Küba’da Sosyalizm ve İnsan – Ernesto Che Guevara ‘Fedakârlığımız bilinçlidir; yarattığımız özgürlüğün bedelidir.’

Küba’da sosyalizm ve insan ilk olarak Küba’da,1965 yılının Ocak ayında, Havana’daki ‘Verde Olivo’ adlı derginin iki sayısında art arda yayımlandı. ‘Marcha’, aynı yılın kasım ayında yazıyı yeniden yayımladı. Amacı arjantin’de bir çıkış yapmaktı, çünkü haftalık dergi bundan bir ay önce Buenos aires’te resmi makamlar tarfından yasaklanmıştı. Che, Bolivya’da hayatını kaybettikten birkaç sonra, eser Havana’da ilk defa kitap halinde basıldı.

XXI. Yüzyıl henüz başlamışken, Che’nin kederli ve çarpıcı yaklaşımı, bize miras bıraktığı eserlerin tümünde ve özellikle bu kısa ve özlü denemesinde ahlaka ve öngörüye dair verdiği dersleri doğruluyor. Fikirler ve gelecek dimdik ayakta. Şüphesiz: tam özgürlüğümüzün iskeleti kuruldu, “tek eksik kanlı canlı bir vücut ve giysiler, onu da yaratacağız.”

