Şeyh Bedrettin Destanı – Cem Karaca

Sıcaktı
Sıcak
Sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı sıcak
Sıcaktı
Sıcak
Sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı sıcak
Sıcaktı
Sıcak
Sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı sıcak
Sıcaktı

Bulutlar doluydular
Bulutlar boşanacak, boşanacaktı
O kımıldanmadan baktı
Kayalardan
İki gözlü iki kartal gibi indi ovaya
En yumuşak, en sert
En tutumlu, en cömert
En büyük, en güzel, en seven kadın toprak
Nerdeyse doğuracak doğuracaktı
Sıcaktı
Sıcak
Sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı sıcak
Sıcaktı
Baktı Karaburun Dağlarından O
Baktı bu toprağın sonundaki ufka çatarak kaşlarını
Kırlarda çocuk başlarını kanlı gelincikler gibi koparıp
Çırılçıplak çığlıkları sürükleyip peşinde
Bes tuğlu bir yangın geliyordu karşıdan ufku sarıp
Bu gelen Şehzade Murat’tı
Hükmü Humayun sadır olmuştu ki Şehzade Murat’ın ismine
Aydın eline varıp Bedreddin halifesi Mustafa’nın başına ine
Sıcaktı
Bedreddin halifesi mülhid Mustafa baktı
Baktı köylü Mustafa
Baktı korkmadan, kızmadan, gülmeden
Baktı dimdik dosdoğru baktı O
Sıcaktı
Sıcaktı
Sıcak
Sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı sıcak
Sıcaktı
Sıcak
Sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı sıcak
En yumuşak, en sert
En tutumlu, en cömert
En büyük, en güzel, en seven kadın toprak
Nerdeyse doğuracak, doğuracaktı
Sıcaktı
Sıcak
Sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı sıcak
Sıcaktı
Baktı
Bedreddin yiğitleri kayalardan ufka baktılar
Gitgide yaklaşıyordu bu toprağın sonu
Fermanlı bir ölüm kuşunun kanatlarıyla
Bu kayalardan bakanlar onu
Üzümü, inciri, narı
Tüyleri baldan sarı
Sütleri baldan koyu davarları
İnce belli aslan yeleli atlarıyla
Sınırsız ve duvarsız bir kardeş sofrası gibi açmıştılar
Sıcaktı
Baktı
Bedreddin yiğitleri baktılar ufka
Sıcaktı
Sıcaktı
Sıcak
Sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı sıcak
Sıcaktı
Sıcak
Sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı sıcak
En yumuşak, en sert
En tutumlu, en cömert
En seven, en büyük, en güzel kadın toprak
Nerdeyse doğuracak, doğuracaktı
Sıcaktı
Sıcak
Sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı sıcak
Sıcaktı
Bulutlar doluydular
Nerdeyse tatlı bir söz gibi ilk damla düşecekti yere
Birdenbire gökten yağar, kayalardan dökülür, yerden biter gibi
Bu toprağın verdiği en son eser gibi
Bedreddin yiğitleri şehzade ordusunun karşısına çıktılar
Dikişsiz ak libaslı, baş açık, yalnayak ve yalın kılıçtılar
Mübalağa cenk olundu
Aydın’ın Türk köylüleri
Sakız’lı Rum gemiciler
Yahudi esnafları
On bin mülhid yoldaşı Börklüce Mustafa’nın
Düşman ormanına on bin balta gibi daldı
Bayrakları al, yeşil
Kalkanları kakma, tolgası tunç saflar pare pare edildi ama
Boşanan yağmur içinde gün inerken akşama
On binler iki bin kaldı
Sıcaktı
Sıcak
Sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı sıcak
Sıcaktı
Sıcak
Sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı sıcak
En yumuşak, en sert
En tutumlu, en cömert
En güzel, en seven, en büyük kadın toprak
Nerdeyse doğuracak, doğuracaktı
Sıcaktı
Sıcak
Sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı sıcak
Hep bir ağızdan türkü söyleyip
Hep beraber sulardan çekmek ağı
Demiri oya gibi işleyip hep beraber
Hep beraber sürebilmek toprağı
Ballı incirleri hep beraber yiyebilmek
Hep beraber, hep beraber, hep…
(Yarin yanağından gayri her şeyde,
Her yerde hep beraber, hep beraber diyebilmek için)
(Yarin yanağından gayri her şeyde,
Her yerde hep beraber, hep beraber diyebilmek için)
(Yarin yanağından gayri her şeyde,
Her yerde hep beraber, hep beraber diyebilmek için)
(Yarin yanağından gayri her şeyde,
Her yerde hep beraber, hep beraber diyebilmek için)
(Yarin yanağından gayri her şeyde,
Her yerde hep beraber, hep beraber diyebilmek için)
(Yarin yanağından gayri her şeyde,
Her yerde hep beraber, hep beraber diyebilmek için)
(Yarin yanağından gayri her şeyde,
Her yerde hep beraber, hep beraber diyebilmek için)
(Yarin yanağından gayri her şeyde,
Her yerde hep beraber, hep beraber diyebilmek için)
Yarin yanağından gayri her şeyde,
Her yerde hep beraber diyebilmek için
On binler verdi sekiz binini
Yenildiler
Yenenler, yenilenlerin dikişsiz ak
Gömleğinde sildiler kılıçlarının kanını
Ve hep beraber söylenen bir türkü gibi
Hep beraber kardeş elleriyle işlenen bu toprak
Edirne sarayında damızlanmış atların eşildi nallarıyla
Tarihsel, sosyal, ekonomik şartların zaruri neticesi bu
Deme…
Bilirim
O dediğin nesnenin önünde kafamla eğilirim
Ama bu yürek
O bu dilden anlamaz pek
O “Hey gidi kanbur felek hey, hey gidi kahpe devran hey”, der
Ve teker teker
Bir an içinde
Omuzlarında dilim dilim kırbaç izleri, yüzleri kan içinde
Geçer çıplak ayaklarıyla yüreğime basarak
Geçer Aydın ellerinden Karaburun mağlupları
Dostlar
Biliyorum dostlar
Biliyorum nerde, ne haldedir o
Biliyorum gitti gelmez bir daha
Biliyorum bir deve hörgücünde kanayan bir
Çarmıha çırılçıplak bedeni mıhlıdır kollarından
Dostlar, dostlar, dostlar
Bırakın beni, bırakın beni
Dostlar, dostlar, dostlar, dostlar, dostlar
Bir varayım göreyim,
Göreyim Bedreddin kullarından Börklüce Mustafa’yı, Mustafa’yı
Boynu vurulacak iki bin adam
Mustafa ve çarmıhı
Cellat, kütük ve satır
Herşey hazır, herşey tamam
Kızıl sırma işlemeli bir haşa
Altın üzengiler, kır bir at
Atın üstünde kalın kaşlı bir çocuk
Amasya padişahı şehzade Sultan Murat
Ve yanında onun bilmem kaçıncı tuğuna ettiğim Bayezid Paşa
Satırı çaldı cellat
Çıplak boyunlar yarıldı nar gibi
Yeşil bir daldan düşen elmalar gibi birbiri ardına düştü başlar
Ve her baş düşerken yere
Çarmıhından Mustafa
Baktı son defa
Ve her yere düşen başın kılı depremedi
“İriş Dede Sultanım iriş”
“İriş Dede Sultanım iriş”
“İriş Dede Sultanım iriş”
Dedi bir
Başka bir söz demedi

SİMAVNE KADISI OĞLU
ŞEYH BEDRETTİN DESTANI
Nazım Hikmet

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir