Anubis’in Ölümle Dansı: Thanatos’tan Transhümanizme Bir Yolculuk

Anubis ve Ölümün Arketipsel Yüzü

Mısır mitolojisinin çakal başlı tanrısı Anubis, ölümün eşiğinde bir rehber, ruhların öteki dünyaya geçişinde bir eşik bekçisidir. Ölüleri mumyalayan, kalpleri tartan ve adaletin terazisini tutan Anubis, yalnızca bir tanrı değil, insanlığın ölümle yüzleşme çabasının arketipsel bir yansımasıdır. Freud’un “ölüm dürtüsü” (Thanatos), yaşamın zıddı olarak değil, ona içkin bir güç olarak tanımlanır; yaşam enerjisi Eros’la diyalektik bir dans içindedir. Anubis, bu dansın mitolojik bir temsili gibidir: Ölüm, onun ellerinde korkutucu bir son değil, bir dönüşüm sürecidir. Ancak modern insan, Anubis’in bu soğukkanlı bilgeliğinden uzaklaşmış, ölümü bir düşman gibi kodlamıştır. Bu, ölümün kaçınılmazlığını bastırmak için estetik cerrahi, gençlik iksirleri ve teknolojiyle örülü bir sahte sonsuzluk arayışına dönüşür. Anubis’in terazisi, modern toplumların ölüm korkusunu tartarken, insanın kendi faniliğini reddetme çabasını açığa vurur. Soru şu: Anubis’in rehberliği olmadan, insanlık ölümü anlamlandırabilir mi?

Modern Toplumun Ölümle İmtihanı

Freud’un Thanatos’u, bireyin içsel bir yıkım arzusunu işaret ederken, modern toplum bu dürtüyü dışsallaştırarak ölüm korkusunu kolektif bir projeye dönüştürmüştür. Estetik cerrahi, bedeni zamana karşı dondurma çabasıdır; dijital ölümsüzlük projeleri ise bilincin silikon bir tapınağa hapsedilme arzusudur. Bu çabalar, psiko-politik bir manevra olarak okunabilir: Kapitalist sistem, ölümü bir “sorun” olarak pazarlar ve çözümü tüketim kültüründe sunar. Anubis’in mumyalama ritüeli, bedenin özenle korunmasını içerirken, modern toplumun “mumyalama” pratikleri (kriyojenik dondurma, avatarlar, yapay zeka kopyaları) ölümden kaçışın teknolojik bir fetişizmi halini alır. Bu, bireyin değil, sistemin Thanatos’u kucaklayışıdır: Ölüm, bir son değil, bir meta haline gelir. Anubis’in çöldeki yalnızlığı, modern insanın dijital kalabalığında kaybolur. Peki, bu kaçış, özgürleştirici bir kurtuluş mu, yoksa yeni bir kölelik biçimi mi?

Transhümanizmin Mitolojik Ufku

Transhümanizm, insanın biyolojik sınırlarını aşma vaadiyle Anubis’in rolünü yeniden yazar. Ölüm, artık bir eşik değil, bir teknolojik engeldir. Anubis’in kalbi tartan terazisi, yapay zekanın veri analizine dönüşür; ruhun yolculuğu, bir bulut sunucusuna yüklenen bir veri akışına indirgenir. Ancak bu yeni mitoloji, Anubis’in ahlaki ağırlığından yoksundur. Mısır’da ölüm, bir adalet ve anlam arayışıydı; transhümanist dünyada ise bir optimizasyon meselesidir. Bu, ideolojik bir kırılmadır: İnsan, tanrısal bir özerklik peşinde koşarken, kendi insanlığını bir makineye devretme riskiyle karşı karşıyadır. Anubis’in çakal başı, belki de geleceğin sibernetik tanrılarının prototipidir; ama bu tanrılar, insanın faniliğini kucaklamak yerine, onu bir hata olarak kodlar. Transhümanist mitoloji, Anubis’in yerini alabilir mi, yoksa onun gölgesinde bir karikatür mü yaratır?

Ölümün Estetik ve Alegorik Yeniden Doğuşu

Sanat, tarih boyunca ölümü estetize ederek Anubis’in mirasını sürdürmüştür. Mısır’ın lahit süslemelerinden modern çağın gotik estetiğine, ölüm hem korku hem hayranlık uyandırır. Ancak günümüzün dijital estetiği, ölümü sterilize eder: Sosyal medya, yaşlanmayı ve ölümü görünmez kılar, yalnızca parlak anları yüceltir. Bu, Anubis’in karanlık ama bilge çehresine bir hakarettir. Alegorik olarak, Anubis modern toplumun bastırdığı vicdan gibidir; onun terazisi, insanın kendi sonluluğunu inkar eden her çabasını tartar. Sanat, bu gerçeği hatırlatma gücüne sahiptir: Ölümle yüzleşmek, yaşamı anlamlandırmanın anahtarıdır. Gelecekte, transhümanist bir dünyada sanat, Anubis’in sesini mi yankılayacak, yoksa onun sessizliğini mi derinleştirecek?

Anubis’in Çağrısı

Anubis, ölümün kaçınılmazlığını değil, onunla barışmayı öğretir. Freud’un Thanatos’u, modern toplumun ölüm korkusunu bastırma mekanizmalarını ve transhümanizmin bu korkuyu teknolojik bir mitolojiye dönüştürme çabasını anlamak için bir anahtar sunar. Ancak Anubis’in çöldeki yalnızlığı, bize bir uyarıdır: Ölümü reddetmek, yaşamı da reddetmektir. Transhümanist geleceğin tanrıları, Anubis’in bilgeliğini yeniden keşfetmedikçe, insanlık kendi faniliğinin ağırlığını taşıyamayabilir. Bu, bir son değil, bir başlangıç sorusudur: Anubis’in terazisinde, insanlığımızın ağırlığı ne kadar?