Ulysses’in Her Bölümü Odysseia’nın Bir Epizoduna Karşılık Gelirken İronik Bir Kolaja mı Dönüşür?
James Joyce’un Ulysses’i, Homeros’un Odysseia destanını modern bir Dublin gününe (16 Haziran 1904) uyarlayarak, epik formun destansı tonunu ironik bir şekilde yeniden yorumlar. Her bölüm, Odysseia’nın bir epizoduna karşılık gelirken, Joyce, destansı yüceliği sıradanlıkla, mitik kahramanlığı modern anti-kahramanlıkla ve epik ciddiyeti modernist ironiyle yer değiştirir. Bu yeniden yorum, kavramsal, kuramsal ve sanatsal bir dilde, Joyce’un klasik destanı hem bir saygı duruşu hem de bir parodi olarak ele alışını açığa vurur. Aşağıda, bu ironik yeniden yorumun nasıl işlediği, eserin epizodik yapısı ve modernist estetiği bağlamında analiz ediliyor.
Destansı Tonun İronik Yeniden Yorumu
Homeros’un Odysseia’sı, kahramanca maceralar, tanrısal müdahaleler ve evrensel bir telos (amaç) etrafında dönen bir destandır. Odysseus, zekası, cesareti ve tanrılarla ilişkisiyle epik bir figürdür. Joyce ise bu destansı tonu, Ulysses’te, modern dünyanın parçalanmış, sıradan ve kaotik gerçekliğiyle çarpıştırarak ironik bir şekilde altüst eder. Bu, şu yollarla gerçekleşir:
- Kahramanın Anti-Kahraman Olarak Yeniden İnşası
Kavramsal olarak, Leopold Bloom, Odysseus’un modern bir parodisidir. Odysseus’un epik yolculukları, tanrılarla mücadelesi ve destansı zaferleri, Bloom’un Dublin sokaklarındaki sıradan gezintilerine dönüşür. Örneğin, Odysseia’da Odysseus’un “Lotus Yiyiciler”le karşılaşması, Ulysses’in “Lotus Eaters” bölümünde Bloom’un sabah banyosu ve uyuşuk bir melankoliyle ilişkilendirilir. Bloom’un kahramanlığı, destansı bir zaferde değil, gündelik hayatta ayakta kalma ve insanî duyarlılıkta yatar. Bu, modernist edebiyatın bireysel öznelliği ve sıradanlığın estetik değerini yüceltme eğilimini yansıtır. - Mitik Mekânın Profanlaştırılması
Kuramsal olarak, Ulysses, Odysseia’nın mitik coğrafyasını (örneğin, İthaka, Troya) Dublin’in sıradan sokaklarına, publarına ve genelevlerine taşır. Dublin, destansı bir mekân olarak yeniden kurgulanırken, aynı zamanda ironik bir şekilde profan bir sahne haline gelir. Örneğin, “Hades” bölümünde, Bloom’un bir cenazeye katılması, Odysseus’un yeraltı dünyasına yolculuğunun bir yansımasıdır; ancak ölüm, mitik bir seremoni yerine, modern bir toplumsal ritüel olarak ele alınır. Bu, postyapısalcı bir perspektifte, kutsal ile dünyevî arasındaki sınırların bulanıklaşması olarak okunabilir; Joyce, mitik olanı, gündelik olanın içine yerleştirerek anlamın sabitliğini sorgular. - Destansı Dilin Parodisi
Sanatsal olarak, Joyce, Odysseia’nın yüksek üslubunu, modernist dil oyunlarıyla parçalar. Her bölüm, farklı bir üslup ve ton benimser, böylece destansı ciddiyet ironik bir şekilde kırılır. Örneğin, “Cyclops” bölümü, Odysseia’daki Polyphemus mitini, bir barda geçen kaba saba bir tartışmaya indirger. Burada, anlatıcı “Vatandaş”ın milliyetçi söylemi, epik kahramanlığın abartılı retoriğini taklit ederken, aynı zamanda onun dar görüşlülüğünü alaya alır. Benzer şekilde, “Oxen of the Sun” bölümü, İngiliz edebiyatının tarihsel stillerini parodileştirerek, dilin kendisinin destansı bir yolculuğunu sunar, ancak bu yolculuk, ironik bir şekilde, bir doğumhane sahnesiyle bağlanır. - Tanrısal Müdahalenin Yerine İnsanî Tesadüf
Odysseia’da tanrılar (Athena, Poseidon) olayları yönlendirirken, Ulysses’te bu rol, tesadüfler, rastlantılar ve insanî arzular tarafından üstlenilir. Örneğin, “Wandering Rocks” bölümü, Dublin’deki çoklu karakterlerin kesişen yollarını betimlerken, tanrısal bir plan yerine, modern kentin kaotik ritmini vurgular. Bu, modernist edebiyatın seküler dünya görüşünü ve determinist anlatılara karşı çoğulcu bir bakışı yansıtır.
