Yetişkinlikte Otizmin Psikodinamiği Üzerine Bazı Notlar

Susan Lowinger ve Shiri Pearlman-Avnion’ın “Autism in Adulthood-Springer International Publishing (2019)” adlı kitabından alıntılar içerecek şekilde. Bu kaynaklar, Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) tanısı almış yetişkinlerin karşılaştığı zorluklar, ihtiyaçlar ve onlara yönelik destek sistemleri hakkında kapsamlı bilgiler sunmaya çalışacağım.


Otistik bir yetişkinin yaşadıklarını psikodinamik açıdan değerlendirirken, kaynaklarda “psikodinamik” terimi açıkça kullanılmasa da, sunulan bilgiler bu perspektifin temel prensipleriyle (bilinçdışı süreçler, erken dönem yaşantılarının etkisi, kimlik oluşumu, ilişki dinamikleri ve savunma mekanizmaları) örtüşen derinlemesine analizler yapmamıza olanak tanır.

İşte otistik bir yetişkinin yaşantılarını psikodinamik bir çerçevede değerlendirebileceğimiz ana noktalar:

  1. Kimlik Oluşumu ve Öz Farkındalık: Kitap, OSB tanısı almanın yetişkin bireyler için öz kabul, yetenekleri ve sınırlılıkları anlama, kendini savunma becerileri geliştirme ve yükseköğretim ile istihdam programlarına katılım gibi geniş çaplı olumlu etkileri olduğunu belirtir. Yetişkinlik dönemi, kimlik inşası için önemli bir fırsattır ve bu süreç hedefler belirleme, karar verme ve öz savunuculuk gibi becerilerin kazanılmasını gerektirir.
    • Psikodinamik Bakış Açısı: Tanı, bireyin uzun süredir hissettiği “farklılık” duygusuna bir açıklama getirerek, içsel bir tutarlılık sağlamasına ve benlik algısını yeniden yapılandırmasına yardımcı olabilir. Erken yaşta konmamış bir tanı, bireyin kendisini “normal” olmaya zorlamasına, içsel çatışmalar yaşamasına ve benlik saygısının düşmesine neden olabilir. Bu durum, kişinin öznel deneyimlerinin ve içsel dünyasının anlaşılmadığı, geçersiz kılındığı ve bu durumun ego gelişimini olumsuz etkilediği bir geçmişe işaret eder.
  2. Erken Dönem Yaşantılarının ve Tanı Gecikmesinin Etkileri: OSB’nin gelişimsel bir bozukluk olduğu ve genellikle çocukluk döneminde tanılandığı vurgulanır. Ancak, birçok yetişkinin geç tanı aldığı veya hiç tanı almadığı belirtilmiştir. Çocuklukta uygun tanı ve tedavi eksikliği, “sosyal izolasyonun kötüleşmesine, tekrarlanan reddedilme deneyimlerine, hayal kırıklığına ve ruhsal bozuklukların gelişimi için uygun zemin yaratılmasına” yol açabilir.
    • Psikodinamik Bakış Açısı: Geç tanı, bireyin “duygusal yara izleri” taşıdığını gösterir. Bu durum, Erikson’un psikososyal gelişim aşamaları veya Bowlby’nin bağlanma teorisi gibi psikodinamik çerçevelerle ilişkilendirilebilir. Erken yaşlarda güvenli bağlanma figürleriyle yeterince “aynalanma” veya sosyal etkileşimlerde başarılı olma fırsatından mahrum kalmak, içselleştirilmiş nesne ilişkilerinin olumsuz gelişmesine, güvensizlik ve sosyal kaygı gibi kronik duygusal sorunlara yol açabilir. Ebeveynlerin tanıya ve çocuğun farklılığına yönelik “inkar” veya “etiketten kaçınma” tutumları da, çocuğun içselleştirdiği bir utanç veya yanlışlık duygusu yaratabilir.
  3. İlişkisel Dinamikler ve Sosyal Motivasyon: OSB’li bireylerin sosyal iletişim ve etkileşimde zorluklar yaşadığı temel bir özelliktir. Kaynaklar, “Sosyal Motivasyon Teorisi”nin, OSB’de sosyal süreçlere yönelik motivasyonun azalmasını temel bir sorun olarak ele aldığını belirtir. Bu durum, OSB’li bireylerin romantik ilişki kurma ve sürdürme arzusuna rağmen zorluklar yaşadıkları gerçeğiyle de örtüşür.
