Tiyatro öldüyse, YAŞASIN TİYATRO…

Jean CocteauJean Cocteau’nun 1962 yılında kaleme aldığı ilk Dünya Tiyatro Günü Bildirisi
Ne tuhaftır, tarih zamanla şeklini kaybeder, buna karşılık, efsane zamanla kuvvetlenir. Bunu en iyi tiyatro sahnesinde anlarız.
Bir Hint Fakir’i çıkagelse de koca bir tiyatro salonuna hiç fena olmazdı. Ne yazık ki ortada böyle bir Hint Fakir’i yok. Bir topluluğu büyülemek gördüğü rüyayı başkalarına aktarmak işi dönüp dolaşıp yazarın karınca kaderince kendi imkanlarına kalıyor. Çünkü uyku ve rüya, herkese, kendi iç dünyasına göre, yeni zenginlikler getirebilmektedir. Tiyatro, bu hüneri taklit ederken, seyirciden çocukça bir uysallık ister. Çünkü en iyi seyirci, bu gün de, kukla oyunlarının küçük seyircileridir. Bizim seyircilerimiz bu seviyeye ancak o böbürlü tutumlarını bıraktıkları, kendilerini oyuna kaptırıp söz gelişi, Oidipus’a: “Iokaste ile evlenme, o senin anan diyebildikleri gün erişeceklerdir.

Ama o kadar uzağa gitmeye lüzum yok. Seyircilerin içinde bugün bile büyük bir çoğunluk, benliklerinden sıyrılıp, kendilerine yabancı bir fikri benimsemekte, o fikre katılabilmektedirler. Bunlar nerdeyse çocuk ruhlu bir tek insan olabilmekte, kendi düşünce ve inançlarını, oyunun sonunda geri almak üzere, vestiyere bırakabilmektedirler.
Gerçek hayranlık, paylaşılan bir düşe karşı duyulan hayranlık değildir. Gerçek hayranlık, asıl kendimizi paylaşmadığımız fikirlere kaptırdığımız, onları sanki bizden çıkmış gibi benimsediğimiz zaman doğar.

0 halde bu bir çeşit aşktır. Tıpkı aşkta olduğu gibi, birbirine karşıt olanların uyuşup anlaşmasıdır. Büyük oyuncu, aslında, metni hemen oracıkta ve sanki herkes için ayrı ayrı uyduruyormuş, yakıştırıyormuş duygusunu veren insan olduğuna göre, tiyatronun özelliği de bu çeşitten bir eriyip kaynaşma değil de nedir?

Fazla bencilliklerinden ötürü kolay kolay büyülenmeyen Fransızlar bile, Paris’te Milletler Tiyatrosu’nu kurmakla, en küçük hafifliğe kapılmadan eğlenme susuzluğunu, açlığını ispat etmiş oldular.

Her milletten değerli oyuncu toplulukları bu Tiyatro‘ya kendi dillerinin şaheserlerini getirmekte, sırf oyunlarının kuvvetiyle ve repertuarlarıyla kendi dillerine ve alışkanlıklarına kapanıp başkalarının dillerine, hallerine, meselelerine ilgi göstermeyecekleri sanılan seyircileri hayran bırakmaya muvaffak olurlar.

İşte DÜNYA TİYATRO GÜNÜ, tekil ile çoğulun, öznel ile nesnelin, bilinç ile bilinçaltı’nın birbirleriyle derinden kaynaştığı önemli bir olaydır; bu uyuşma ve kaynaşmadan insanı büyüleyici olağanüstü yaratıklar doğar.
Fikirlerin birbirlerine uzak ve yabancı kalması, dillerin ortaya çıkardığı duvarlar, nice anlaşmazlıkların kaynağı olmuş, bugün de olmaktadır. İşte tiyatronun geniş imkanları, bu engelleri ortadan kaldırmaya çalışmaktadır
Dünya Tiyatro Günü yoluyla bütün milletler, karşılıklı zenginliklerinin bilincine varacak, büyük ölçüde bir barış hamlesi içinde kaynaşacaklardır.

Niçe’nin bir sözü var : “Dünyaınn yüzünü değiştiren bütün fikirler hep güvercin kanadı altında gelir” diyor. Bugüne kadar belki de çoğu zaman sınırlı olarak sırf hoşa gitsin diye kullanılan tiyatrodan gençlik, bundan böyle parlak ve canlı bir Sorbon Üniversitesi gibi faydalanacak, etli kemikli konuşmalar duyarak, kuru incelemenin yorgunlukları içinde asıl kuvvetini kaybeden ve zayıflayan şaheserlerin gerçek değerini tadacaktır.

Şunu da söyleyeyim: makine uygarlığı, tiyatroyu öldürmüş diyorlar. İnanmıyorum buna ben. Milletlerarası Tiyatro Enstitüsü’nün kendi adına konuşma ödevini bana vermiş olmasından faydalanarak, eskiden krallar hakkında kullanılan bir sözü (biraz değiştirerek) şöylece tekrarlayacağım:
“Tiyatro öldüyse, YAŞASİN TİYATRO…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir