Ulysses, Çoklu Anlam Katmanlarının Anlamın Sabitliğini Sorgulaması mıdır?
James Joyce’un Ulysses’ini postyapısalcı bir perspektiften okuduğumuzda, metnin çoklu anlam katmanları ve dil oyunları, anlamın sabitliğini kökten bir şekilde sorgular ve modernist bir metni, sabit bir anlam merkezinden yoksun, sürekli kayan bir anlamsal alan haline getirir. Postyapısalcı düşüncenin öncüleri—özellikle Jacques Derrida’nın “différance” ve Roland Barthes’ın “yazarın ölümü” kavramları—bu bağlamda, Joyce’un dilsel ve yapısal yeniliklerini anlamak için bir lens sunar. Ulysses’in çoksesliliği, ironisi ve dilin oyunbaz doğası, anlamı sabit bir otoriteden kurtararak, okurun aktif katılımına dayalı, sonsuz bir yorumlama sürecine açar.
- Différance ve Anlamın Ertelenmesi
Postyapısalcı bir çerçevede, Derrida’nın “différance” kavramı, anlamın hiçbir zaman tam olarak sabitlenemeyeceğini, sürekli ertelenen bir fark ve gecikme süreci olduğunu öne sürer. Ulysses’te, her bölümün farklı üslup ve teknikle yazılması—örneğin, “Oxen of the Sun”un İngilizce’nin tarihsel gelişimini taklit eden dilbilimsel kolajı veya “Circe”nin tiyatrovari halüsinasyonları—metni bir anlam merkezi olmaktan çıkarır. Bloom’un, Stephen’ın ve Molly’nin bilinç akışları, birbirine zıt çağrışımlar ve bağlamlarla doludur; bir düşünce, başka bir düşünceyi tetikleyerek anlamı sürekli kaydırır. Bu, metnin sabit bir hakikat sunmaktan çok, anlamın sürekli yeniden üretilen bir oyunu olduğunu gösterir. - Çokseslilik ve Otoritenin Çöküşü
Barthes’ın “yazarın ölümü” kavramı, metnin anlamını yazarın niyetinden değil, okurun yorumundan türettiğini savunur. Ulysses’in çoksesli yapısı—Homeros’un Odysseia’sından gazete manşetlerine, bilimsel kateşizmlere kadar uzanan bir yelpaze—tek bir anlatıcı otoritesini yok eder. Örneğin, “Aeolus” bölümünde gazete başlıklarının kesintili düzeni, metni bir haber metnine dönüştürürken, “Ithaca”nın soru-cevap formatı, bilimsel bir kesinlik yanılsaması yaratır. Bu çoklu katmanlar, anlamın sabitliğini sorgulayarak, metni bir polifoni haline getirir; her okuma, yeni bir anlamsal yol açar ve otoriter bir anlam merkezi çöker. - Dil Oyunlarının Anlamı Parçalaması
Joyce’un dil oyunları—kelime oyunları, neologizmler, lehçe varyasyonları ve puns—metnin anlamını sabit bir yapıdan kurtarır. Örneğin, “Sirens” bölümündeki müzikal fugue, dilin ritmik ve sessel boyutunu öne çıkararak, anlamı içeriğinden çok formuna kaydırır. Bloom’un zihnindeki reklam sloganları ve Stephen’ın entelektüel alıntıları, dilin referanssallığını bozar; kelimeler, kendi içsel oyunlarıyla bir anlam ağı örer. Sanatsal olarak, bu, dilin bir iletişim aracı olmaktan çıkıp, özerk bir estetik alan haline geldiğini gösterir. Postyapısalcı bir okuma, bu dil oyunlarını, anlamın sabitliğini değil, onun sonsuz kayganlığını kutlayan bir sanat eseri olarak değerlendirir.
Anlamın Sabitliğini Sorgulamanın Etkileri
- Merkezsizlik ve Yorumun Özgürlüğü:
Postyapısalcı bir perspektifte, Ulysses’in anlamı, metnin içinde bir “merkez” ya da sabit bir referans noktası olmaksızın dolaşır. Derrida’nın “merkezsiz yapı” kavramı, Joyce’un metninde, Homeros’un epik anlatısının modern bir parodisi olarak belirginleşir. Bloom’un Odysseus’a karşılık gelmesi, ancak onun sıradanlığı ve ironisiyle bu bağın sabitliğini bozması, metni bir anlam hiyerarşisinden uzaklaştırır. Bu, okura, metni kendi bağlamında yeniden inşa etme özgürlüğü tanır; her okuma, metnin çoklu katmanlarını farklı bir şekilde aydınlatır. - İroni ve Anlamın Çoğulluğu:
Joyce’un ironik tonu, Ulysses’i postyapısalcı bir metin olarak pekiştirir. Örneğin, Molly’nin “Penelope” bölümündeki noktalamasız monoloğu, cinsellik, anılar ve günlük düşünceler arasında kayar; bu, anlamın tek bir yoruma indirgenemeyeceğini gösterir. Postyapısalcı bir okuma, bu ironiyi, metnin sabit bir ahlaki veya tematik çerçeveyi reddedişinin bir yansıması olarak görür. Anlam, burada, bir anlam ağı (web of signification) olarak çoğalır; her kelime, her cümle, yeni bir yorumun kapısını aralar. - Dilsel Kaosun Estetik Gücü:
Ulysses’in dilsel kaosu, postyapısalcı bir estetik olarak işler. Joyce’un kelimeleri parçalaması, yeniden birleştirmesi ve anlamın geleneksel sınırlarını zorlaması, dilin özerk bir varlık haline geldiğini gösterir. Örneğin, “Eumaeus” bölümündeki yorgun ve tekrarlayan üslup, anlatının sabitliğini bozarak, okuru dilin kendi ritmine bırakır. Sanatsal olarak, bu kaos, metni bir sanat eseri gibi, anlamı sabitlenemeyen, ancak estetik olarak zengin bir alana dönüştürür.
Sonuç
Postyapısalcı bir perspektiften okunduğunda, Ulysses’in çoklu anlam katmanları ve dil oyunları, anlamın sabitliğini sorgulayarak metni, sabit bir otoriteye değil, sürekli kayan ve çoğalan bir anlamsal oyuna dönüştürür. Kuramsal olarak, Derrida’nın différance ve Barthes’ın çokseslilik kavramları, Joyce’un dilsel yeniliklerini anlamanın anahtarıdır; sanatsal olarak, bu katmanlar, dilin estetik özerkliğini kutlar; kavramsal olarak, anlamın merkezsizliği, modern öznelliğin kırılganlığını ve yorumun sonsuzluğunu yansıtır. Ulysses, böylece, sabit bir metin olmaktan çıkıp, her okunuşunda yeniden yazılan bir anlamsal labirente dönüşür.