Otistik Çocuklarda Gözlemlenen İletişim ve Dil Sorunlarına (özellikle mutizmin) Donald Meltzer’ın Bakışı
Harika bir soru. Size Meltzer ve ekibinin “Explorations in Autism” kitabındaki bulgulara ve önceki konuşmalarımıza dayanarak, otistik çocuklarda gözlemlenen iletişim ve dil sorunlarının (özellikle mutizmin) Meltzer’ın teorik çerçevesi (parçalara ayırma, alfa-işlevi, konteyner vb.) üzerinden nasıl açıklandığını detaylı bir şekilde anlatabilirim. Amacım, bu karmaşık kavramları analiz etmenize ve stratejik öneriler geliştirmenize yardımcı olmaktır. Kitap, otistik durumun zihinsel işleyişine dair psikanalitik bir bakış sunmaktadır.
Meltzer ve ekibine göre “Autistic State Proper” (Gerçek Otistik Durum), çocuğun zihinsel yaşamının askıya alındığı, esasen “zihinsiz” (mindless) bir durumdur. Bu durumdaki iletişim ve dil sorunları, Meltzer tarafından zihinsel işleyişin temelindeki derin yapısal bozuklukların bir sonucu olarak görülür.
Zihinsizlik ve Duyusal Parçalara Ayırma (Dismantling)
Gerçek Otistik Durumdaki “zihinsizlik”, ego’nun ve algısal aparatın pasif bir şekilde “parçalara ayrılması” (dismantling) ile sürdürülür. Bu parçalara ayırma süreci, sanki bir tuğla duvarın harç olmadan kendi kendine dağılmasına benzer şekilde pasif bir mekanizmadır. Parçalara ayırma, çeşitli duyuların (özel ve genel, içsel ve dışsal) o anın en uyarıcı nesnesine bağlanmasına olanak tanır. Bu, duyusal modalitelerin normaldeki “uzlaşımsal” (consensual) bağlantılarından ayrışması anlamına gelir. Normalde bu uzlaşımsal bağlantı, duyuları mental eylemler için nesneleri çok yönlü bir şekilde algılayan bir “ortak duyu” (common sense, Bion’ın terimiyle bağlantılı olarak Meltzer tarafından kullanılmıştır) olarak bir arada tutar. Otistik durumdaki parçalara ayırma, bu ortak duyu işlevini bozar.
Alfa-İşlevi Başarısızlığı ve Olaylar (Events) vs Deneyimler (Experiences)
Bu ayrışma ve parçalara ayırma, duyumların düşünce ve iletişim için deneyim olarak kavranamayan, yalnızca keyif almaya uygun “duyusal olaylar” üretmesi şeklinde bir başka başarısızlığa yol açar. Meltzer, bu durumu Bion’ın alfa-işlevi (alpha-function) formülasyonu ışığında ele alır. Alfa-işlevi, duyumları (sensa) düşünce ve işlemenin ham maddesi olan “alfa-elemanlarına” (alpha-elements) dönüştüren zihinsel bir işlevdir. Meltzer, ilkel algısal süreçlerin duyuların nöro-fizyolojik düzeyde, yani beyin düzeyinde entegrasyonunu içerdiğini varsayar ve Bion’ın alfa-işlevinin bu kategoriye ait olduğunu güçlü bir şekilde düşünür.
Otistik mekanizmalar, deneyimi duyusal ve motor modalitelere dağıtarak büyük ölçüde basitleştirme girişimleridir. Bu, “psikik olaylar ile psikik deneyimler arasındaki ayırma çizgisinin ötesine geçerek” gerçekleşir. Bu durumda deneyimler, bağlantı kurulamayan, hatırlanamayan ve dolayısıyla temel olarak anlamsız kalan ayrık “olaylar” olarak kalır. Bion’ın kavramlarıyla, bu “olaylar”, düşünce ve hafıza için işlenmemiş, yalnızca boşaltılmaya uygun beta-elemanlarına (beta-elements) benzer. Alfa-işlevinin yetersizliği, deneyimlerin düşünce için uygun hale getirilememesine işaret eder. İletişim ve dil, sembollerin ve anlamlı deneyimlerin paylaşımına dayandığı için, bu temel işleme ve anlamlandırma sürecindeki başarısızlık, dil ve iletişim sorunlarının merkezindedir.
Mutizm ve İletişime Uygun Zihinsel İçerik
Meltzer, mutizm gibi iletişim sorunlarını ele alırken, Bion’ın “zihinsel içeriğin iletişim için uygun elementlerden oluşması ve sadece boşaltılmaya uygun olmaması gerektiği” şeklindeki fikrine atıfta bulunur. Gerçek Otistik Durumda, zihinsel işleyişin parçalara ayrılması (dismantling) ve deneyimin anlamsız “olaylara” indirgenmesi, iletişime uygun zihinsel içeriğin oluşmasını engeller. Dilin, anlamlı bir “derin dil” (deep language) ve “derin gramer” (deep grammar) temeli olduğu düşünülür. Bion’ın projektif identifikasyon kavramı, zihinsel durumları iletmenin ilkel bir biçimi olarak bu derin dilin içeriğiyle ilişkilidir. Ancak otistik durumda, parçalara ayrılmış duyusal olaylar, bu derin ve anlamlı iletişim düzeyini destekleyemez. Dışavurumlar mekanik, fantaziden yoksun olabilir, tıpkı Jonathan’ın “dunno, dunno” veya “yeh, yeh” gibi tik benzeri yanıtları veya öfke anlarındaki anlamsız bağırışları gibi. Bu sesler “müzikten yoksun, ritimsiz, mekanik” olarak tanımlanır, bu da dilin daha derin, sembolik ve müzikal temelinden yoksun olduğunu düşündürür.
