GünübirliklerTarih–Edebiyat Tarihi

Edebiyatı etki alanında tutan edebiyat-ötesi güçler vardır kuşkusuz. Ancak, edebiyatı edilgin bir uğraş alanı, özerkliği olmayan bir uğraş alanı saymak edebi süreci hafife almak, basite indirgemek olur. Hele edebiyat tarihini genel tarihin üstüne yapıştırarak ayrıntılara, ikinci derecede önem taşıyan olaylara kadar özdeşlik aramak hiçbir bakımdan benimsenir iş değildir. Sözgelimi simgecilikle izlenimcilik aynı tarihlerde oluşan iki sanat devinimidir, ama ayrı ayrı tarih dönemlerinde anılması gerekmektedir bunların.

Edebiyat tarihi araştırıcılarına göre genel tarihle edebiyat tarihi arasında bir özdeşlik yerine, çok yerde, koşutluklar aramak daha doğru. Çünkü, deniyor, tarihin ve edebiyatın dönemeçleri çok kez birbirini karşılayamayabilir. Özellikle geçiş dönemleri için böyledir. Edebiyat olgusu temelde elbet tarihe bağlıdır. Hele dünyanın yüzünü değiştiren çok önemli tarihsel olayları bu açıdan temel taşı olarak almak zorunluluğu vardır. Ne var ki, genel anlamda bu bağlılık çok dolaylı bir yoldan olmaktadır.

Tarih olaylarını kitleler yaratır. Tarihsel değişmeler beklenmedik bir biçimde meydana gelmez, döne döne gelişir; “insan duyarlılığının, insan bilgisinin bütün alanlarında hazırlana hazırlana.” Edebiyat olayları, bu olaylardaki değişmeler ise kısa dönemlerde, çok kez birbirinden bağımsız da kalabilen bireysel özneler tarafından yaratılmaktadır. Hele sınıflı toplumlarda bu öznelerin belli sınıflardan geliyor olmaları çözümlenmesi gereken bir dizi koşul yaratıyor. Çok uzun bir sürede edebiyatın yapısını tarihe, hatta ekonomiye, üretim araçlarının biçimine bağlayabiliriz. Ama çok kısa sürelerde ve araya giren koşullar ve bütün değişkenler göz önünde tutulmadıkça varılan sonuç çok yanlış olabilir. Ya da bir şey söyleyemeyen doğrular elde edilebilir.

Marx şöyle diyor: “Yazar çalışırken çalışmalarının hiçbir zaman bir araç olduğunu düşünmez. Amaçları kendindendir bunların.” Bu sözü “Yazar bir şey söylemek için yazmaz” diyenlerin düşüncesiyle karıştırmamalıdır. Taban tabana aykırı iki düşünce var burda. Marx’ınki yazarın mutlaka bir yarar düşüncesiyle hareket etmediğini anlatıyor, yazar bir yarar düşüncesiyle de hareket edebilir, ama bu yazarlığın bir koşulu değildir. Robbe-Grillet’nin de katıldığı ikinci düşünce ise tam tersi: Buna göre yazar, çalışırken mutlaka yarar dışı hareket etmektedir.

Ülkemizde bağlanma sorunları şimdiye dek daha çok şiir üstünde tartışılmış, şiirin kısa süreler içinde tarihsel olaylarla çetelesi tutulmaya çalışılmıştır. Belki en serpilmiş sanat o olduğu için böyle yapılmıştır. Ama elverişli noktanın ötesine geçilmiştir hep. Hemen belirteyim ki, bu yöntemin karşısında hiçbir ülkenin şiiri ayakta duramazdı. Şiirde bağlanma çok yüzeyde aranmış, yapıdan çok tema üstünde, içerikten çok konu üstünde durulmuştur. Öyle ki, şair zaman zaman, “militer” anlamlarla dolup taşan bir söz düzeninin bağlanma için yeterli ya da geçerli olacağı kanısına ulaşmış, insana ilişkin olan, hayata ilişkin olan her şey köşeye atılmış, gerçekçilik –hele bir ara– belirsiz bir romantizm adına tüketilmiştir. Bunda eleştirmenlerin de büyük yanlışları olabilir. En kötü bir şiirin devrimci düşünceler öneriyor diye göklere çıkarılması bazı şairlerin şiir konusundaki yargılarını etkilemiş olabilir. Nasıl ki bağlanmaya karşı olan eleştirmenlerin çoğu da genç şairlerin bir bölüğünü anlamsıza, kısır biçim oyunlarına itmiş, saptırmıştı.

Cemal Süreya

Günübirlikler : Toplu Yazılar 2
Yapı Kredi

Previous Story

Acının ritüelleşmesi

Next Story

Tolstoy: Yürüdüğü yolu bilinçle aydınlatan insanların çabası önemlidir

Latest from Cemal Süreya

Toynbee Üstüne – Cemal Süreya

Toynbee Üstüne Bir süre önce Melih Cevdet Anday’ın Cumhuriyet gazetesinde “Sosyalist Bir Dünya” başlıklı bir yazısı çıktı. Arnold Toynbee’nin Türkçede yeni yayımlanan Tarih Bilinci
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