İki usta yazarın Arif Damar ve Melih Cevdet Anday’ın birlikte kaleme aldığı Yağmurlu Sokak, aşkı edebiyatın gölgesinde yaşamayı deneyen bir delikanlının romanı. Kahramanımız, edebiyatın, sanatın ölümsüz ve el değmemiş aşklarını gerçek yaşamda bulmaya kalkışınca hayatın içinde beceriksizleşecek, gitgide gerçeküstü bir ilişkiye sürüklenecektir. Ancak hayat onun edebiyatsever duygusallığının çok dışında bir zeminde akmaktadır. Ne gerçek yaşam roman sahnelerine, ne de insanlar roman kahramanlarına benzemektedir.

Yağmurlu Sokak hayatın içinde aşkın yolunu şaşıran bir delikanlının romanı…

“Bana inanmadı, beni adam yerine koymadı, beş paralık değer vermedi bana. Çünkü ben zayıf bir adamım, kişiliğim yok benim, hiçbir şeyim yok… Benim gibi birinin bu yüzyılda yeryüzünde bulunabileceğine kimse inanmaz. Ben çağdışı bir insanım. Ya eskiden kalmayım, ya geleceğin işaretiyim. Fakat herhalde bugünün insanlarına benzemiyorum. Bundan utanıyorum, ama için için değil ha. İçin için insanın benim gibi olması gerektiğini düşünüyorum. Bana gülenler şüphesiz benden daha aptaldır. Onlar kendilerine yalan söyleyince yutamıyorlar, hileci adamı gözünden okuyorlar. Çünkü kendileri de yalancı, kendileri de hileci. Bunun övünülecek nesi var? Yenildiğini anlayan ruh, kendini haklı bulmaya çalışır, bulur da….”
(Tanıtım Yazısı’ndan)

‘Kitaba Erotizmi Melih Cevdet Kattı’ – Ece Arar Emener
(29/04/2005 tarihli Radikal Kitap Eki’nde Yayınlanan Arif Damar’la Yapılan Söyleşi)

Melih Cevdet Anday ve Arif Damar, Türk edebiyatının iki usta kalemi kırk altı yıl önce bir araya gelip Yağmurlu Sokak adlı bir roman yazmışlar. Tercüman gazetesinde yaklaşık yüz gün tefrika edilen roman ancak 1995’te iki ustanın ortak imzasıyla gün yüzüne çıkmıştı.

Yağmurlu Sokak romanı nasıl doğdu?
O yıllarda ben sakıncalı TKP sanıklarındandım. 1952’de beraat etmiş olmama rağmen iş bulmakta güçlük çekiyordum. Kırk kişiydik ve siyasi polisin gözü hep üzerimizdeydi. Ne olursa olsun hemen bizi çağırıp sorguluyorlardı. Kısacası işsizdim. O yıllarda Melih Cevdet de Yaşar Hanım’la evliydi ve Bahariye’de oturuyordu. Bana sürekli roman yazmam konusunda baskı yapıyordu. Ama o güne kadar hiç roman yazmadığım için çekiniyordum ve bir türlü yazıp yazmayaya karar veremiyordum. Bir akşam Melih Cevdet’in evine gitmiştik. Yine bana roman yazmam konusunda ısrar etti ve yazı makinesini önüme getirip “Hadi başla” dedi. Üç sayfa yazdım. Okudu ve “Tamam çok güzel olmuş, devam et” dedi. Yağmurlu Sokak’ı yazmaya öyle başladım.

Melih Cevdet Anday romana nasıl dahil oldu?
O yıllarda Tercüman gazetesinde Semih Tuğrul vardı. Roman gazetede tefrika edilecekti. Ben romanı bitirdim, Melih Cevdet’e götürdüm. Bana “Parayı bölüşeceğiz o yüzden romanı biraz değiştireceğim” dedi. Roman Tercüman gazetesinde yüz sayıya yakın tefrika edilidi. İnsanlar olumlu tepki verince ve tutulunca da Melih Cevdet biraz uzattı romanı.

Yağmurlu Sokak’a neler ekledi Melih Cevdet Anday?
Ben aslında yaşamöyküsel bir roman yazmayı düşünüyordum. Hatta başında ‘Kars 1946’ adında uzun bir şiir var. Aslında romanda söz konusu olan aşkı ben biraz daha platonik olarak düşünmüştüm. Öyle de yazmıştım. Melih Cevdet bu aşka cinsellik ekledi, biraz erotizm kattı.

