Nadja – Andre Breton “Güzellik ya çırpınmalı olacaktır ya da hiç olmayacaktır…”
André Breton, 1928’de yayımlanan gerçeküstücü romanı ‘Nadja’ ile 20. yüzyılın en tutkulu ve ‘çırpınmalı’ arayışlarından birini başlatır.
*Nadja’ her şeyden önce sadece sürrealizmin ve André Breton’un değil, 20. yüzyıın başyapıtlarından biri. Bunu söylememizdeki en büyük etken ise, sürrealist hareketin ve yapıtın artık elli yıldır akademilerin önemli bir konusu olmasına, yani soğumasına rağmen ‘Nadja’nın yapıt düzleminde kendi etkisini giderek daha fazla hissettirmesi ve sıcaklığını sürdürmesi… Bunu ‘Nadja’nın Breton’un en çok okunan ve bilinen kitabı olduğunu belirterek de pekiştirebiliriz.
André Breton’un 4 Ekim 1926 günü kasvetli geçen bir öğleden sonranın son demlerinde Lafayette sokağında “birdenbire, karşı yönden gelen, çok yoksulca giyinmiş genç bir kadını” henüz on adım ötedeyken görmesiyle kitabın henüz 57. sayfasında canlanan Nadja’nın bu gecikmiş haliyle bir roman kahramanı olamayacağı apaçık; ne var ki Breton’un bu sayfadan sonra 12 Ekim 1926 gününe ve daha sonrasına kadar sürdürdüğü bölümlerde yarattığı tuhaf resimli roman tarzı ‘Nadja’yı ‘Nadja’ yapan en önemli yazınsal tutum. Daha da açacak olursak yazarın Lafayette sokağında karşılaştığı yoksul kadının, 1926 yılında sürrealizmin papası konumunda olan ve en az Marx ve Rimbaud kadar dünyayı değiştirmekten söz eden André Breton’a verebileceği sadece aşktı ve “önemi yok. Aşktı sadece, benim bildiğim anlamdaki aşktı -gizemli, mümkün olmayan, biricik, akıllara durgunluk veren, kuşku götürmeyen aşk-, yani, ancak her türlü deneyde olabildiği kadar kadarıyla aşk, burada mucizenin gerçekleşmesine olanak tanımış olan aşk,” diyordu, onun sunduklarının düzeyinde olmadığını düşünen Breton.
Breton’da aşk kavramını adeta ‘patlatan’ ve bu kavramın kelimelerle saçılmasına yol açan mucize-kadın Nadja sadece romanesk güzelliği ile değil düşünen ve sorgulayan çehresiyle de yazarı hayretler içinde bırakır. Fakat bunun dışında ‘var olmayı bilen’ Nadja zamanı da umursamayan, ağzından çıkan boş sözcüklerle Breton’un önem verdikleri arasında bir ayrım yapmayan bir kadındır. Nadja’nın gönül eğlenceleri yazarı çileden çıkarır çıkarmasına, ancak belli ki André Breton kurtuluşu, bu hoppalıklara kendini kitabın yazarı ve anlatıcısı konumuyla cevap vererek direnmekte bulur.
Tanışmalarından iki gün sonra Breton’un iki kitabını satın alarak ve okuyarak gelir Nadja. O 6 Ekim günü Nadja basit cümlelerle bazı bibliyografyalara taş çıkartır. 10 Ekim günü Breton’a olağanüstü buyruğunu verir: “André? André?… benimle ilgili bir roman yazmalısın. (…) Bir şey kalmalı bizden…” Aynı gün ihtiyar bir kadın Nadja’ya bir kartvizit verir. Ertesi gün kartvizitteki adrese Paul Eluard gider. Kimse yoktur. 12 Ekim günü Breton’un kafasındaki tek soru Max Ernst’in Nadja’nın bir portresini yapıp yapmayacağına dairdir.
Son günlerden birinde Breton sorar: “Kimdi gerçek Nadja?” Gönül eğlendiren Nadja mı, yoksa esinli ve esinlettiren, tek gerçek deneyimi sokak olan ve “sonsuz bir hülyaya atılmış her insanoğlunun sorgulamak istediğinde elinin altında olan Nadja mı?”
Karşı konulmaz çağrı
Onu defalarca görmek Breton’daki Nadja düşüncesine berraklık kazandırır ve onun ifadesi hafifler, özgünleşir ve derinleşir. André Breton en sonunda ondan kalan birkaç cümleden başka bir şey hatırlamak istemez:
“Soluğumun tükenişiyle birlikte sizinki başlıyor.” “Eğer isteseydiniz sizin için bir hiç olurdum ya da sadece bir iz.” “Düşünceleri ayakkabılarının ağırlığıyla daha da ağırlaştırmamalı.”
