Kafka’nın Zihnindeki Çıkmazlara Hapsedilmiş Kozmik Kaos

Kafka’nın eserlerinde zaman ve mekân, adeta bir sis perdesinin ardında kaybolur; ne başlangıç ne de son bellidir, ne de uzamın sınırları net bir çerçeve çizer. Bu belirsizlik, insanın kendi varoluşunu sorguladığı, anlam arayışının hem zorunlu hem de nafile olduğu bir zemin yaratır. “Dava”da Josef K., labirent gibi bir mahkeme sisteminin içinde, ne suçunu ne de yargıçların gerçekliğini tam olarak kavrayabilir; zaman, durmaksızın akarken aynı anda donmuş gibidir, mekân ise bir odadan diğerine geçerken bile bir hapishaneye dönüşür. Benzer şekilde, “Şato”da K., ulaşılmaz bir otoritenin gölgesinde, ne coğrafi ne de zamansal bir sabite tutunabilir; köy ve şato, hem somut hem de erişilmezdir, sanki bir rüyanın kırılgan dokusuna hapsolmuş gibi.Mitolojideki kaos ve düzen gerilimi, bu belirsizliğin arka planında yankılanır. Kaos, her şeyin mümkün olduğu, ama hiçbir şeyin kesin olmadığı o ilksel boşluktur; düzen ise insanın bu boşluğa anlam dayatmaya çalıştığı, tanrılar ve kahramanlar aracılığıyla kurduğu kırılgan yapıdır. Hesiodos’un “Theogonia”sında kaos, evrenin ilk halidir; Gaia, Tartaros ve Eros bu kaostan doğar, ancak düzenin kurulması için tanrıların savaşları, sınırların çizilmesi gerekir. Kafka’nın dünyasında ise bu mücadele, bireyin içsel bir savaşına dönüşür. Zamanın akışı, mitolojik kaosun akışkanlığına benzer; ne geçmiş ne gelecek, yalnızca anın ağırlığı vardır. Mekân, düzenin simgesi olan tapınakların ya da sarayların yerine, insanı yutan, tanımlanamaz bir labirente dönüşür.Kafka’nın karakterleri, bu kaos-düzen geriliminde, kendi varoluşlarının anlamını ararken, adeta Sisyphos’un kayasını iten bir çaresizlikle hareket eder. Ancak mitolojideki kahramanların aksine, Kafka’nın insanları tanrısal bir kurtuluş ya da nihai bir zafer beklemez; çünkü zaman ve mekân, onları sürekli bir belirsizliğin içine hapseder. “Dönüşüm”de Gregor’un odası, hem bir sığınak hem bir hapishanedir; zaman, ailesinin ona yabancılaşmasıyla değil, kendi içsel çöküşüyle ölçülür. Bu, mitolojideki kaosun, insanın kendi benliğini yitirdiği bir anla eşleşir; düzen ise, Gregor’un insanlığını koruma çabasında, ama nafile bir şekilde, ortaya çıkar.Kafka’nın bu belirsiz zaman ve mekân tasviri, insanın kendi varoluşsal sınırlarıyla yüzleşmesini sağlar. Mitolojide kaos ve düzen, tanrılarla insanların mücadelesinde bir anlatıya dönüşürken, Kafka’da bu mücadele, bireyin kendi iç dünyasında, sessiz ama bitimsiz bir yankıya dönüşür. Zamanın akışkanlığı ve mekânın tanımsızlığı, insanın hem özgür hem de tutsak olduğu bir gerçeği fısıldar: Anlam, ne tam bir kaosta kaybolur ne de düzende bulunur; yalnızca arayışın kendisinde, o belirsiz aralıkta var olur.