Neden Murat Tek adıyla tefrika ettiniz?
Melih Cevdet Anday’ın takma adıydı Murat Tek. O dönemlerde para kazanmak için bu adla sanat değeri olmayan romanlar yazıyordu ve gazetelerde tefrika ediyordu. O yüzden bu romanı da Murat Tek adıyla tefrika ettik. Bu işten iki bin lira kazandık. Melih Cevdet getirdi parayı “Beş lira sana, beş lira bana, on lira sana, on lira bana” diye bölüştürdü. Bu işten biner lira kazandık. Üzerinden şimdi kırk altı yıl geçti. 1995’te Melih Cevdet ve benim adımla Don Kişot Yayınları tarafından da yayımlanmıştı roman. Hatta Selim İleri güzel bir yazı yazmıştı. Şimdi yeniden basılınca bir daha okudum ve hoşuma gitti. Çok keyifli bir anı olarak kaldı hayatımda.

Roman o dönemin şartlarına göre biraz sert karşılanmış mıydı?
Yok öyle bir şey hatırlamıyorum. Genellikle olumlu tepkiler almıştı. Aynı dönemde Melih Cevdet’in yine Murat Tek adıyla tefrika ettirdiği başka bir roman fazla müstehcen bulunmuş ve kendisi savcılığa ifade vermeye çağrılmıştı ama bizim romanın başına böyle bir şey gelmedi. Birçok kişi tarafından çok beğenilmişti. Hatta o dönem Yağmurlu Sokak’ın yanı sıra başka hikâyeler de yazmıştım. Sebahattin Eyüboğlu birini okuduğunda ayağa fırlayıp “Kafka bu demişti”. Yani farkında olmadan Kafka gibi bir kurgu yapmışım.

İki ustanın kaleminden
Bu roman neredeyse elli yıl kadar önce yayımlanmış; oysa şimdi de her şey ne kadar tanıdık, ne kadar sahici! Yağmurlu Sokak; bir gencin romanı olarak kısaca nitelenebilirse de, aslında basbayağı bir aşk, entrika ve gerilim romanı olarak da görülebilir. İki usta; Melih Cevdet Anday ve Arif Damar’ın 1959 yılında kaleme aldıkları bu roman ilk kez, Murat Tek takma ismiyle Tercüman gazetesinde tefrika edilmiş. O dönem için hayli cüretkâr bulunan roman, bir gencin iş dolayısıyla Kars’a gitmesiyle hayatının nasıl bir değişime uğradığını gözler önüne seriyor. Bu değişim aslında tamamıyla saflığın yitirilişiyle ilgili; Kars’a gitmeden önce hayatı ve aşkı sadece roman tümceleriyle açıklayan, tensel hiçbir teması göze almayan, almak da istemeyen kahramanımız, Ankara’da bırakacağı sevgilisi Güler’e giderken şöyle der mesela; “… Sonra düşün Güler. Aşkımız o zaman daha güzel olacak. Ankara’dan Kars’a kadar uzanan bir aşk. Gökler gibi bir şey. Birbirimizden ayrı kalacağız. Birbirimizi düşüneceğiz, üzüleceğiz. Istırap çekeceğiz. Istırapla yüklü olmayan bir aşkın tadı olur mu? Büyük aşklar hep böyle olmamış mı?” (s. 35)