Nadja, André Breton ile karşılaşmadan önce hiç resim yapmamıştır. Onun yanında 18 Kasım 1926 günü yaptığı ‘Aşıklar Çiçeği’ resmi Breton’a her ikisinin simgesel bir portresiydi.
Breton onun aşkına karşılık veremez. Çünkü aşırı derecede şiirsel mucizeler gerçekleşmektedir onun etrafında. Akıl ve gerçek arasındaki çelişkileri hiç durmadan aşmaya çalışan bir sürrealist olmasına karşın Nadja’yı günden güne asosyal kılan ve ilişkilerini daha da çatışmalı hale getiren zihinsel yabancılaşmanın ilk belirtileri karşısında güçsüz bir durumdadır. Ve Nadja’dan ister istemez uzaklaşmaya başlar. Bu uzaklaşma okur katında, Breton’un gözden düşmesiyle son bulur gözükmektedir, zira yazar, Nadja’nın akıl hastanesine kapatılmış olması karşısında sadece psikiyatriyi ve akıl hastanesi kavramını eleştirmekten öteye gidemez.
Nadja’nın sözünü tutar ama Breton: Onun hakkında bir kitap yazar: ‘Nadja’.
Nadja ile André Breton, 20. yüzyılın en tutkulu ve ‘çırpınmalı’ arayışlarından birini başlatır. Hegel’in “en iyi dünya, bu dünyanın kendisini diğerlerinden daha iyi ifade eden dünyadır” sözünde olduğu gibi Nadja’nın karşı konulmaz ve sürekli çağrısına cevap verir.
‘Nadja’da Nadja ele geçirilemez, ancak ifade edilebilir. Fakat ‘L’Amour fou’da* gerçek aşk ele verildikten sonra Nadja da, ‘çırpınmalı güzellik’ de çözülecektir.
André Breton, Nadja ile karşılaşmasından üç yıl önce yazdığı ‘Tournesol’ adlı şiirdeki kadına 1934 yılında rastlar. Ve 1937’de bu rastlaşmanın kitabını, ‘L’Amour fou’yu yazar. Ve o kadınla evlenir.
*HALİL GÖKHAN, 04/10/2002 Tarihli Radikal Gazetesi
** Nadja; Her zaman beklenen aşkı bulmanın ve kaybetmenin romanıdır. Andre Breton, Paris?in her köşesini gezer. Özgür, kendine özgü, içinde her zaman heyecan taşıyan bir ruh arar. Aslında aradığı kişi aşık olmak istediği kişidir. Gezdiği yerleri anlatırken sanatın her şeklini en iyi şekilde dile getirmeye çalışır. Bu yüzden kitapta; resim, tiyatro ve edebiyat dahil sanatın her dalından en iyi örnekler göze çarpar. Breton, sanatla ilgili tüm düşüncelerine yer vermiştir.
Kitabın teması aşka mı hayatın anlamı mı?
Breton, aşkı hem klasik hem de özgürlükçü açılardan değerlendirir. Kitap aslında, Breton?un her zaman aradığı özgür varlığa aşık olmasını anlatır. Kitabın başında yazılanlara dayanarak Breton?un sanata bakış açısının da özgürlükçü ve ilham verici bir arayış olduğunu görürüz. Kitap ?Ben kimim?? sorusuyla başlar. Bu soru Breton?nun arayışının başlangıcıdır. Soru aynı zamanda Fransızca?da da anlam bakımından derin bir soru niteliğini taşır -Qui suis je?- Aslında belirtilmek istenen yaşamın anlamının arayışıdır. Sorunun satır altında yazan anlamı bu arayışı belirler. İnsanın kim olduğu ancak yaşamının anlamını keşfetmesiyle bulunabilecektir. Breton, hem kendisini hem de özgürlüğünü arar. Bu arayışta, öz yaşamının anlamını ortaya çıkarmasını beklemektedir. Yaşamının anlamı Nadja?yla tanışmasıyla ortaya çıkar.
NADJA kimdir?
