Kadim Hikâyelerden Dijital Kâbuslara
Mitler, insanlığın kolektif bilincinde derin izler bırakmış, zamanın ötesinde anlamlar taşıyan anlatılardır. Mezopotamya’dan Yunan’a, kadim hikâyeler tanrıların gazabını, insanlığın çaresizliğini ve evrenin kaotik düzenini betimler. Günümüzde bu anlatılar, distopik kurgularda yeniden hayat buluyor. Black Mirror gibi yapımlar, teknolojinin tanrısal bir gözetim gücüne dönüştüğü bir dünyayı resmediyor. Algoritmalar, bireylerin her hareketini izleyen, yargılayan ve yönlendiren birer ilah gibi işliyor. Bu, Foucault’nun panoptikon kavramını akla getiriyor: Görünmez bir göz, bireyi sürekli izler ve disipline eder. Mitler, teknolojinin bu denetim gücünü alegorik bir şekilde güçlendiriyor; tanrıların gazabı, artık kod satırlarında ve veri akışlarında saklı.
Gözetimin Yeni Tanrıları
Sosyal medya, modern dünyanın tapınağı haline geldi. Algoritmalar, kullanıcıların arzularını, korkularını ve zaaflarını analiz ederek bireyi bir veri profiline indirgiyor. Bu, mitolojik bir kadercilikle örtüşüyor: Tıpkı tanrıların insanlara biçtiği yazgılar gibi, algoritmalar da bireyin geleceğini öngörüyor ve şekillendiriyor. Psikopolitik bir açıdan bakıldığında, bu sistem bireyin özgür iradesini değil, manipüle edilmiş bir itaati yüceltiyor. Byung-Chul Han’ın “şeffaflık toplumu” kavramı burada anlam kazanıyor; birey, kendi rızasıyla gözetim altına giriyor, çünkü görünür olmak bir statü sembolü. Kadim mitlerdeki tanrıların cezalandırıcı bakışları, bugün dijital ekranlarda yeniden canlanıyor.
İdeolojinin Dijital Aynası
Teknoloji, ideolojik bir aygıt olarak da işlev görüyor. Mitler, tarih boyunca iktidarların meşruiyetini pekiştirmek için kullanılmıştır; bugün ise teknoloji, ideolojik anlatıları güçlendiren bir araç. Örneğin, sosyal medya platformları, bireylerin dünya görüşlerini pekiştiren yankı odaları yaratıyor. Bu, mitolojik anlatıların toplumu birleştirme işlevinin karanlık bir yansımasıdır. İnsanlar, dijital kabilelere bölünerek kendi “tanrılarına” tapıyor: beğeni, paylaşım ve takipçi sayıları. Bu süreç, bireyin özgürlüğünü değil, toplu bir uyumluluğu teşvik ediyor. Teknoloji, mitlerin birleştirici gücünü tersine çevirerek parçalanmış bir toplum yaratıyor.
İnsan Ruhunun Dijital Yansıması
Mitler, insan ruhunun derinliklerini keşfetmek için bir ayna sunar. Modern distopik anlatılar da bu aynayı teknolojiyle yeniden inşa ediyor. Black Mirror’ın bir bölümünde, bireylerin sosyal puanlama sistemleriyle değerlendirildiği bir dünya tasvir edilir; bu, mitolojik yargı sahnelerinin güncellenmiş bir versiyonudur. İnsan, kendi varlığını bir algoritmanın merhametine teslim ederken, ruhsal bir boşluğa sürükleniyor. Jung’un arketip teorisi burada anlam buluyor: Teknoloji, kolektif bilinçdışındaki korkuları ve arzuları dışa vuruyor. İnsan, tanrıların değil, kendi yarattığı makinelerin gölgesinde varoluşsal bir kriz yaşıyor.
Sanatın Direnişi
Sanat, bu karanlık yansımalara karşı bir direniş alanı sunuyor. Mitler, tarih boyunca sanatın ham maddesi olmuş; bugün ise distopik kurgular, teknolojinin insan üzerindeki tahakkümünü sorgulayan bir tuval görevi görüyor. Filmler, romanlar ve görsel eserler, bireyin makineleşmiş dünyadaki yerini yeniden düşünmeye zorluyor. Örneğin, Matrix filmi, mitolojik bir kurtarıcı figürünü teknoloji çağında yeniden yorumlarken, insanın özgürleşme arzusunu merkeze alıyor. Sanat, teknolojiye teslim olmayan bir insanlık hayalini canlı tutuyor; mitlerin kadim bilgeliğini, modern dünyanın kaosuna karşı bir kalkan gibi kullanıyor.
Tarihin Tekerrürü mü?
Mitler, insanlığın tarihsel döngülerini anlamak için bir rehberdir. Teknolojinin yükselişi, bu döngüleri hızlandırıyor ve yeni bir çağın eşiğine getiriyor. Ancak bu çağ, mitlerdeki altın çağ mı, yoksa bir çöküşün habercisi mi? Teknoloji, insanlığa sınırsız olanaklar sunarken, aynı zamanda onu bir veri hapishanesine mahkûm ediyor. Kadim anlatılardaki tanrı-insan çatışması, bugün insan-makine ekseninde yeniden sahneleniyor. Bu, sadece teknolojik bir mesele değil; aynı zamanda ahlaki, felsefi ve insani bir sorgulama. İnsan, kendi yarattığı tanrıların karşısında ne kadar özgür kalabilir?



