Bilinçdışının Labirentinde: Freud’un Gölgesinde Edebiyatın Psişik ve Politik Yansımaları

Olric’in Sorgusu: Süperego’nun Tiranlığı mı, İd’in Fısıltısı mı?

Turgut Özben’in Tutunamayanlar’daki iç sesi Olric, Freud’un psikoanalitik üçlemesi içinde bir süperego figürü olarak belirebilir; ancak bu, basit bir ahlaki bekçi tanımlamasıyla sınırlı kalmaz. Olric, Turgut’un bilincinin karanlık koridorlarında dolaşan bir sorgulayıcı, bir nevi içsel mahkeme olarak işler. Süperego, Freud’un nazarında, toplumsal normların ve ahlaki değerlerin içselleştirilmiş bir yansımasıdır; bireyi yargılar, suçlar ve yönlendirir. Olric’in Turgut’u acımasızca sorgulaması, bu süperegonun tiranlığına işaret eder: Turgut’un her adımı, her düşüncesi, Olric’in keskin gözetimi altında didik didik edilir. Ancak Olric, yalnızca süperego mu? Yoksa id’in bastırılmış isyanlarının, toplumun zincirlerinden kurtulmaya çalışan o kaotik arzuların bir yansıması mı? Turgut’un “tutunamama” hali, süperegonun baskıcı ahlaki yargıları altında ezilen bir egonun çöküşü değil; bilakis, id’in özgürleşme çabasının trajik bir yenilgisidir. Toplumun dayattığı rollerle çatışan bu kaos, Turgut’u bir varoluşsal uçuruma sürükler. Olric, bu bağlamda, hem bir yargıç hem de bir isyankâr olarak ikircikli bir figürdür; ne tam anlamıyla süperego ne de id, belki de ikisinin grotesk bir bileşimi. Bu, bireyin kendi psişik savaşında tutunamamasının alegorik bir portresidir: Toplumun ahlaki zincirleri ile bireyin içsel kaosu arasında sıkışmış bir ruhun çığlığı.

Gregor’un Dönüşümü: Bastırmanın Grotesk Alegorisi

Kafka’nın Dönüşüm’ündeki Gregor Samsa’nın böceğe dönüşmesi, Freud’un bastırma (repression) mekanizmasının çarpıcı bir metaforu olarak okunabilir. Gregor’un insanlıktan sıyrılıp bir böceğe dönüşmesi, bilinçdışında biriken arzuların ve korkuların grotesk bir patlamasıdır. Aile ve toplum, Gregor’u bir ekmek teknesi, bir sorumluluk makinesi olarak kodlamıştır; onun varlığı, kapitalist düzenin dişlileri arasında ezilen bir bireyin simgesidir. Bu dönüşüm, bastırılmış id’in, yani bireyin en ilkel arzularının ve korkularının, iğrenç bir formda yüzeye çıkışıdır. Gregor’un böcek bedeni, toplumun dayattığı rollerin altında ezilen egonun çaresiz bir isyanıdır. Ailesinin ondan beklentileri –çalış, üret, itaat et– Gregor’un bilinçdışındaki özgürlük arzusunu ve aynı zamanda bu özgürlüğün imkânsızlığına dair korkusunu açığa vurur. Böcek, yalnızca bir metafor değil, aynı zamanda bireyin kendi içsel kaosuyla yüzleşmesinin distopik bir yansımasıdır. Gregor’un dönüşümü, psiko-politik bir eleştiri olarak da okunabilir: Kapitalist toplum, bireyi öylesine bastırır ki, onun insanlığı bir canavara dönüşür. Bu, bireyin kendi id’iyle yüzleşmesinin değil, o yüzleşmeyi reddetmenin grotesk bir sonucudur; çünkü Gregor, böcek olsa da, hâlâ ailesine “yararlı” olmaya çalışır, bu da bastırmanın trajik zaferini gözler önüne serer.

Bay K’nın Mahkemesi: Bilinçdışının Suçluluk Labirenti

Kafka’nın Dava’sındaki Bay K’nın belirsiz suçluluğu, Freud’un bilinçdışındaki suçluluk duygusunun alegorik bir sahnelemesidir. Bay K, neyle suçlandığını bilmeden bir mahkeme karşısında çırpınır; bu, bireyin kendi bilinçdışıyla hesaplaşamamasının çarpıcı bir portresidir. Freud’a göre, bilinçdışı suçluluk, süperegonun bireyi cezalandırma arzusundan doğar; bu suçluluk, somut bir suça değil, varoluşsal bir eksikliğe dayanır. Bay K’nın mahkemesi, bu suçluluğun bürokratik ve distopik bir yansımasıdır: Tanımlanamaz bir suç, tanımlanamaz bir cezayı doğurur. Bay K’nın çaresizliği, bireyin kendi psişik gerçekliğiyle yüzleşememesinin trajedisidir; mahkeme, onun bilinçdışındaki suçluluk duygularının somutlaşmış halidir. Bu, aynı zamanda politik bir eleştiridir: Totaliter rejimlerin bireyi suçlu hissettirme mekanizması, süperegonun birey üzerindeki tahakkümüne benzer. Bay K, ne suçunu ne de cezasını anlayabilir; bu, modern bireyin kendi varoluşsal boşluğunda kayboluşunun metaforudur. Kafka, burada bireyin bilinçdışındaki suçluluğu bir provokasyon olarak kullanır: İnsan, suçlu olduğunu bilmeden suçlu hisseder, çünkü toplumun görünmez zincirleri onu bu hisse mahkûm eder. Bay K’nın mahkemesi, bireyin kendi psişik labirentinde kayboluşunun hem felsefi hem de ahlaki bir sorgulamasıdır.