Nadja gerçeküstü bir karakterdir. Breton?un aşık olmak için yarattığı bir kadındır. Ne var ki kitabı okudukça çevreyle birleşen bu karakter çok gerçek biri gibi görünür. Breton sanki gerçek hayatta bir kadında bulmak istediği tüm özellikleri ona yüklemiştir. Ama bunu yaparken fazlasıyla alçakgönüllü davranır ve Nadja?nın da her insan gibi bir sürü kusuru olduğunu belirtir. Ona asla sahip olmaz ama onu ellerinin içinde hisseder. Nadja onun ilham perisidir, yaşadığı hayatta aradığı anlamdır. Breton onunla tanışmadan önce, yaşamının gerçek anlamını ararken bile kendini onun büyüsüne kaptırmaya hazırdır çünkü sadece onu beklemiştir. Nadja aşık olunan bir kadından öte, aşık olunmayı bekleyen bir nesne, yaşam tarzı ya da arayış durumudur. Onu öylesine çok sahiplenmek ister ki 103. ve 104. sayfada Nadja?nın kendisini gündelik yaşama kaptırmasından ve ondan uzaklaşmasından korktuğunu söyler. Nadja?nın gündelik hayata dahil olan ve gündelik yaşamı sıradan bir şekilde yaşayan biri olmasını istemez çünkü Nadja onun için özgürdür ve özgürlüğü simgeler, ilham veren ve herkesten farklı bir varlıktır.
Umut, Özgürlük ve aşk anlamının içinde Nadja
Nadja?nın ismi bile Breton?nun beklentilerine göre yaratılmıştır. Nadja isminin başındaki ?nad? Rusça?da umut sözcüğünün başlangıcıdır (Nadeus Rusça?da umut demektir). Breton yaşamda aradığı umudu Nadja?ya bağlar. Derin psikolojik problemleri yüzünden Breton?a ihtiyacı olan, sanata bağımlılığı ve yaratıcılığıyla dikkat çeken bir karakterdir Nadja. Diğer yandan Breton Nadja?ya asla bağlanamaz çünkü Nadja buna asla izin vermez. Onun doğasında bağlanmak imkansız bir şeydir çünkü bağlanmak, özgürlük durumunun tam tersidir. Bir yandan Breton?u her zaman özgür bırakır, diğer yandan onu her yere peşinden sürükleyebilecek kadar etkiler. Nadja her zaman Breton?nun hayatından çıkabilir ya da her an izini kaybettirebilir ve ona asla bağlanmaz. Breton bunu açıklamak için ?Nadja?nın dünyasında her şey bir anda yükselir ya da alçalır? cümlesini yazmıştır.
Diğer yandan Nadja?yı öylesine saf ve duru bir varlık olarak görür ki ona yeterince ?şey? sunamadığını söyler . Söz konusu ?şey? aşktır.
Breton?un aşkı bu şekilde tanımlar:
?Nadja?nın dünyasına bakıldığında, her şeyin olağanüstü bir çabuklukla yükselir ve düşerken göründüğü böylesi bir dünyada başkası da olamazdı zaten. Ama burada a posteriori bir yargıda bulunuyorum ve başka şey de söz konusu olamazdı zaten derken dolambaçlı yollara sokuyorum kendimi. Ne kadar gıpta edersem edeyim, belki de ne kadar hayal görürsem göreyim,onun bana sunduklarının düzeyinde olamadım hiçbir zaman. Bana sunduğu şey neydi peki? Önemi yok. Aşktı sadece, benim bildiğim anlamda ki aşktı-gizemli mümkün olmayan, biricik, akıllara durgunluk veren, kuşku götürmeyen aşk-,yani, ancak her türlü deneyde olabildiği kadarıyla aşk, burada mucizenin gerçekleşmesine olanak tanımış aşk.?
Breton için aşkın tanımı ve aşkı yaşama şekli ne kadar derin ve yoğunsa Nadja?da onun için o kadar derin ve yoğun anlamlar taşır. Kendi içindeki aşkı Nadja için yaratmıştır. Aşkı sınavlara tabii tutmuştur. Nadja?nın sadece birbirleri için varolma isteğini anlatır ve ?Aşkı ortaklaşa tanımanın o an bizi nereye götürdüğünü ban dehşet verici bir çarpıcılıkla açığa vurduğu için az şey borçlu değilim ona? der. Breton, Nadja?nın bu aşkı şekillendirmesini izler, kendisi de bir köşede durur ve sadece bu aşkı yaşar. Aşkı sadece Nadja?ya yakıştırır ve onun aşkta ki derinliğine inemediğini söyler. Kimse Nadja kadar derin olamaz çünkü o özgürdür, asla sıradan değildir, çünkü onu kendisi yaratmıştır.
