Dijital Palimpsestten Sanal Aynaya: Sosyal Medyanın Metaforik ve Alegorik Yansımaları
Sosyal medya, insan bilincinin ve kolektif anlam arayışının hem bir yansıması hem de bir biçimlendiricisi olarak modern çağın en karmaşık metaforik yapılarından biridir. Dijital palimpsest, sanal ayna ve döngüsel trendler üzerinden, sosyal medya bireylerin ve toplumların kendi varoluşsal izlerini nasıl yazıp sildiğini, yansıttığını ya da çarpıttığını ve anlam arayışını nasıl ertelediğini açığa vurur. Bu metin, Jacques Derrida’nın différance kavramını, mitolojik ve tarihsel referanslarla harmanlayarak, sosyal medyanın bu süreçlerdeki rolünü felsefi, etik ve sanatsal bir perspektiften ele alır.
Dijital Palimpsest ve Anlamın Katmanlı Yazımı
Sosyal medya, bir dijital palimpsest olarak düşünüldüğünde, eski bir parşömen gibi sürekli üzerine yazılan ve silinen bir metindir. Kullanıcılar, paylaşımlar, yorumlar ve beğenilerle anlam katmanlarını oluştururken, eski izler—bir önceki gönderi, trend ya da kültürel bağlam—kısmen silinir, ancak tamamen kaybolmaz. Derrida’nın différance kavramı burada belirginleşir: Anlam, sabit bir noktaya ulaşmaz; sürekli ertelenir, farklılaşır ve birbiriyle çelişen izler arasında salınır. Kullanıcıların bir gönderiyi yeniden yorumlaması ya da bir meme’i farklı bir bağlama taşıması, bu palimpsestin katmanlarını hem zenginleştirir hem de karmaşıklaştırır. Örneğin, bir politik olayın viral bir videoyla yeniden çerçevelenmesi, eski anlamların gölgesinde yeni bir anlatı yaratır. Bu süreç, mitolojik bir palimpsest gibi işler: Tıpkı antik mitlerin farklı kültürlerce yeniden yazılması gibi, sosyal medya da kolektif bilincin sürekli yeniden inşa edildiği bir alandır. Ancak bu yeniden yazım, etik bir soru doğurur: Katmanların silinmesi, tarihsel hakikati mi gömer, yoksa yeni bir yaratıcı özgürlük mü sunar?
Sanal Ayna ve Kendiliğin Çarpıtılması
Algoritmalar, bireylerin dijital dünyada kendilerini gördükleri bir sanal ayna olarak işlev görür. Ancak bu ayna, Lacancı bir aynadan farklı olarak, bireyin öz-imajını değil, algoritmik bir kurguyu yansıtır. Différance burada, bireyin kendi kimliğini ve arzularını sürekli ertelemesi ve yeniden tanımlaması olarak ortaya çıkar. Algoritmalar, kullanıcı davranışlarını analiz ederek kişiselleştirilmiş içerikler sunar; ancak bu içerikler, bireyin özgür iradesini mi yansıtır, yoksa algoritmanın önceden belirlediği bir çerçeveyi mi dayatır? TikTok’un “Sana Özel” akışı, örneğin, bireyin ilgi alanlarını yansıtır gibi görünse de, aynı zamanda onu belirli bir tüketim döngüsüne hapseder. Bu, mitolojik Narkissos’un göle yansıyan kendi suretine âşık olması gibidir; ancak burada birey, kendi imgesine değil, algoritmanın biçimlendirdiği bir yansıya hayran kalır. Politik açıdan, bu ayna distopik bir kontrol mekanizması olarak görülebilir: Algoritmalar, bireylerin arzularını manipüle ederek toplumsal kutuplaşmayı derinleştirebilir. Öte yandan, ütopik bir bakış açısı, bu aynanın bireylere kendi potansiyellerini keşfetme fırsatı sunduğunu öne sürebilir. Yine de, etik bir gerilim kalır: Bu ayna, bireyin özgünlüğünü mü kutlar, yoksa onu bir veri noktasına mı indirger?
Trendlerin Alegorisi ve Anlamın Sonsuz Ertelenmesi
TikTok trendleri, insanlığın anlam arayışındaki sonsuz erteleme döngüsünü sembolize eden bir alegori olarak okunabilir. Her yeni trend—bir dans, bir ses klibi ya da bir meydan okuma—kolektif bir anlam yaratma çabası gibi görünse de, hızla tükenir ve yerini bir sonrakine bırakır. Bu, Derrida’nın différance’ının somut bir tezahürüdür: Anlam, hiçbir zaman tam olarak yakalanamaz; her trend, bir öncekinin izlerini taşır, ancak sabit bir hakikate ulaşamaz. TikTok’un hızlı döngüleri, mitolojik Sisifos’un kayasını tepeye yuvarlama çabasına benzer: Her trend, bir an için anlam vaat eder, ancak tepeye ulaşıldığında kaya yeniden aşağı düşer. Politik psikoloji açısından, bu döngü, bireylerin ve toplumların dikkatini dağıtarak daha derin yapısal sorunlardan uzaklaştırabilir—bir tür dijital afyon. Sanatsal olarak ise, trendler kolektif bir yaratıcılık sahnesi sunar; kullanıcılar, aynı ses klibini kullanarak milyonlarca farklı hikâye anlatır. Ancak bu yaratıcılık, algoritmik sınırlar içinde hapsolduğunda, özgürlüğün bir illüzyonu mu olur? Tarihsel bağlamda, bu döngü, insanlığın mitler ve ritüeller aracılığıyla anlam arayışını modern bir forma büründürür: TikTok, çağdaş bir kabile ateşi etrafında toplanma ritüelidir, ancak bu ateş, algoritmaların kontrol ettiği bir yanılsamadır.
Dijital Palimpsestin Etiği ve Estetiği
Sosyal medya, bir palimpsest, bir ayna ve bir alegori olarak, insanlığın kendi varoluşsal sorularını yeniden yazdığı, yansıttığı ve ertelediği bir alandır. Bu süreç, hem yaratıcı hem de yıkıcıdır; hem özgürleştirici hem de kısıtlayıcıdır. Derrida’nın différance’ı, bu çelişkili doğayı anlamak için güçlü bir mercek sunar: Anlam, hiçbir zaman sabit değildir; sürekli farklılaşır, ertelenir ve yeniden inşa edilir. Felsefi olarak, bu durum, bireyin ve toplumun kendi hakikatini sorgulama sorumluluğunu vurgular. Etik olarak, sosyal medyanın manipülatif potansiyeli ile özgürleştirici olanakları arasında bir denge kurma gerekliliğini ortaya koyar. Sanatsal olarak ise, bu platformlar, insanlığın kaotik ve geçici anlam arayışını estetize eder. Ancak, bu estetik, bireyi bir yaratıcı mı yapar, yoksa bir tüketiciden ibaret mi bırakır?


