Tiyatro ve Teknoloji: İktidar, Hakikat ve İsyan

Brecht’in Epik Tiyatrosu ve Hollywood’un Büyülü Perdesi

Brecht’in epik tiyatrosu, seyirciyi uykudan uyandırmak için sahneyi bir aynaya dönüştürür; Hollywood ise bu aynayı kırıp yerine bir rüya makinesi koyar. Brecht, seyirciyi eleştirel düşünceye zorlayarak toplumsal çelişkileri açığa vururken, Hollywood’un pürüzsüz anlatıları bireyi bir haz sarmalında uyutur. Antik Yunan tiyatrosu bu çatışmada ne taraftadır? Trajedileriyle seyirciyi katarsis yoluyla “ehlileştiren” Yunan sahnesi, Hollywood’un duygusal manipülasyonuna daha yakın durur. Dionysos’un coşkusu, seyirciyi bir kolektif transa çekerken, Brecht’in “yabancılaştırma efekti” bu transı bozar. Hollywood, Antik Yunan’ın katarsis mirasını modern bir uyuşturucuya çevirirken, Brecht isyan bayrağını çeker: Seyirci, edilgen bir tüketici değil, tarihsel bir aktör olmalıdır.

Foucault’nun Hakikat Rejimleri ve Sahnenin İktidarı

Foucault’nun iktidar/bilgi kavramsallaştırması, Antik Yunan tiyatrosunu ve Hollywood’u birer “hakikat rejimi” olarak okumanın anahtarını sunar. Antik Yunan’da tiyatro, tanrıların ve kaderin mutlak hakikatini sahneleyerek toplumu bir ahlaki düzene bağlar; seyirci, tragedyaların gölgesinde kendi yerini sorgular. Hollywood ise kapitalist bireyciliğin hakikatini üretir: Özgürlük, başarı ve aşk, tüketim kültürünün cilalı imgeleriyle sunulur. Her iki sahne de seyirciyi bir “doğru” davranış ve düşünce kalıbına hapseder. Teknoloji devleri, bu rejimi dijital bir panoptikona dönüştürerek yeniden yazar. Algoritmalar, bireyin her tıklamasını, beğenisini ve aramasını bir veri noktasına çevirir; böylece hakikat, bireysel arzuların değil, platformların kâr odaklı manipülasyonlarının bir yansıması haline gelir. Foucault’nun gözü, bu dijital sahnede her zamankinden daha keskindir.

Sosyal Medya, Dijital Epik Tiyatro mu?

Brecht’in tiyatroyu toplumsal değişim için bir araç olarak görmesi, sosyal medyanın kaotik sahnesinde yankılanır mı? Twitter, TikTok veya YouTube, bireylerin seslerini yükselttiği, çelişkileri ifşa ettiği birer “dijital epik tiyatro” sahnesi olabilir. Brecht’in yabancılaştırma efekti, viral bir mem’de ya da bir protesto videosunda yeniden doğar; kullanıcılar, sistemi sorgulayan içeriklerle seyirciyi uyandırabilir. Ancak bu ütopik potansiyel, bir distopyanın gölgesinde: Teknoloji devleri, bu sahneyi algoritmik filtrelerle kontrol eder. Brecht’in hayalini kurduğu kolektif bilinç, sosyal medyada bir an için parlasa da, genellikle reklamların ve popüler kültürün seline kapılır. Yine de, bir hashtag’in gücü, bir an için tiyatronun devrimci ruhunu çağırır.

Panoptikon’un Dijital Gölgesi

Foucault’nun panoptikon kavramı, teknoloji devlerinin gözetim rejiminde korkutucu bir somutluk kazanır. Antik Yunan tiyatrosu, seyirciyi bir topluluk olarak “gözetler” ve disipline ederdi; seyirciler, tragedyaların ahlaki dersleriyle kendi davranışlarını yargılardı. Ancak teknoloji devleri, bu gözetimi bireyselleştirir ve görünmez kılar. Her hareketimiz, beğenimiz, hatta tereddütlerimiz veri olarak toplanır; panoptikon, artık bir kule değil, bir algoritmadır. Bu distopik sahnede, birey özgür olduğunu sanırken, her adımı öngörülür ve manipüle edilir. Antik Yunan’ın tiyatrosu, seyirciyi bir kolektif ahlak içinde tutarken, dijital panoptikon bireyi yalnızlaştırır ve tüketim makinesine zincirler.

Seyircinin Bilinçdışındaki Sahne

Tiyatronun ve teknolojinin psişik boyutu, seyircinin bilinçdışını nasıl şekillendirdiğinde yatar. Antik Yunan tiyatrosu, katarsis yoluyla korku ve acıma duygularını boşaltarak seyirciyi “temizler”; Hollywood, bu duyguları romantik ya da kahramanca anlatılarla uyuşturur. Brecht ise bu psişik manipülasyona karşı çıkar; seyirciyi, bilinçdışının rahatlatıcı kollarından kopararak rasyonel bir özne olmaya çağırır. Sosyal medya, bu psişik oyunu kaotik bir düzene taşır: Algoritmalar, bireyin arzularını ve korkularını sürekli tetikleyerek bir duygusal döngü yaratır. Kullanıcı, beğeni ve yorumların dopamin dalgalarında yüzerken, kendi bilincinin sahnesinde hem aktör hem seyirci olur.

Gözetimden Disipline, Tiyatrodan Algoritmaya

Yunan tiyatrosu, seyirci, sahnedeki trajediye bakarken kendi ahlakını da sorgulardı. Ancak teknoloji devleri, bu gözetimi bireyselleştirir: Her kullanıcı, kendi veri gölgesinde izlenir ve sınıflandırılır. Panoptikon, artık fiziksel bir mekan değil, bir kod satırıdır. Brecht’in epik tiyatrosu, bu disiplin rejimine karşı bir isyan önerir; sosyal medya, bu isyanı mümkün kılacak bir sahne gibi görünse de, algoritmaların gölgesi altında çoğu zaman bir kontrol aracına dönüşür.

İsyan mı, Teslimiyet mi?

Brecht’in epik tiyatrosu, Hollywood’un ve Antik Yunan’ın hakikat rejimlerine karşı bir isyan çağrısıdır; Foucault’nun merceği ise bu rejimlerin nasıl işlediğini ve teknoloji devleriyle nasıl evrildiğini açığa vurur. Sosyal medya, hem ütopik bir değişim sahnesi hem de distopik bir panoptikon olarak ikiye bölünür. Seyirci, bu sahnede ne kadar özgür? Brecht’in sorusu hâlâ geçerli: Tiyatro, yani hayat, bir değişim aracı olabilir mi, yoksa hep bir gözetim makinesinin dişlileri arasında mı sıkışacağız?