Gelecek kaygısı
Diğer yandan, Breton kitapta öngörülere de yer verir. Sayfa 89?da Nadja ona ?Benimle ilgili bir roman yazmalısın?der. Bu söz Breton?un yazdığı romana yapılan öngörüden başka bir şey değildir. Breton bu kitabı Nadja?yı kaybetmemek için yazar, çünkü Nadja ?Bizden bir şey kalmaz zamanla, her şey biter? der. Breton hayata ve zamana meydan okumaya çalışır.
Nadja bir gün ansızın ortadan kaybolur ve bir hastaneye yattığı ortaya çıkar çünkü akıl sağlığı iyi değildir. Breton,Paris sokaklarında gezmeye devam eder ama hiçbir şey eskisi gibi değildir. Nadja?yı tekrar görmek, onunla yeniden tanışmak ve onu yeniden tanımak ister. Breton için artık her şey yarımdır. ?Bir kez daha tanımak istiyorum onu, yalnızca ondan medet ummayı ve o engin rıhtımlarını keyfime göre dolaşmayı, parlak bir noktayı gözüme kestirmeyi, hem de o noktanın gözümün içinde olduğunu bile bile…? der.
Nadja?nın onun bir parçası olduğunu söyler. Onun gerçek anlamda varolan tek insan olduğunu ve kimsenin Nadja?nın yerini almayacağından bahseder. Nadja, Breton?nun hayatına girmiş en özgün ve özgür varlıktır ve öyle kalacaktır. Bu yüzden kimse Nadja?nın yerini alamaz çünkü kimse Nadja kadar özgür bir ruh olamaz. Nadja her zaman özgürlük içinde yaşamış ve tüm insanların ruhlarının üzerinde derinliğe ve özgürlüğe sahip olmuştur.
Sonsuz kayıp
Sonuç olarak, Breton kaybettiği aşkın acısını çeken bir insan rolüne bürünür ama bu olay onun için aşktan daha fazlasıdır, çünkü o, gerçek ve özgür bir varoluş biçimini kaybetmiştir.
Nadja dönmez… Bağımsızlığını, özgürlüğü ve bu şekilde Breton?un ifade ettiği gibi sonsuzluğunu kanıtlamış olur.
Kitabın sonunda Breton yaşadıklarını ve düşüncelerini tek bir cümleyle anlatır.
?Güzellik ya çırpınmalı olacaktır ya da hiç olmayacaktır…?
** http://www.siyahkahve.com/index.php?cmd=7&textID=10755
Yazın tarihinin en tutkulu arayışlarından biri Nadja. Kentin sokaklarında bir belirip bir kaybolan o esrarengiz, çekici, karşı konmaz çağrı. Büyüleyici ve unutulmaz bir karşılaşmanın bunaltıcı anısı ve kentin şiirselliğine gizlenen kanatıcı bir aşk. Can havliyle izi sürülen, işaretlerden okunan karanlık, keşif bir bilmece. Breton’un kahince öngörüyle aradığı, bulduğu, yeniden kaybettiği bir tılsım, bir vaat, bir yaşam. Tüm bilinmezliği ve ele geçmezliğiyle o, Nadja…
“Nadja, Breton’un uzun soluklu sayılacak az sayıda eserlerinden biridir. Denemeye yakın bir üslupla başlar, roman türünün etkileri görüleceği gibi otobiyografik ögeler de taşımaktadır. Birinci tekil şahısla anlatılmıştır, orijinal eserde olduğu üzere Türkçe çevirilerinin birinde de Nadja isimli kadının gerçekte yaptığı çizimler yer almaktadır. Kitapta geçen Nadja karakteri “Bir oyun: Bir şey söyle. Gözlerini kapat ve bir şey söyle . Ne olursa olsun, bir sayı, bir insan ismi. Aynen böyle (gözlerini kapatıyor): İki, iki ne? İki kadın. Nasıl bu kadınlar? Karalar içinde. Neredeler? Bir parkta… Peki ne yapıyorlar? Çok kolay canım, niçin oynamak istemiyorsun? Bense, yalnız olduğum zaman kendi kendimle böyle konuşurum işte, türlü türlü hikayeler anlatırım kendi kendime. Üstelik bomboş saçma sapan hikayeler de değil: Hatta denebilir ki, tamamı tamamına bu biçimde yaşıyorum ben.” monologuyla Andre Breton’un sürrealist manifestosunu birebir aktarmaktadır okuyucuya.” http://www.bibilgi.com/Nadja
Kitabın Künyesi
Nadja
Yazar: Andre Breton
Yayınevi: Dost Kitabevi Yayınları
Çeviren :İsmail Yerguz
2002 Ankara, 146 Sayfa
André Breton Hayatı
(19 Şubat[1], 1896 ? 28 Eylül, 1966) Fransız yazar, şair, ve gerçeküstücü kuramcı, Gerçeküstücülüğün babası olarak tanınır. 1924 yılında yayınlanan Gerçeküstücü Manifesto’su ile psikolojik çözümlemeler içeren otonom yazı tekniğini edebiyat dünyasına tanıtmıştır.