?Guevara, ?Küba?da insan ve sosyalizmin incelenmesi? üzerine notlarını bir mektup şeklinde, Uruguay?da, Montevideo?da çıkmakta olan haftalık, bağımsız, radikal marcha dergisinin yöneticisi Carlos Quijano?ya yazmıştır. Bu mektup ?Havana 1965? tarihini taşır. Marcha?daki yayına ek olarak, ayrıca bu mektup Küba silahlı kuvvetleri?nin dergisi olan Verde Olivo tarafından da yayınlanmıştır. Bu mektubun bir bölümünün çevirisi aşağıdadır.?
Geç kalmış olmama rağmen, bu notları Afrika gezim sırasında tamamlıyorum ve bu şekilde sözümü yerine getireceğimi umuyorum. bunu da başlıkta belirtilen konuya değinerek yapmak isterim. Uruguaylı okuyucuların dikkatini çekeceğini umarım.
Sosyalizme karşı ideolojik mücadelede, kapitalist konuşmacıların ağzından düşmeyen çok yaygın bir iddia da, sosyalizmin ya da bizim içinde bulunduğumuz sosyalizmi kurma sürecinin, bireyin devlete itaatiyle karakterize edildiğidir. Bu iddiayı, sadece teorik temellere dayanarak çürütmekle yetinmeyeceğim, Küba?da var olan gerçekleri de ortaya koyacak ve sonra da genel yorumlar ekleyeceğim. Devrimci kavgamızın, iktidarı ele geçirmeden önceki ve sonraki tarihini anlatmakla işe başlayacağım.
İyi bilindiği gibi, 1 Ocak 1959?da doruğuna ulaşan devrimci kavgamızın başlangıç tarihi 26 Temmuz 1953?dür.
O günün sabahında Fidel Castro?nun yönettiği bir grup devrimci, Orient eyaleti?ndeki Moncada kışlalarına saldırdı. Saldırı başarısızlıkla sonuçlandı. Bu başarısızlık büyük bir felâkete dönüştü. Hayatta kalan devrimciler ise hapse atıldılar, fakat onların genel bir af ile serbest kalmalarından sonra devrimci kavga yeniden başladı.
Sosyalizmin yalnızca tohumlarının mevcut olduğu bu devrede temel etken insandı. Biz tüm güvenimizi bireysel, kendine özgü karakteristikleri, adı ve sanı olan kişilere bağladık. Görev, yetenekleri ölçüsünde bu insanlara emanet edilmişti, başarıya ulaşması ya da başarısızlığa uğraması onlara bağlıydı.
Daha sonra gerilla savaşı aşamasına geçildi. Gerilla savaşı iki farklı unsurdan meydana geldi. Birinci unsur, harekete geçirilmesi gereken fakat bilinçsiz, uyuyan kitlelerden oluşan halk, ikincisi onun öncüsü, hareketin motor gücü, devrimci bilincin ve militan ruhun jeneratörü olan gerillalar. İşte bu öncü güç, zafer için gerekli öznel koşullan yaratan hızlandırıcı bir etkendi.
Burada yine, düşüncemizin proleterleşmesi sürecinde ve alışkanlıklarımızda ve düşünce yapımızda meydana gelen devrimde, temel etken bireydi. Devrimci güçler içinde üst rütbelere kadar ulaşan Sierra maestro savaşçılarının her biri kendi olanaklarına göre önemli işler başarmışlardır. Onlar bu rütbelerine bu temele dayanarak eriştiler. Bu ilk kahramanlık devresiydi ve bu devrede onlar en ağır sorumluluklar, en büyük tehlikeler için çarpışmışlardır, onlar için bir görevi başarıyla tamamlamaktan başka tatmin edici hiçbir şey yoktu.
Biz, devrimci eğitimi amaçlayan çalışmalarımızda, bu öğretici temel konuya sık sık döneceğiz. Bizim savaşçılarımızın davranışlarında geleceğin insanını sezmek mümkündür.
Devrim davasına kendini adama, tarihimizin başka dönemlerinde de görülür. Ekim krizi süresince ve Florida kasırgası günlerinde, bütün bir halkın ortaya koyduğu ender rastlanır fedakârlık ve olağanüstü çaba örnekleri gördük. Bizim temel görevlerimizden birisi de, günlük yaşantımızda da bu kahramanca tutumu sürdürmek için ideolojik noktalardan harekete geçerek bir çözüm yolu bulmaktır.
Ocak 1959?da, hilekâr burjuvazinin çeşitli temsilcilerinin de katılmasıyla devrimci hükümet kuruldu. Temel güç etkeni olarak direnme ordusunun varlığı, iktidarın garantisini sağladı.
(?)
Şimdi, tarihi yapan kitlelerin bireysel lideri olarak insanın, insan kişiliğinin oynadığı rolü açıklamak istiyorum.
Burada anlattığım bizim deneyimizdir; yoksa izlenmesini önerdiğimiz bir yol değildir.
Fidel ilk yıllarda devrime itici gücünü kazandırdı, devrimin liderliğini yaptı. Şimdi de devrimi güçlendirmeyi sürdürüyor; fakat aynı yolda seçkin önderler olacak şekilde gelişen iyi bir grup da var, yine liderlerini izleyen büyük bir kitle de var, çünkü liderlerine inanırlar, İnanmalarının nedeni liderlerinin onların isteklerini dile getirebilmesidir.
Sorun bir kişinin kaç kilo et yiyebileceği, yılda kaç kez plaja gidebileceği ya da aldığı ücretle dışarıdan ne kadar süs eşyası getirtebileceği değildir. Gerçekte gerekli olan, bireyin kendini daha mükemmel hissetmesi, daha büyük bir iç zenginliğine sahip olması ve daha büyük bir sorumluluk taşımasıdır.
Ülkemizde birey, içinde yaşadığı dönemin fedakârlık dönemi olduğunu bilir; feragate alışıktır. Fedakârlık ilk kez Sierra Maestra?da ve daha sonra savaşılan her yerde öğrenildi; sonra da bütün Küba onu öğrendi. Küba, Amerika?nın öncüsüdür ve öncü görevi yaptığı için, Latin Amerika halklarına tam özgürlüğün yolunu gösterdiği için fedakârlık yapmak zorundadır.
Ülkede, önderlik öncü rolünü de yüklenmelidir ve kişinin kendini tümüyle adadığı ve hiçbir maddi ödül beklemediği gerçek bir devrimde, devrimci öncülük görevinin, aynı zamanda hem şerefli hem de kahredici olduğu büyük bir içtenlikle söylenebilir.