Bölüm Bazında İronik Yeniden Yorum: Örnekler
Her bölüm, Odysseia’nın bir epizodunu ironik bir şekilde yeniden kurgular. İşte birkaç örnek:
- “Calypso”: Odysseia’da Calypso, Odysseus’u büyülü bir tutsaklıkla alıkoyar. Ulysses’te ise Bloom, evinde kahvaltı hazırlarken karısı Molly’nin gölgesinde sıradan bir “tutsaklık” yaşar. Destansı tutku, evcil bir rutine dönüşür; Calypso’nun büyüsü, Molly’nin duyusal ama dünyevî varlığına indirgenir.
- “Sirens”: Homeros’ta sirenlerin şarkısı, ölümcül bir baştan çıkarıcılıktır. Joyce, bu motifi bir pubdaki müzik ve flörtöz atmosferle yeniden yorumlar. Müzikal dil, sirenlerin cazibesini taklit eder, ancak bu cazibe, alkol ve geçici arzuların dünyevî bağlamında çözülür.
- “Circe”: Odysseia’da Circe, Odysseus’un adamlarını domuza çevirir; Ulysses’te ise Nighttown’daki halüsinatif sahneler, Bloom’un bilinçaltı korkularını ve arzularını açığa çıkarır. Destansı sihir, modernist bir psikanalitik tiyatroya dönüşür, gerçeklik ile fantezi arasındaki sınırları bulanıklaştırır.
- “Penelope”: Molly Bloom’un monoloğu, Penelope’nin sadakatinin ironik bir yansımasıdır. Homeros’ta Penelope, sadık bir eş olarak bekler; Molly ise sadakatsizliği ve cinsel özgürlüğüyle destansı kadınlık idealini altüst eder. Noktalamasız, akışkan monolog, destansı bir kapanış yerine, insan bilincinin kaotik ve döngüsel doğasını kutlar.
Kuramsal ve Sanatsal Bağlam
Ulysses’in ironik yeniden yorumu, modernist edebiyatın geleneksel formlara karşı başkaldırısını ve anlamın çoğulluğunu yansıtır. Bakhtin’in “karnavalesk” kavramı, Joyce’un yüksek ile düşüğü, kutsal ile profanı birleştiren yaklaşımında görülebilir; destansı ton, alaycı bir gülünçlükle yeniden inşa edilir. Postyapısalcı bir açıdan, Joyce’un metni, sabit bir anlam merkezini reddederek, metinselliğin ve dilin oyunsal doğasını vurgular. Ulysses, kübist bir kolaj gibi işler: Her bölüm, farklı bir estetik düzlemde (müzik, tiyatro, gazete, monolog) destansı motifi parçalar ve yeniden birleştirir. Bu, modernist sanatın fragmantasyon ve çok perspektifli estetiğini yansıtır; tıpkı Marcel Duchamp’ın hazır nesneleri gibi, Joyce da sıradan olanı sanatsal bir yüceliğe dönüştürür.
Sonuç
Ulysses, Odysseia’nın destansı tonunu, modernist ironinin filtresinden geçirerek yeniden yorumlar. Bloom’un sıradanlığı, Dublin’in profan mekânları ve dilin parodik kullanımı, epik formu hem yüceltir hem de sorgular. Bu, Joyce’un modernist estetiğinin özünü oluşturur: Geleneksel formları parçalayarak, sıradanlığın içinde evrenseli bulmak ve dilin sanatsal olanaklarını sınırsızca keşfetmek.