Öyle bir kadın ki…
Kahramanımız Fuat için aşk işte böyle bir şey. Mektup yazmak, özlemek ve ıstırap çekmekle dolu dolu bir aşk yaşadığını sanan Fuat, kız arkadaşı Güler’in yakınlaşma çabalarını da geri çevirir. Oysa Kars’a adım atar atmaz onu büyük bir sürpriz beklemektedir. İş yerinde beraber çalıştığı Ahmet İnan ısrarla onu kendi evlerinde misafir etmek ister. Yeni iş arkadaşına ‘hayır’ diyemeyen Fuat da bu teklifi kabul eder. Ahmet İnan’ın eşi Necla, “kocasından çok uzun boylu, sarışın, uzun saçlı, ince yüzlü, iri dudaklı” bir kadındır. “Parmakları uzun, kirpikleri uzun, bakışları dalgın, kalçaları geniş bir kadın…” (s. 66)
Salına salına yürüyen, sek rakı içen, hayli samimi davranan bu kadını hayretler içinde izleyen Fuat şaşkındır, daha önce böyle bir kadınla hiç karşılaşmamıştır. Bir süre sonra Necla ipleri eline alır ve Fuat ile aralarında bir ilişki başlar. Fuat ara sıra üzgün gördüğü kadın için şöyle düşünmektedir; “Belki de onun kurtarıcısı ben olacağım. Anadolu’nun bir ucunda oturmuş, çile dolduran, içi dolu bir kadını elinden tutup ışıklı günlere çıkaracağım. Değer mi? Değer.” (s. 85)
Okur, Fuat’ın her daim saflığına gülsün mü ağlasın mı bilemez; edebiyata kendini bu denli kaptıran Fuat’ın şimdiki versiyonları da televizyonda gördüğü her şeyi gerçek sanan gençler herhalde demeden de edemez. Fuat’ın gençliğinden ziyade toyluğu kafasının karışmasına neden olur; tıpkı bir çocuk gibi ruh hâli sürekli değişir. Ankara’da bıraktığı Güler’i düşünürken, öğleden sonra tek bir tümceyle, ruh durumu hayli dalgalı Necla’nın esiri olur. Yazarların deyişiyle, Fuat’ın kadınlar hakkındaki düşünceleri toptan değişmiştir; “Sadece ruhtan ibaret bildiği, bilmek istediği kadın, sadece vücuttan ibaret olup çıkmıştı. Ama böylesinin daha güzel, daha büyük, daha derin olduğunu da anlamamış değildi.” (s. 90)
Ancak bir süre sonra sadece evli bir kadınla ilişkide olmaktan öteye geçen bir durum söz konusu olur. Necla’nın kocası Ahmet İnan eşinin Fuat’la ilişkisi olduğunu öğrenmiştir ve Fuat’a kızmak yerine hep beraber bu duruma göğüs germeyi teklif eder. Fuat’ın kafası iyice karışmıştır. Bir taraftan Ahmet İnan’ın söyledikleri, diğer yandan Necla’nın anlattıklarıyla iki yana savrulur; kendini büyük bir çıkmazın içinde bulur ve en sonunda kurtulmaya karar verir. Ancak bu iş de kolay olmaz; muhasebesini tuttuğu şirkette Ahmet İnan’ın yaptığı yolsuzlukları idareye bildirmeli midir?
Fuat karakteri her ne kadar gerçeküstü dursa da; özellikle ‘sıkı’ okurların çokça gülümseyerek okuyacakları bir kahraman. Bir kez olsun kendini bir edebiyat kahramanının yerine koyan bir okur, Fuat karakterini sırf bu yüzden bağrına basacaktır. Elli yıl öncesinden gelen Fuat, sonra ne yapmış insan merak etmeden duramıyor aslında. Ama iki usta yazar belli ki Fuat’ın akıbetini hayal etmeyi bize bırakmış. Bana kalırsa Fuat Sait arzu ettiği gibi bir roman yazmıştır; belki bu roman bir zamanlar bir gazetede tefrika bile edilmiştir…

Kitabın Künyesi
Yağmurlu Sokak
Arif Damar, Melih Cevdet Anday
Everest Yayınları / Türkçe Edebiyat Dizisi
İstanbul, 2005, 1. Basım
178 sayfa

Previous Story

Nöbetçi Ayakkabıcı Dükkânı – Mustafa Balel

Next Story

Mutluluk ve Mutsuzluk (12.Kitap) ? Brigitte Labbe, Michel Puech

Latest from Arif Damar

Arif Damar ‘ın şiir serüveni (kendi sözleriyle)

Henüz 15 yaşındayken, bir öğretmeninin çıkardığı “Yeni İnsanlık” dergisinde “Edirne’de Akşam” şiiri yayınlanıyor ve “yetenekli çocuk” olarak dikkatleri üzerine çekiyor. Şiir serüveninin sonrasını Arif

CHE – Arif Damar

CHE Bir sesti O Bütün sesler içinde ayrı Yürü diyen bir ses Savaş diyen bir ses Katıl diyen bir ses Dağlar yadırgamaz en yüksek
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