    • Psikodinamik Bakış Açısı: Bu zorluklar, nesne ilişkileri teorisi açısından değerlendirilebilir. Bireyin erken dönemde yeterli sosyal pekiştirmeyi alamaması, sosyal etkileşimlerin ödüllendirici değil, tehdit edici veya yorucu deneyimler olarak algılanmasına yol açabilir. Bu da içselleştirilmiş nesnelerin (kişinin kendisi ve başkaları hakkında tuttuğu zihinsel temsiller) olumsuz bir şekilde oluşmasına neden olabilir. “Zihin Kuramı (Theory of Mind – ToM)” ve mentalizasyon (kendi ve başkalarının zihinsel durumlarını anlama yeteneği) eksiklikleri, bireyin başkalarının niyetlerini, duygularını ve düşüncelerini sezgisel olarak anlayamamasına neden olur. Bu, ilişkilerde sürekli yanlış anlaşılmalar, reddedilmeler ve hayal kırıklıkları döngüsüne yol açarak, kişinin içsel dünyasında sosyal geri çekilme veya kaçınma savunmalarını geliştirmesine neden olabilir.
  4. Duygu Düzenleme ve Mentalizasyon: Kaynaklar, OSB’li bireylerin ToM becerileri ve mentalizasyon süreçlerinde zorluklar yaşadığını vurgular. Bu, öfke patlamaları, hayal kırıklığı ve düzenleme eksikliği gibi duygusal dalgalanmalara yol açabilir.
    • Psikodinamik Bakış Açısı: Duygu düzenleme güçlükleri, bireyin içsel dürtüleri ve duyguları ile başa çıkma kapasitesindeki eksikliklere işaret eder. Mentalizasyon eksikliği, bireyin kendi duygusal hallerini tanıma ve anlama (“kendi zihin teorisi” veya “öz-farkındalık eksikliği”) ve bunları etkili bir şekilde ifade etme yeteneğini sınırlar (aleksitimi gibi). Bu durum, dışarıdan gelen tepkileri veya içsel sıkıntıları işleyememesine, dolayısıyla duygusal patlamalar veya içe kapanma gibi tepkiler vermesine neden olabilir. Psikodinamik olarak, bu durum, benliğin yeterince bütünleşmediği veya olgunlaşmadığı bir içsel yapılanmayı yansıtabilir.
  5. Telafi Stratejileri ve “Kamufle Etme”: OSB’li yetişkinler, sosyal kodları öğrenmek veya “kabul edilemez” davranışsal özellikleri gizlemek için “telafi mekanizmaları” veya “kamufle etme” stratejileri geliştirebilirler. Bu stratejiler, dışarıdan “normal” görünmelerini sağlasa da, “yorgunluk verici” olabilir ve “benlik algısı için bir tehdit” oluşturabilir, bu da kaygı, depresyon ve düşük benlik saygısına yol açabilir.
    • Psikodinamik Bakış Açısı: Kamufle etme, bireyin gerçek benliği ile başkalarının beklentilerine uymak için oluşturduğu sahte benlik arasındaki çatışmanın bir ifadesidir. Bu, kişinin içsel dünyasında yoğun bir enerji harcamasına ve kronik strese neden olan bir savunma mekanizmasıdır. Bu mekanizmalar, kişinin otantik benliğini gizlemesine ve içsel deneyimlerinin dışarıya yansıtılamamasına neden olarak, uzun vadede psikolojik sıkıntıya yol açabilir. “Demir soğukken döv” prensibi gibi müdahale yaklaşımları, bireyin yoğun duygusal çalkantı anlarında rasyonel düşünme kapasitesinin sınırlı olduğunu ve bu anlarda daha derinlemesine çalışmanın mümkün olmadığını psikodinamik olarak da destekler. Önce duygusal regülasyonun sağlanması, sonra içsel çalışmanın mümkün olması gerektiğini gösterir.

Özetle: Otistik bir yetişkinin yaşadıklarını psikodinamik açıdan değerlendirdiğimizde, tanı gecikmesinin ve sosyal zorlukların, bireyin benlik algısı, kimlik gelişimi ve içsel nesne ilişkileri üzerindeki derin ve kalıcı etkileri olduğu ortaya çıkar. Kamufle etme ve telafi mekanizmaları, dış uyuma hizmet etse de, içsel olarak yorucu ve benlik için tehdit edici olabilir. Destek sistemleri ve terapötik yaklaşımlar, bireyin içsel dünyasını anlamasına, duygusal düzenleme becerilerini geliştirmesine ve daha otantik bir benlik inşasına yardımcı olmalıdır.

Bu bölümler daha ayrıntılı şekilde hangi açılardan ele almamızı istiyorsanız yorum yapın lütfen.