Kulelerde Bayraklar – Anton Semyonoviç Makarenko ‘Kusurlu olan insanlar değil, aralarındaki ilintilerdir’

Kulelerde Bayraklar, yalnız dünün değil, bugünün de büyük öyküsüdür. Potansiyel suçlu olarak görülen, sokak çocuklarının yeteneklerinin açığa çıkartılarak özgüvenli insanlar haline getirilmesi ve Sovyet toplumuna kazandırılmasının öyküsü. Ünlü Sovyet eğitimcisi Makarenko’nun, kendi disiplinlerini ve hukuklarını kendileri belirleyen, kendi kendilerini yönetmeyi öğrenen, çalışmayı bir angarya değil de insani bir zorunluluk ve zevk olarak görmeyi öğrenen 1 Mayıs Kolonisi’ndeki gençlerin yaşamı dile getiriliyor kitapta. Bugün bütün dünyada, sokağın vahşetine itilmiş ve ne zaman ne olacağı, ne zaman ne yapacağı belli olmayan “korkunç” bir çocuk ve geçlik yığınından söz ediliyor. Kimileri bu tehlikeden korkuyor, kimileri belli belirsiz acıyarak bakıyor. Ya çözüm? Bir iddiadan, bir öneriden çok fazlasını içeriyor Makarenko’nun kitabı. Rastlantısal veya bireysel değil, sosyalizmin, bir sistem olarak gücü kanıtlanmış gerçekliğini taşıyor. Kitap, sosyalizmin sokak çocuklarını sahiplenme ve topluma kazandırma tutumu ile kapitalizmin “Uygar Batı”da Türkiye’de “sokak çocukları” olgusu konusundaki “çözümleri”ni kıyaslama imkânı da sunuyor
Yozlaşmış toplumun ürettiği serseri, hırsız, aylak, vb. kesimler, Gorki Topluluğu’nda eğitilmek üzere gönderiliyor, hatta bu topluluk öylesine etki bırakıyordu ki, bazı yaşı küçük köprüaltı çocukları kendiliğinden gelip katılıyordu. Toplulukta eğitilen binlerce insandan hemen hiçkimsenin kaçmaması (topluluğun yaşamını sürdüğü 7 yıl boyunca toplam 10 kişi bile orayı terketmemiştir) ve meslek de edinerek eğitimini tamamladıktan sonra toplumsal yaşama katılması, bir sosyalizm farkıdır. (Tanıtım Yazısı)

Kitabın Künyesi
Anton Semyonoviç Makarenko
Kulelerde Bayraklar
Çev: Nihal Şen
Evrensel Basım Yayın, İstanbul, 1998
Sayfa: 512

“Kusurlu olan insanlar değil, aralarındaki ilintilerdir.(Makarenko)

“Her bireyi ayrı ayrı ele aldığınızda, güçlüklerini, kuşkularını, insan sıcaklığını gözönüne getirdiğinizde, belki son derece önemsizdir, ama büyük insan kültürü içinde, müthiş önemlidir.”(Makarenko)

M.Gorki’nin A.S.Makarenko’ya mektuplarından

“Nefis bir iş yapıyorsun, eşsiz meyvalar verecektir… Ne olağanüstü insansın -tam da Rusya’nın çok ihtiyaç duyduğu türde bir insan.” “Oniki yıldır büyük emek harcadın ve bu emek paha biçilmez sonuçlar verdi. Gerçekleştirdiğin bu devrimci ve şaşırtıcı ölçüde başarılı pedogojik deney bence dünya çapında büyük bir öneme sahiptir.” “Çocuklara duyguğunuz sevgiyi, onlara gösterdiğiniz ilgiyi ve çocuk ruhunu ustaca anladığınınızı okuyucu (kitabın) her sayfa(sın)da hisediyor.” “Kanımca ‘Destan’ınız çok başarılı. “Ne harika insansın, ne nitelikli bir insan gücü bu!”