Konteyner İşlevi ve Sembolik Form
Duyusal deneyimlerin “ortak duyu”ya entegre edilememesi ve düşünce için uygun hale getirilememesi, ham deneyimleri bir arada tutacak, sindirecek ve anlamlı hale getirecek bir içsel alan veya “konteyner” eksikliğini yansıtır. Kitapta, kusurlu içe alımların (introjection) ve dolayısıyla kusurlu bir içsel konteyner işlevinin, kişiliğin parçalarının bir arada tutulmasını engellediği ima edilir. Deneyimin ‘ortak duyu’ seviyesinin altına, anlamsız bir basitliğe parçalanması, duygusal önem taşıyan ‘sembolik bir form’ (‘symbolic form’) oluşturmasını engeller. Bu durum, içsel bir “konteyner”in eksikliği veya yetersizliğiyle ilişkilidir; zira ham deneyimler (beta-elementler gibi) anlamlı bir şekilde bir arada tutulamaz, işlenemez ve dolayısıyla sembolik hale getirilemez. İletişim kurabilmek için, kişinin semboller aracılığıyla içsel durumlarını veya nesnelerini temsil edebilmesi gerekir. Konteyner işlevindeki bu ciddi yetersizlik, sembol oluşturma kapasitesini sınırlar veya engeller.
Parçalama (Dismantling) vs Bölme (Splitting)
Meltzer, otistik durumdaki “parçalama”yı (dismantling), Kleinian anlamdaki “bölme”den (splitting) farklılaştırır. Bölme, nesneleri veya benliğin parçalarını duygusal deneyim hatları boyunca ayırır (örn. iyi meme/kötü meme). Dismantling ise nesneleri duyusal deneyim segmentlerine göre anlamsız, basitleştirilmiş parçalara ayırır. Bu parçalama, deneyimi anlamsız hale getirmeyi, sembolik temsilden yoksun bırakmayı ve dolayısıyla içsel iletişim veya hafıza için kullanılamaz kılmayı hedefler. Bu, dil ve iletişimin temelini oluşturan anlam ve sembol oluşturma sürecine doğrudan bir darbedir.
Saplantısallık ve Anlamsızlık
Meltzer, otizmin ilkel saplantısallık biçimleriyle ilişkili olduğunu öne sürer. Bu saplantısallığın özü, “fenomenolojik izolasyon” veya “segmenting” (parçalama) ve “dismantling”dir (parçalara ayırma). Bu operasyon, ortaya çıkmakta olan bir deneyimi anlamsız kılmayı hedefler. Piffle gibi post-otistik çocuklarda bile gözlemlenen segmentasyon ve yeniden birleştirme (reassembling) süreçleri, nesnelerin anlamlı duygusal deneyim hatları boyunca değil, duyusal veya işlemsel özelliklerine göre ayrılıp bir araya getirildiğini gösterir. Bu, “nasıl” sorusuna odaklanan, duygu ve anlamdan izole edilmiş bir bilgi (Bion’ın K’sı) birikimine yol açabilir, ancak derinlemesine iletişim veya duygusal ifadeyi sağlamaz.
Özetle:
Meltzer, otistik çocuklardaki iletişim ve dil sorunlarını, zihinsel işleyişin en temel düzeyindeki bir bozukluğun sonucu olarak açıklar. Pasif “parçalara ayırma” (dismantling) mekanizması, duyusal deneyimlerin normal “ortak duyu” entegrasyonunu bozar. Bu, Bion’ın “alfa-işlevi”nin yetersizliğine yol açarak, duyumların düşünce ve iletişim için uygun “alfa-elemanlarına” dönüştürülmesini engeller. Deneyimler, anlamsız, bağlantısız “olaylar” olarak kalır, bu da sembol oluşturmayı ve dolayısıyla anlamlı iletişim kurmayı imkansız veya son derece zor hale getirir. Zihinsel “konteyner” işlevindeki bir yetersizlik, ham deneyimlerin işlenememesine ve bir arada tutulamamasına katkıda bulunur. Mutizm, bu temel bozukluğun bir dışavurumu olarak görülür; iletişime uygun zihinsel içeriğin oluşturulamamasından kaynaklanır. Bu, sadece bir dil/konuşma bozukluğu değil, deneyimin zihinsel olarak işlenme biçimindeki derin bir arızadır.