be tough and persist,
To extract from the teeth
Of the angry,
bristling beast

A crust.
Slapping belts in the shed,
Screeching shafts overhead,
And the air is so stale
You can?t easily
Deeply
Inhale.
Not far off the spring breeze
Rocks the fields, the sun calls…
Leaning skyward
the trees
Shade
The factory walls.
How unwanted,
forgotten
And strange
are the fields !
They
have thrown in the dustbin
The sky and its dreams.
For to stray for a second
Or soften your heart,
Is to lose to no purpose
Your strong
worker?s
arm.
You must shout in the clatter
And din of machines
For your words
to pass over
The spaces between.
I shouted for years ?
An eternity …
I gathered the others too shouted in chorus ?
The factory,
the machinery
And the man
in the farthest,
darkest corner.
This shout forged an alloy of steel
And we armoured our life with its plate.
Just try putting
a spoke in the wheel ?
It?s your own hand you?ll break.
You, factory,
Still seek to blind us
With smoke and soot,
Layer on layer.
In vain! For you teach us to struggle.
We?ll bring
The sun
Down to us here.
So many
toil-blackened
faces
Under your tyranny smart.
But one heart within you tirelessly
Beats with a thousand hearts.

History
History, will you mention us
In your faded scroll?
We worked in factories, offices ?
Our names were not well known.
We worked in fields, smelled strongly
Of onion and sour bread.
Through thick moustaches angrily
We cursed the life we led.
Will you at least be grateful
We fattened you with news
And slaked your thirst so richly
With the blood of slaughtered crowds?
You?ll lose the human focus
To view the panorama,
And no one will remember
The simple human drama.
The poets will be distracted
With pamphlets, progress rates;
Our unrecorded suffering
Will roam alone in space.
Was it a life worth noting,
A life worth digging up?
Unearthed, it reeks of poison,
Tastes bitter in the cup.
We were born along the hedgerows,
In the shelter of stray thorns
Our mothers lay perspiring,
Their dry lips tightly drawn.
We died like flies in autumn.
The women mourned the dead,
Turned their lament to singing ?
But only the wild grass heard.
We who survived our brothers,
Sweated from every pore,
Took any job that offered,
Toiled as the oxen do.
At home our fathers taught us:
?So shall it always be.?
But we scowled back and spat on
Their fool?s philosophy.
We quit the table curtly,
Ran out of doors, and there
In the open felt the stirring
Of something bright and fair.
How anxiously we waited
In crowded-out cafés,
And turned in late at night
With the last communiqués!
How we were soothed by hoping! …
But leaden skies pressed lower,
The scorching wind hissed viciously …
Till we could stand no more!
Yet in your endless volumes
Beneath each letter and line
Out pain will leer forbiddingly
And raise a bitter cry.
For life, showing no mercy,
With heavy brutish paw
Battered our hungry faces.
That?s why our tongue is raw.
That?s why the poems I?m writing
In hours I steal from sleep
Have not the grace of perfume,
But brief and scowling beat.
For the hardship and affliction
We do not seek rewards,
Nor do we want our pictures
In the calendar of years.
Just tell our story simply
To those we shall not see,
Tell those who will replace us ?
We fought courageously.
Botev
A breathless, perspiring
Workingman
Came to see me
And said:
?Write a poem about Botev.?
?A poem about Botev??
I sat down.
?All right,
Come back about seven
On Saturday night.?
Saturday?s long gone by ? but I
Grimly persist
And heave a sigh.
The rooftops rattle
As engines battle
With moisture of spring
In the world
And the mist.
My mind is a blank,
My brain just repeating
The same old cant.
My heart beats in panic.
I put down the pen,
Scrap the paper,
Sigh deeply
And then
Say: ?I can?t.?
I undress,
Lie in bed,
Fall asleep.
But here comes
The grimfaced worker
And asks:
?Have you written the poem about Botev??
?The poem about Botev?
Just listen …
Stars gleam
In the moonswept sky,
Through rocky ravine
Grey wolves go by,
Their eyes in the darkness glisten …?
The worker looks puzzled
And asks:
?Is that Botev?
?Write of the reapers braving the sun,
Of the tyrant toil,
Of the blood that runs
To blacken the soil,
Of the slaves who sing
To ease their pain
Slow songs which the wind
Bears over the plain.
?Would Botev be seen
In a rocky ravine?
Even wild beasts of prey
Never go there today.
Can?t you see? Botev kindles
The light in our eyes.
Yes, Botev is here ? with the people.
?If you stumble, he says:
?Up, and carry the flag!?
So I give you my hand
To help you stand,
And bolder we march along
Shoulder to shoulder.
?That?s really Botev!
But you?ve used a lot of
Old junk. Cut it out!
Look at life! Move about!
And then you shall know him.
There, that is your poem!?

On Parting
To my wife
Sometimes I?ll come when you?re asleep,
An unexpected visitor.
Don?t leave me outside in the street,
Don?t bar the door!
I?ll enter quietly, softly sit
And gaze upon you in the dark.
Then, when my eyes have gazed their fill,
I?ll kiss you and depart.
* * *
The fight is hard and pitiless.
The fight is epic, as they say.
I fell. Another takes my place ?
Why single out a name?
After the firing squad ? the worms.
Thus does the simple logic go.
But in the storm, we?ll be with you,
My people, for we loved you so.
2 p.m. ? 23 July, 1942

1 Comment

  1. Merhabalar.
    Ayrıntılı Vaptsarov çalışmanız için teşekkür ederim. Yazınızı kopyalamak istedim ama olmadı. Olabilirliği konusunda yardımcı olabilirseniz sevinirim.
    Emeklerinize sağlık.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

12 Eylülün İki Yüzü – Muzaffer İlhan Erdost

Next Story

Baykuş ile Çobanyıldızı – Filiz Özdem

Latest from Biyografiler

Van Gogh’un kitap tutkusu

Geçtiğimiz haftalarda Paris’in izlenimci koleksiyonuyla ünlü Musée d’Orsay, Antonin Artaud’un Van Gogh: Toplumun İntihar Ettirdiği kitabından yola çıkarak yazar ile ressamı, Artaud ile Van
Go toTop