Normandiya`da doğdu, tıp ve psikiyatri okudu. I. Dünya Savaşı sırasında bir nöroloji koğuşunda çalıştı. Burada antisosyal davranışlarıyla geleneksel sanat anlayışlarına karşı çıkan Alfred Jarry ve Jacques Vaché ile tanıştı. Onların düşüncelerinden etkilendi. Jacques Vaché 24 yaşında kendini Seine nehrine atarak intihar etti. Vaché`nin savaş sırasında Breton ve başkalarına yazdığı mektuplar Savaş Mektupları adı altında 1919`da yayınlandı. Bu kitap üzerine Breton`un yazdığı dört adet deneme bulunmaktadır.
1919 yılında Louis Aragon ve Philippe Soupault ile birlikte Edebiyat(Littérature) adlı dergiyi kurdu . Bu yıllarda Dadaist Tristan Tzara ile bağlantıya geçti. 1924 yılında Gerçeküstücü Araştırma Bürosunu`nun kurucu öncülerinden oldu.
Manyetik Çayırlar (Les Champs Magnétiques) kitabı ile otomatik yazı tekniği`ni pratiğe döktü. 1924 yılında Gerçeküstücü Manifesto`yu yazdı ve Gerçeküstü Devrim dergisinin editörü oldu. Etrafında ? Philippe Soupault, Louis Aragon, Paul Éluard, René Crevel, Michel Leiris, Benjamin Peret, Antonin Artaud ve Robert Desnos gibi genç yazarlardan bir topluluk oluşması zaman almadı.
Arthur Rimbaud`nun özgür sanat anlayışını ve Karl Marx`ın politik düşüncelerini birleştirmek için sabırsızlanan Breton 1927`de Fransız Komünist Partisi`ne katıldı. Bu süre içerisinde geçimini kendi sanat galerisinde sattığı tablolarla sağladı.
Breton`un öncülüğünde gerçeküstücülük tüm Avrupa`da ses getiren bir sanat anlayışı oldu ve döneminin tüm sanat dallarını etkiledi. Bu dönemin ürünü olan eserlerde insanın algısının kökenleri ve insanın etrafındaki olaylara bakış açısı sorgulandı.
1938 yılında Fransız hükümetinden aldığı kültürel komisyon ile Meksika`ya gitti. Bu Breton`a Troçki ile tanışma fırsatı sağladı ve beraber Devrimci, Özgür Bir Sanat İçin (Pour un art révolutionnaire indépendent) adlı manifestoyu yazdılar. Manifesto Breton ve Diego Rivera`nın isimleriyle yayınlandı ve o dönemlerde imkânsız gibi gözüken sanatta tam özgürlük çağrısı yapıldı.
Fransız hükümetinin çalışmalarından memnun olmayan Breton 1941`de Amerika Birleşik Devletleri`ne ve Karayip`e sığındı. Burada yazar Aimé Césaire ile tanıştı. Césaire’in Memleket`e Dönüş Defteri (Cahier d’un retour au pays natal) adlı kitabının 1947 baskısının özsözünü yazdı. Breton Paris`e 1946`de geri döndü ve Fransız sömürgeciliğine karşı 121`in Manifestosu`nu yazdı. Bu manifestoda Cezayir Kurtuluş Savaşı`nı ele aldı ve ölene kadar bu konuda çalışmalarını sürdürdü. 1961-1965 yılları arasında ikinci bir gerçeküstücü grubun öncüsü olarak çeşitli sergi ve incelemelerde bulundu. 1959 yılında İspanya`da Gerçeküstücülüğe Saygı adlı bir sergi düzenledi. Bu sergide Salvador Dalí, Joan Miró, Enrique Tábara ve Eugenio Granell gibi ünlü sanatçıların eserlerine yer verildi.
Kitapları arasında durum öyküleri olan Nadja (1928) ve Çılgın Aşk (L`Amour Fou) (1937) bulunmaktadır.
Breton üç kere evlendi. André Breton 1966`da, 70 yaşındayken öldü. Mezarı Paris`tedir.
Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Andr%C3%A9_Breton