A.Semyonoviç Makarenko (1888-1939)
(1888 – 1939) Ukraynada doğdu. Henüz 5 yaşındayken okumayı öğrenen Makarenko, 17 yaşında öğretmen olarak babasının çalıştığı demiryolu işletmesine bağlı bir okula atandı. 1916 da Poltaova Öğretmenler Enstitüsünü bitirdi. Ekim Devriminin gerçekleştiği günlerde, Kriyukovada Yüksekokul Müdürü idi. Makarenkonun, pedagojik faaliyetleri 1905 Devrimiyle aynı döneme rastlar. Bu dönemde Makarenko, kendisinin entelektüel gelişiminde Maksim Gorkinin önemli rolünü şöyle belirtir; Gorki bize tarihi hissetmeyi öğretti. İçimizdeki öfke, coşku, daha da fazla iyimserlik ve bırakın fırtına bütün gücüyle patlasın sözlerinin altında yatan o büyük sevinci uyandırdı.1920-1935 yılları arasında kimsesiz çocukların ve sokak çocuklarının eğitimini üstlendi. 1920 de Maksim Gorki Kolonisi 1931de Dzerjinskiy Komününü kurdu ve yönetti. Makarenko pedagojiyi, yaşamın içerisinde, bütünlüklü olarak hayata geçirmeye çalıştı ve başarılı da oldu. Disiplin, kolektifin yüzü, sesi, güzelliği, hareket kabiliyeti, inancıdır. Kolektif yapı içerisinde her şey son tahlilde, disiplin biçimini alır. Disiplin; öncelikle eğitimin bir aracı değil, bir sonucudur ve ancak bundan sonradır ki, bir araç halini alır diyerek eğitimbilimine devrimci bir yaklaşım getirdi. Kimsesiz kalmış, suça itilmiş ve despot Çarlık rejimi tarafından ıslah olmaları için cezaevlerine doldurulmuş çocukları, daha devrimin ilk günlerinde, katlanılamaz zorluklara göğüs gererek ve onların sorunlarının yapısal olmadığına ve sosyalist bir yetişme yöntemi ile giderilebileceğine olan sonsuz inancıyla bir araya getirdi ve burada özverili ve sabırlı bir çaba içerisinde onlarla birlikte yaşadı. Gorki Kolonisinde yaşadıklarını biraraya getirdiği Yaşam Yolu isimli romanı, okuyan herkesi, anlatılanların umut vericiliğiyle ve edebiyatıyla büyüledi. Hizmetlerinden dolayı, Sovyet Hükümeti Makarenkoya 1 Şubat 1939 da Kızıl Bayrak Nişanı verdi.

Makarenko eğitimbilim konusunda hem teorik hem pratik çalışmaları olan bir eğitimcidir. Yaşam Yolu 1-2, onun Türkçe’ye çevrilen kitapları arasında adı en çok duyulan, ve ülkemizde yılardır beğeniyle okunan bir eğitim kitabıdır. Ama, o sadece bir yazar değil, pratiğin içinde biridir.

Makarenko, eğitimini üstlendiği sokak çocuklarının oluşturduğu toplulukta, bir askeri okul düzeni oluşturur. Sabahın altısında kalk borusu çalar. Saat yedide, kahvaltıdan sonra bir borozan sesi daha duyulur. Sonra da tören eşliğinde yeni güne programlı bir biçimde başlanır. O okulda kural da vardı ceza da; ama bunun tespit ediliş mantığı da uygulanma biçimi de burjuva örneklerinden farklıydı. Kurallar, topluluğun genel çıkarlarını gözetirken; cezalandırma, ezme amaçlı değil, kazanma amaçlı olarak gündeme geliyordu.

