Dostoyevski’nin karakteri Raskolnikov’un sonunda cezayı kabul etmesi, Nietzsche’nin bireyin kendi ahlakını yaratma fikrine bir teslimiyet midir, yoksa bu, onun üstinsan olma yolunda bir dönüşüm müdür?
Dostoyevski’nin Suç ve Ceza eserindeki Raskolnikov’un sonunda suçunu itiraf edip cezayı kabul etmesi, Nietzsche’nin “üstinsan” (Übermensch) ve “kendi ahlakını yaratma” fikirleriyle karşılaştırıldığında derin bir felsefi gerilim ortaya koyar. Bu durum, teslimiyet mi yoksa dönüşüm mü sorusu, her iki düşünürün temel felsefi pozisyonlarına bakmayı gerektirir.
1. Nietzsche’nin “Üstinsan” ve Bireyin Ahlakını Yaratma Fikri
Nietzsche’ye göre geleneksel ahlak (özellikle Hristiyan ahlakı), insanın güç istencini (Will to Power) bastıran bir köle ahlakıdır. Üstinsan, bu ahlakı aşarak kendi değerlerini yaratabilen, kaderini kendi eline alan bireydir. Nietzsche’ye göre gerçek özgürlük, toplumsal normlara boyun eğmek değil, kendi içsel yasalarını koymaktır.
Raskolnikov’un başlangıçtaki motivasyonu (sıradan insanların kurallara uyduğu, olağanüstü insanların ise aşabileceği fikri) Nietzsche’ci bir ton taşır. Ancak Raskolnikov, cinayet işledikten sonra yaşadığı psikolojik çöküntü ve vicdan azabı, onun Nietzsche’ci bir “üstinsan” olamadığını gösterir.
2. Raskolnikov’un İtirafı: Bir Teslimiyet mi?
Eğer Nietzsche’nin perspektifinden bakarsak, Raskolnikov’un itirafı ve cezayı kabul etmesi, bir tür zayıflık, “sürü ahlakına” geri dönüştür. Çünkü Nietzsche’ye göre gerçek anlamda güçlü bir birey, toplumun yargılarına göre değil, kendi içsel doğrularına göre hareket eder. Raskolnikov’un pişmanlığı, onun kendi ahlaki sistemini yaratamadığını, geleneksel Hristiyan ahlakına yenik düştüğünü gösterir. Bu açıdan, Nietzsche’ci bir bakışla bu bir teslimiyettir.
3. Dönüşüm Olarak Okumak: Dostoyevski’nin Hristiyan Varoluşçuluğu
Ancak Dostoyevski’nin perspektifinden bakıldığında, Raskolnikov’un itirafı bir dönüşüm anıdır. Romanın sonunda, özellikle Sonya’nın etkisiyle Raskolnikov, kibrinden arınır ve insani acizliğini kabul eder. Bu, Hristiyan varoluşçuluğundaki “tevazu ve kurtuluş” temasıyla uyumludur.
Dostoyevski, insanın kendi koyduğu ahlaki kurallarla değil, ancak Tanrı’nın merhameti ve insanlar arası sevgiyle kurtulabileceğini savunur. Bu açıdan Raskolnikov’un itirafı, bir çöküş değil, aksine ruhsal bir yeniden doğuş olarak okunabilir.
4. Nietzsche ve Dostoyevski’nin Karşıtlığı
Nietzsche ile Dostoyevski’nin temel felsefi ayrımı şudur:
- Nietzsche, insanın kendi gücüyle ahlakı aşabileceğini, Tanrı’nın ölümünden sonra yeni değerler yaratması gerektiğini savunur.
- Dostoyevski ise insanın kendi kibrinin (Raskolnikov’un “olağanüstü insan” iddiası gibi) onu yıkıma götüreceğini, gerçek kurtuluşun ancak tevazu ve inançla mümkün olduğunu düşünür.
Teslimiyet mi, Dönüşüm mü?
- Nietzsche’ci okuma: Raskolnikov, kendi ahlakını yaratma sınavında başarısız olmuş, toplumsal ahlaka teslim olmuştur.
- Dostoyevskici okuma: Raskolnikov, kibrinden kurtularak gerçek bir ahlaki dönüşüm yaşamıştır.