İlk gerçekçi romanımız Samipaşazade Sezai´nin Sergüzeşt´i – Süleyman Deveci

Yerli romanda batıdan gelen gerçekçiliğe romantizmden geçiş ürünlerinden sayılan Sergüzeşt Tanzimat edebiyatının meşhur yazarlarından Samipaşazade Sezai´nin en önemli ürünlerinden biridir. Masum ve malum bilinen aşklardan biridir öykü, ailesinden ve normal yaşamından Kafkasya´da bir gemi seyahati esnasında zorla koparılıp esir alınan 8-9 yaşlarındaki kız çocuğunun, kölelik hayatı yaşamaya mecbur bırakılan bir Çerkez kızının başından geçenlerdir anlatılanlar.
Çerkez kızı Dilber ilk önce yaşlı ve zengin bir kadının yanına hizmetçi olması amacıyla esir tüccarlarınca Mustafa Efendi´ye satılır. Efendisinin hanımının ve evin diğer çalışanlarının ağır baskılarına dayanamayan Dilber çok sürmez başından geçen haksız bir davranışı bahane ederek bir gün evden kaçar. Yakınlarda bir malikhanenin kapısında yorgunluktan bitap halde bulunur. Başından geçenleri iyice rahatlayıp dinlendikten sonra malikhanenin sahibesine anlatır. Evin hanımı anlatılanlara üzülür ve ona yardım, hatta eski efendisinden satın alıp yanına alma sözü verir. Ama Dilber´in ilk efendisi kadın buna şiddetle karşı çıkar. Onun için öyle bir olay söz konusu olamaz. Ve Dilber geri dönmek zorunda kalır.
Evdeki ekonomik buhran gerekçe gösterilir ve Dilber kısa bir süre sonra çok güzel olması vesilesiyle ilk defa ?Dilber? diye adlandırılır, o zamana kadar adı yoktur ve bir köle, esir tüccarına satılır. Uzun bir dönem esir tüccarının yanında diğer esir kızlarla birlikte yaşayan Dilber okuma-yazma öğrenir, müzikle tanışır, ev işlerinden anlamaya başlar dahası baskı ve angarya, dayakla düpedüz terbiye edilir, değeri arttırılır. Ve o gün geldiğinde yeni sahipleri Asaf Paşa ailesine satılır. Batılı bir yaşam tarzı bu evde hüküm sürmektedir. Evin tek oğlu ressam Celal Bey´dir. İlk görüşte Dilber´i Kleopatra´ya benzeten Celal Bey ona sırılsıklam aşık olur. Güzel bir model arayan Celal Bey Dilber´in güzelliği karşısında sanki büyülenir. Fazla sürmez Dilber bir süre sonra bu aşka karşılık verir, o da Celal Bey´i sever. Ki bu kısa bir süre sonra Celal Bey´in anne-babasının şimşeklerini üzerine çekmesine ve yeniden satılıp evden uzaklaştırılmasına neden olur. Bir esir kızı soylu bir aileye nasıl gelin olarak düşünülebilir, olmaz böyle şey denilerek bir esir tüccarına yeniden satılır Dilber.
Dilber´in ortadan kaybolduğunu dahası satıldığını öğrenen Celal Bey çılgına döner. Halbuki tam da beraber konuşup evlenme kararı almış, yine beraber planlar yapmışlardır. Dilber´i bulmak için Celal Bey elinden geleni ardına koymaz. Ama nafile ne Dilber´i bulur ne de mutluluğu. Aynı şeyleri Dilber´de yaşar, esircisi tarafından Mısırlı bir zengine satılan asi Dilber hapsedilir. Olaylar ve Dilber´in başına gelenler bununla kalmaz tam bir maceradır anlatılanlar. Kısaca Celal Bey ile olan ayrılığı onu daha da mutsuz kılar, kendisini seven ve geri İstanbul´a yollamak isteyen Haremağası Cevher´in kurtarma operasyonunun başarısızlığa ulaşması ve ölmesi sonucu umutsuzluğa kapılır ve kendini Nil´e atar.
1888´da yazılan dahası yayınlanan (bazı kaynaklara göre 1881 veya1889) bu gerçekçi roman o günlerde olağan ve sıradan olan esir ticaretini bir aşk öyküsüyle eleştirerek bu denli ustaca sunması bakımından aynı zamanda tarihi bir kaynaktır da. Jöntürk Samipaşazade Sezai hatta bu romanı için gözaltına alındığını düşünerek serbest bırakıldığında Paris´e gider yerleşir ve 1908´de Meşrutiyet´in ilanından İstanbul´a dönene kadar orada kalır. Köle ticareti daha çok acıma duygusu ile ele alınıp yerilir, yukarıda da değinildiği gibi ilk defa dönemin toplumsal bir sorunu bir romanda gerçekçi bir dille okuyucuya aktarılır. Ustanın uzun ve detaylı doğa betimlemeleri ve tasvirleri büyük bir zevktir.
Romanı bugünün akıcı ve okunur diline çevirenleri kutlamak ve saygılarla teşekkürler sunmak gerekir.

Yazan: Süleyman Deveci
Yazarın web adresi: http://www.criticus.eu/

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir