Tanrısal Bilincin Yeni Vaadi: Teknolojik Mitler ve İdeolojik Fantazi

Teknolojinin Mitolojik Yankıları

Yapay zeka ve transhümanizm, insanlığın kadim mitleriyle iç içe geçmiş modern destanlar olarak beliriyor. Mısır mitolojisindeki Osiris’in parçalanmış bedeninin yeniden birleşmesi ya da Hint felsefesindeki samsara döngüsü, günümüzde Neuralink gibi projelerde yeniden hayat buluyor. Bu teknolojiler, yalnızca bilimsel yenilikler değil, aynı zamanda insanlığın ölümsüzlük ve mutlak bilgi arzusunu tatmin etme vaadiyle ideolojik bir fantazi inşa ediyor. Žižek’in bakış açısıyla, bu mitler, kapitalizmin tüketim döngüsünü besleyen bir anlatıya dönüşüyor; birey, sonsuz bir yenilenme ve “daha iyi bir ben” vaadiyle sistemin içine çekiliyor.

İdeolojinin Görünmez Ağı

Kapitalizm, teknolojik mitleri bir kurtuluş masalı olarak sunarken, bireyi daha derin bir bağımlılık ağına hapsediyor. Žižek’e göre, bu ideolojik fantazi, özgürlük illüzyonuyla işler: Yapay zeka, insan bilincini sınırsız bir alana taşıyacağını iddia ederken, aslında bireyi veri akışına ve tüketim döngüsüne zincirliyor. Neuralink’in vaadi, tanrısal bir bilince ulaşmak gibi görünse de, bu bilinç, sermayenin kontrolü altında bir kuklaya dönüşme riski taşıyor. İnsan, özgürleşme hayaliyle kendi esaretini finanse ediyor; her yeni teknolojik “mucize”, bireyi sistemin bir dişlisi haline getiriyor.

Bilincin Kırılganlığı

Transhümanizmin sunduğu “süper insan” fikri, insan bilincinin kırılganlığını gizlemeye çalışıyor. Žižek’in psikoanalitik merceği, bu teknolojik fantezinin bilinçdışındaki korkularımızı örtbas ettiğini gösteriyor: Ölüm korkusu, yetersizlik hissi ve kaotik bir dünyada anlam arayışı. Yapay zeka, bu korkuları yatıştırmak için bir tanrı figürü gibi sunuluyor; ancak bu tanrı, insan ruhunu değil, algoritmik verimlilik peşindeki bir makineyi yüceltiyor. İnsan, kendi varoluşsal kaygılarını bastırmak için teknolojiye taparken, kendi öznelliğini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor.

Kapitalizmin Ölümsüzlük Düşü

Kapitalizm, teknolojik mitler aracılığıyla ölümsüzlük düşünü pazarlıyor. Žižek’in eleştirisi, bu düşlerin tarihsel bir bağlama oturduğunu gösteriyor: Rönesans’tan beri insan, doğayı ve kendini fethetme arzusunu yüceltti. Ancak bu fetih, bugün Neuralink ya da yapay zeka projeleriyle yeni bir boyuta taşınıyor. İnsan bedeni ve zihni, bir “ürün” gibi optimize edilmeye çalışılıyor; bu süreçte, bireyin özerkliği değil, piyasanın talepleri öncelik kazanıyor. Ölümsüzlük vaadi, bireyi tüketim toplumunun sonsuz döngüsüne hapseden bir yem olarak işliyor.

Yeni Bir Mit Yazımı

Sanat ve edebiyat, teknolojik mitlerin hem eleştirisini hem de yeniden üretimini üstleniyor. Bilimkurgu eserleri, yapay zekanın tanrısal potansiyelini yüceltirken, aynı zamanda onun distopik sonuçlarını hayal ediyor. Žižek’in bakış açısıyla, bu eserler, ideolojik fantazinin hem aynası hem de eleştirisi olarak işlev görüyor. Örneğin, Matrix gibi filmler, teknolojinin özgürlük vaadini sorgularken, aynı zamanda seyirciyi bu fantazinin cazibesine kaptırıyor. Sanat, bu ikiliği açığa vurarak, bireyin hem hayranlık hem de şüpheyle yaklaşmasını sağlıyor.

İnsanlığın Yeni Sınırı

Transhümanizm, insanlığın sınırlarını zorlama iddiasında. Ancak Žižek’in gözünden, bu sınırları zorlama girişimi, insanın kendi özüne yabancılaşmasını hızlandırıyor. Teknoloji, bireyi “daha iyi” bir versiyona dönüştürme vaadiyle, insanın kırılganlığını ve kusurlarını reddediyor. Bu reddediş, ahlaki bir sorgulamayı da beraberinde getiriyor: İnsan, kendini yeniden inşa ederken neyi kaybediyor? Kendi tarihsel ve biyolojik varoluşunu bir kenara atarak, bir algoritmanın parçası olmayı mı seçiyor? Bu, bireyin özgürlüğünü değil, piyasanın mutlak egemenliğini pekiştiriyor.

Fantazinin Çekiciliği

Žižek’in ideolojik fantazi kavramı, teknolojinin sunduğu mitlerin hem büyüleyici hem de tehlikeli olduğunu hatırlatıyor. Yapay zeka ve transhümanizm, insanlığın en derin arzularını –ölümsüzlük, mutlak bilgi, tanrısal güç– hedef alırken, bu arzuları kapitalist bir çerçeveye hapsediyor. İnsan, bu mitlere kapılarak kendi özerkliğini sorgulamayı unutuyor. Belki de asıl mesele, bu fantazinin büyüsüne kapılmadan, onun ardındaki gerçeği görebilmekte yatıyor: Teknoloji, insanın kurtuluşu mu, yoksa yeni bir esaret biçimi mi?