“Bu trajedide en çok acı, benim payıma düşüyordu belki de. Sekiz yıl süresince çukura atılmış olan bu çocukların yalnızca göze görünen dile gelen acılarıyla değil, ahlak bozukluklarıyla da ilgilenmek durumundaydım. Onlara yalnızca acımakla, hak vermekle, onlara yandaş olmakla kalmamalıydım, bununla yetinmeye hakkım yoktu. Onları kurtarmak için kesin tavırlı, katı ve güçlü olmak zorundaydım. Bunu daha baştan anlamıştım. Onlar, kendilerine karşı nasıl filozofça davranıyorlarsa ben de onların sorunları karşısında öyle filozofça davranmalıydım.
Bu benim trajedimdi. Ve bu notları okurken çok daha derinden, çok daha ağır bir biçimde duydum. Bu hepimizin trajedisi olsa gerektir. Ve bundan kaçınmaya, sakınmaya, açıkçası yan çizmeye hakkımız yoktur. Bu çocukları sevindirmek yolunda tatlı istekler duyan, yalnızca acıma duygularıyla gözlerini sulandırmak zahmetine katlananlar yapaylıklarını bu çok anlamlı olan, ancak ikiyüzlülükleri nedeniyle, bu sulu gözlü kişiler tarafından beş para etmez birer çocuk hıçkırığı sayılan derin acılarla örtmekten başka bir şey yapmıyorlar demektir . (Makarenko, aktaran Gorki, Yaşam Yolu, S:23)

Makarenko, eğitim verdiği Topluluk’ta bir öğrencisi, aşık olduğunu söylediğinde, sevinç duyar ve “Güzel sev, dürüst sev, tutumlu-yani nasıl diyeyim, şövalye gibi sev…” diyerek kamçılayıcı bir etki bırakır. Ama aynı Makarenko, sözkonusu öğrencisi, sevgilisi tarafından terkedildi diye intihar edeceğini söyleyince, yanıtı çok farklı olur:
“Öyle mi, git as kendini öyleyse, lanet olası! Sümüklü bebek! Kundak çocuğu! Git as kendini, ama bana bir iyilik et gözünü seveyim, Topluluk’tan uzak bir yerde as kendini, aşk hastası bedeninden çıkacak leş kokusu bize ulaşmasın .”

Böylesi durumlarda sıkça rastlanan “artık yaşamamın bir anlamı yok tepkisi,” ya alışkanlıkla (ezbere) verilen bir refleks olmakta ya da kişi, yaşamının anlamını gerçekten o denli daraltmış olmaktan kaynaklı olarak yıkılmakta ve bir daha içinden çıkamayacağı bir boşluk hissine kapılmaktadır.

Makarenko, çeşit çeşit mutluluktan söz eder. Çalışmanın verdiği mutluluk, doğayla, kötü toplumsal koşullarla, serserilerle yapılan savaşımların verdiği mutluluk vardır: Güç, rahatsız edici, huzursuz bir mutluluktur bu. Bu tür mutluluğun bir yerinde bir şiş, bir yerinde bir çürük-çizik, yara vardır her zaman- ama unutma ki, dünyayı döndüren tek şey de budur. Bir de, herşeyini yeterli bulan, başka hiçbirşey istemeyen insanların sessiz sakin mutluluğu vardır

Bugün artık hemen herkesçe bilinen, başarısı ve bıraktığı miras örnek alınan Makarenko 1920’nin koşullarında, Sovyetler Birliği’nde Halk Eğitim Bakanlığı Vilayet Müdürlüğü tarafından kendisine,Sokak Çocuklarının Eğitimi görevi verildiğinde tereddütte bulunur ve şu yanıtı alır: “Yüzüne gözüne bulaştırırmış! Ne demek istiyorsun yani! Anlamadım mı sanki? Becersen de becermesen de, bulaştırsan da bulaştırmasan da bu iş yapılacak, o kadar! (…) bu işi yapmak sana düşüyor! Hiçbirimiz herşeyi anamızın karnında öğrenmedik; sen de öğrenirsin ”

Ve Makarenko, ismini tarihe yazdıran bir başarı ile görevini tamamlar. Aynı yerde, devrimden önce de suçlu çocuklar barındırılıyormuş. 1917’de, oradaki herkes, üstelik eğitim gördüğüne dair en ufak bir belirti taşımadan kaçmış. Yapılan araştırmalar, çocukların başında, terfi ettirilmeden emekli edilen subayların durduğunu, eğitim aracı olarak sadece kızılcık sopası kullandıklarını ortaya koydu. Başka türlüsü de beklenemezdi. Bir sorunun müsebbipleri, yani çocukları sokağın davetine eğilimli hale getirenler, o sorunu çözmez, aksine büyütür.
Alıntı: http://site.mynet.com/ayisigivegece/index/id1.htm

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir