Gölgeyle Barışamayan Bir Toplum: Düşman Yaratma Arzusu
Carl Gustav Jung’un “gölge” kavramı, bireylerin bastırılmış, kabul edilemez ya da utanç verici yönlerini tanımlamak için kullanılır. Birey, bu yönlerle yüzleşmek yerine onları dışsallaştırır — yani bir başkasına yansıtarak kurtulmaya çalışır. Bu mekanizma bireysel düzlemde olduğu kadar, kolektif düzlemde de işler. Ve Türkiye gibi kimlik krizleriyle, tarihsel yarılmalarla, modernleşme sancılarıyla yoğrulmuş ülkelerde, bu mekanizma adeta bir psikopolitik refleks haline gelmiştir.
1. Gölgeyle Yüzleşememek: İçselleştirme Yerine Projeksiyon
Türkiye’de birey de toplum da kendi içindeki karanlıkla yüzleşmekte zorlanır. Suç, hatalar, yetersizlik, çelişki gibi olguların kabulü yerine, bunlar sıklıkla dışsal bir tehdide, bir düşmana atfedilir.
- Ekonomik kriz varsa: dış güçler
- Toplumsal huzursuzluk varsa: iç mihraklar
- Kadınlar güçleniyorsa: aile yapısı tehdit altında
- Gençler sorguluyorsa: ahlaki çöküş var
Her biri bir gölge yansımasıdır. Gerçekte toplumu içten içe zayıflatan yapılarla yüzleşmek yerine, toplum bu gölgeyi bir düşmana yükler ve kendini aklar.
2. Mitolojik Arketipler: Düşman Arayan Kahramanlar
Türkiye siyasi tarihindeki birçok lider ve hareket, kendini “düşmanlara karşı savaşan kahraman” olarak konumlandırmıştır. Bu anlatı, halkın gölge içeriğini taşıyacak bir “öteki”ye olan ihtiyacını karşılar. Düşman, hem ortak bir nefretin hem de ortak bir aidiyetin taşıyıcısı olur. Kimi zaman dış düşman, kimi zaman “yerli ve milli olmayan” iç gruplar bu role seçilir.
3. Medyada Gölge Tiyatrosu: Komplo, İhanet, İfşa
Türk medyasında sıklıkla birilerini “ifşa etme”, “deşifre etme” arzusu görülür. Bu, bilinçdışı düzeyde gölge projeksiyonunun sahnelenmesidir. Toplum bir birey ya da grubu düşmanlaştırarak kendi bastırdığı arzuları, korkuları ya da suçluluk duygularını bu figür üzerinden yaşar.
4. Eğitim ve Kültürel Yapı: Gölgenin Bastırılması
Çocuklara “kötü duygularını bastırması”, “öfkesini göstermemesi”, “itaat etmesi” öğretilir. Bu durum bireylerin kendi gölgeleriyle temas kurmasını engeller. Yetişkin olduğunda bu birey, içsel çelişkilerini anlamak yerine, sorunları dış dünyaya yansıtarak çözmeye çalışır.
“Ben kötü değilim, onlar kötü.” — Türk toplumunun sıkça dile getirdiği bilinçdışı motto.
5. Toplumsal Şizofreni: Biz ve Onlar
Türkiye’nin siyasal ve kültürel kutuplaşması, gölgenin tanınmamasının sonucudur. Her grup kendini “iyi, temiz, haklı” görürken, diğerini “kötü, kirli, hain” olarak tanımlar. Bu da toplumu sürekli bir bölünmüşlük ve savaş hali içinde tutar. Uzlaşma, diyalog ve empati gibi süreçler, gölgenin kabulünü gerektirdiği için sekteye uğrar.
6. Psikopolitik Çözüm: Gölgeyle Yüzleşme Cesareti
Türkiye’nin politik olgunlaşması, ancak kolektif gölgeyle yüzleşmesiyle mümkündür. Bu, suçla yüzleşmeyi, geçmişle hesaplaşmayı, farklılıkları tehdit değil zenginlik olarak görebilmeyi gerektirir. Gölgeyi bir düşmana dönüştürmek yerine, onunla yüzleşip onu entegre edebilmek, hem bireysel hem toplumsal sağaltım için zorunludur.
“Düşmanını tanımadan gölgeni anlayamazsın. Ama onu düşmanlaştırdıkça, kendini kaybedersin.”
Sonuç: Karanlığa Bakarak Bütünleşmek
Türkiye, gölgesiyle yüzleşmeyi öğrenmedikçe kendi içinden ürettiği düşmanlarla savaşmaya devam edecektir. Bu kısır döngü, sadece politik bir çıkmaz değil, aynı zamanda ruhsal bir tıkanmadır. Çözüm, dışsal düşmanı yok etmek değil, içsel gölgeyi anlamaktan geçer. Ancak o zaman bu topraklarda yaşayanlar gerçek bir birlik ve içsel barışın izini sürebilir.