Okuyucuya acayip gelse de, gerçek devrimciyi harekete getirenin büyük bir aşk olduğunu söyleyebilirim. Bu nitelikten yoksun büyük bir devrimci düşünülemez. Bir önderin karşılaştığı en karmaşık durumlardan biri, tutkularıyla soğukkanlılığını birleştirmek zorunda oluşu ve kılı kıpırdamaksızın en zor kararları alabilmesidir. Öncü devrimcilerimiz, bu halk sevgisini yüceltmeli ve bu en kutsal davayı tek ve bölünmez hale getirmelidirler. Onlar, günlük duyguların ufak kırpıntılarıyla sıradan insanların sevgilerinin düzeyine inemezler.
Devrimin önderlerinin yeni yürümeye başlayan, babalarının adlarını bile öğrenemeyen çocukları, devrimin tamamlanması için hayatlarındaki genel fedakârlıkların bir parçası olarak ayrı kalmak zorunda oldukları kanlan vardır; arkadaş çevreleri kesinlikle devrimci yoldaşlarının sayısıyla sınırlıdır. Onlar için devrimin dışında başka bir hayat yoktur.
Bu koşullarda, kişi, büyük bir insanlık ve aşırı dogmatizm ve soğuk bir skolastisizme düşmemek, kitlelerden kopmamak için güçlü bir adalet ve gerçekçilik duygusuna sahip olmalıdır. Bu insanlık sevgisinin günlük bir işe, örnek olacak eylemlere, harekete geçirici bir güce dönüşmesi için her gün çaba göstermeliyiz.
Devrimin ideolojik itici gücü olan devrimci, sosyalizmin kuruluşunun dünya ölçüsünde tamamlanmasına kadar ancak ölümüyle bitecek olan kesintisiz çalışması içinde tükenir gider. En acil görevler yerel ölçüde tamamlandığında devrimci çabalarını yavaşlatır ya da proletarya enternasyonalizmini unutursa, önderlik yaptığı devrim, esinlendirici bir güç olmaktan çıkar ve devrimci amansız düşmanımız olan emperyalizmin çok iyi yararlanacağı rahat bir uyuşukluğa düşer. Proletarya enternasyonalizmi hem bir görev hem de devrimci bir zorunluluktur. Biz halkımızı böyle eğitiyoruz.
Elbette ki şimdiki durumda, bazı tehlikeler vardır, bunlar yalnız dogmatizmin ya da büyük görevin ortasında iken halkla olan bağların gevşemesinin yarattığı tehlikeler değildir. Zayıflık tehlikesi de vardır. Eğer bir insan bütün hayatını devrime adamak istiyorsa, bazı şeylerden yoksun olduğu, ya da çocuğunun ayakkabılarının eskidiği yahut da ailesinin bazı ihtiyaçlarını karşılayamadığı gibi endişeleri olmamalıdır, yoksa zihnini gelecekteki yozlaşmanın tohumlarının etkisine açık tutan bir düşünce yapısına sahip olur.
Bizim durumumuzda ortalama insanın çocuğunun sahip olduğu şeylere bizim çocuğumuzun da sahip olmasıyla ve ortalama insanın çocuğunun yoksun olduğu şeylerden bizim çocuğumuzun da yoksun olmasıyla yetiniriz, ailelerimiz de bunu anlamak ve bu düzeyde kalmaya çalışmak zorundadır. Devrimi insanlar yapar, fakat insan devrimci ruhunu günden güne çelikleştirmelidir.
Böylelikle ilerleyebiliriz. Bu muazzam kervanın başında -söylemekten ne korkarız, ne de utanırız- Fidel gelir. Ondan sonra partinin en iyi kadroları, onların hemen arkasından da büyük güçlerini duyacağımız kadar yakından bizi tümüyle halk izler; bu sağlam kitle, ortak amaca doğru yürüyen, ne yapılması gerektiğinin bilincine varmış olan bireylerden, yoksulluktan kurtulup özgürlüğe kavuşmak için mücadele eden insanlardan oluşur.
Bu büyük kalabalık örgütleniyor; programının açıklığı örgütlenme ihtiyacının bilincinde olduğunu gösteriyor. Artık bu kitle dağınık, elbombası parçaları gibi uzayda binlerce parçaya bölünmüş, ne pahasına olursa olsun belirsiz bir geleceğe karşı korunmaya çabalayan, yoldaşlarıyla birlikte umutsuz bir mücadele içinde çırpman bir güç değildir.
Önümüzde fedakârlıklar bulunduğunu ve öncü ulus olarak kahramanca eylemimizin bedelini ödememiz gerektiğini biliyoruz. Biz önderler, Amerika?nın başı olan bir halkın başında olduğumuzu söylemeyi hak etmenin bedelini ödemek zorunda olduğumuzu biliyoruz. Her birimiz, karşılığında görevini yapmış olmanın hazzına ulaşacağımızın, ufukta güçlükle seçilen yeni insanın görüntüsüne doğru birlikte ilerleyeceğimizin bilincinde olarak fedakârlık payımızı yerine getirmek zorunda olduğumuzu biliyoruz.
Sonuç olarak şunları söyleyebilirim:
Biz sosyalistler daha mükemmel olduğumuz için daha özgürüz, daha özgür olduğumuz için daha mükemmeliz.
Tam özgürlüğümüzün iskeleti şimdiden kurulmuştur. Eksik olan eti ve elbiseleridir. Onları da yaratacağız.
Özgürlüğümüz ve onun günü gününe sürdürülmesi kanla ve fedakârlıklarla ödenmiştir.
Fedakârlığımız bilinçlidir; yarattığımız özgürlüğün bedelidir.
Yol uzundur ve bir kısmı hiç bilinmemektedir. Gücümüzün sınırım biliyoruz. Biz, kendimiz, yirmi birinci yüzyılın insanını yaratacağız.
Günlük eylem içinde, yeni bir teknolojiye sahip yeni insanı yaratırken kendimizi çelikleştireceğiz.
Kişilik, halkın en yüksek erdemlerini ve isteklerini temsil ettiği ve yoldan ayrılmadığı sürece, kitlelerin harekete geçirilmesinde ve yönetilmesinde rol oynar.
Yolu açan öncü grup, iyilerin en iyisi olan partidir.
İşlediğimiz temel hammadde gençliktir. Umudumuzu gençliğe bağlıyor ve onu elimizden bayrağı almaya hazırlıyoruz.
Eğer bu anlaşılmaz mektup, bir şeyleri açıklayabiliyorsa amacına erişmiş demektir. Sözlerime el sıkışma kadar alışılmış olan selamımızla son veriyorum: Ya özgür vatan, ya ölüm.
Ernesto Che Guevara

Kitabın Künyesi
Küba’da Sosyalizm ve İnsan
Yazar: Ernesto Che Guevara
Yayınevi: Everest Yayınları
Çeviren: Burak Tanyılmaz
Sayfa Sayısı: 43 sayfa

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir